Ölen köpek ve kedimizin ardından 3 küçük cümle

Ailemize ilk gelen, göğsünde küçücük beyazı olan siyah bir kediydi...

Haberin Devamı

Ankara’da, Piyade Sokak’ta, zemin kattaki evimizin penceresine bir ekim akşamı gelmişti...

Adını ‘Kedi’ koymuştuk...

*

Bize çok uğur getirmişti...

Kedi, 16 yıl sonra Gökova’da Tansu’nun kucağında öldü...

Ölen köpek ve kedimizin ardından 3 küçük cümle

Akbük’teki evimizin bahçesinde, küçük bir mezar taşının altında yatıyor...

*

İkinci kedimiz ‘Koska’yı kızım Gülümsün, bir petshop’ta bitkin bir vaziyette gördü ve aldı...

Ailemizin ilk ve son cins kedisiydi.

Bir İran Chinchilla’sıydı...

Koska 14 yaşında, Urla’da, Tansu’nun kucağında öldü...

İlk köpeğimiz ‘Pakize’, ölümü sırasında bir hafta yanından hiç ayrılmadı.

*

Tansu, Pakize’yi İstanbul’da bir süpermarketin kapısında çamurlar içinde buldu.

Arabanın kapısını açtığında sıçrayıp ön koltuğa oturmuş...

Haberin Devamı

Onu da geçen yıl İstanbul’da kaybettik...

Tansu’nun hastalığı sırasında en büyük dostuydu...

*

Her kedi ve köpeğimiz öldüğünde boğazıma bir şeyler düğümlenir.

Ne söyleyeceğimi bilemem...

Ve hep şunu düşünürüm...

Ölmüş bir kedinin ve köpeğin arkasından ne dua edilir...

*

Önceki gece öğrendim...

BluTV’de, İngiltere Kraliçesi Victoria’nın hayatını anlatan bir dizi var...

Dizide kraliçenin ‘Dash’ adlı bir köpeği var.

Çocukluğundan beri yanında olan, çok sempatik bir köpek...

Köpek, Victoria 18 yaşında kraliçe olduktan bir süre sonra ölüyor.

*

Ona sarayın bahçesinde küçük bir mezar yapıyorlar ve başında şu duayı okuyorlar:

- “Dostluğunda bencillik yoktu...”

- “Oyunlarında fesat yoktu...”

- “Sadakatinde yalan yoktu... ”

- “Sevgiyle yaşayıp, pişmanlıkla öleceksiniz. Dash size örnek olsun...”

İlk üç cümle hayvanlarımıza...

Sonuncusu ise bizlere... İnsana...

*

O sahne bitince kendi kendime sordum:

Acaba içimizden kaçı o ilk cümleyi hak edecek bir hayat sürebildi...

AMAN DİKKAT!
BÖYLE BİR KARARI GEMİ KOMUTANI VERMEMELİ

HABER Yeni Şafak gazetesinden.

Kaynağı da eski bir istihbaratçı...

Ona göre Akdeniz’de dolaşan savaş gemilerimizde angajman kuralları değiştirilmiş ve karar gemi komutanına bırakılmış. Yani bir komutan, gerekli gördüğünde karşı taraftaki hedefe ateş açabilecek.

*

Aman dikkat diyorum...

Haberin Devamı

Böyle bir yetkiyi son defa Suriye hava sahasında, F-16 komutanlarına bırakmıştık.

Sonuç, bir Rus uçağının düşürülmesi, pilotunun ölmesi oldu.

Gerisini hep birlikte izledik...

*

Unutmayalım, o sularda karşımızda gezen sadece Yunanistan değil... Fransa var, İtalya var, Amerikan donanması var, Mısır var, İsrail var...

Birleşik Arap Emirlikleri’nin F-16’ları var...

*

Şahsi görüşüm şudur:

Böyle bir kararı Ankara en üst düzeyden vermelidir. Savaşa gireceksek, bunun kararı en tepede alınmalıdır.

*

Aman dikkat...

Diplomasi henüz son sözünü söylemedi.

Mantık da yerini duygulara bırakmamalı...

PAZAR GÜNÜ INSTAGRAM’DA DİKKATİMİ ÇEKEN BİR ŞEY

PAZAR
günü Instagram’da bir şey dikkatimi çekti.

Haberin Devamı

Bugüne kadar hiç bu kadar Atatürk fotoğrafı ve 30 Ağustos kutlamasının paylaşıldığını görmedim. Bütün gün boyunca neredeyse peş peşe durmadan Atatürk fotoğrafı aktı...

Sonra geriye dönüp şunları hatırladım.

*

- Ortaokuldan itibaren, Cumhuriyet okullarının tarih kitaplarında Malazgirt Savaşı’nı okudum ve gurur duydum.

- İstanbul’un fethini büyük yer vererek anlattı o kitaplar bana ve ben de göğsüm kabararak okudum.

- Çanakkale Savaşı, Dumlupınar, Sakarya, Büyük Taarruz...

Hepsini iftiharla okudum... Cumhuriyet’in tarih kitapları, Türkiye’nin zafer tarihini yazarken, zaferleri birbiriyle yarıştırmadı...

*

Buna karşılık...

FETÖ’cüler “kutlu doğum haftası” diye bir şey uydurmaya kalktılar.

Tutmadı.

Haberin Devamı

Ahmet Davutoğlu, “Kutül Amare” diye bir kasaba savunmasından neredeyse Kurtuluş Savaşı destanı yazmaya kalktı.

Tutmadı...

Ama Malazgirt ve 30 Ağustos’u hem devlet hem millet olarak aynı duygularla kutlamaya devam ediyoruz...

*

Bir kere daha gördük ki bir milleti millet yapan en önemli şey, bu ortak vefa duyguları...

*

Yani o klasik söz...

Sevinçte ve tasada bir olabilmek...

FERZAN’IN MEKTUBUNDAN ÇOK MAHREM BİR-İKİ CÜMLE

ÖNCEKİ
hafta Ferzan Özpetek’ten bir mektup aldım...

Kaş’tan atılmıştı...

*

Zarfın üzerindeki adres banaydı ama mektup bana yazılmamıştı...

Ölen köpek ve kedimizin ardından 3 küçük cümle

“Sevgili Adele” diye başlıyordu.

Yazan da Elsa adında bir kadın...

*

Aslında bu, Ferzan Özpetek’in haziran ayında çıkan son romanı ‘Bir Nefes Gibi’nin girişiydi...

Haberin Devamı

Türkiye’de yaşayan bir İtalyan kadının, Roma’da yaşayan kız kardeşi Adele’e yazdığı mektuplar...

Ve bu mektupla, Özpetek’in Türkiye’de ‘Bir Ömür Yetmez’ adıyla gösterilen ‘Saturno Contro’ filminin o unutulmaz yemek sahnelerini andıran bir ortamda hiç beklemediğiniz şeylere yol açıyor.

*

Kitabı bir solukta okudum.

İki şaheser ülke, Türkiye ve İtalya arasında bölünmüş müthiş bir hikâye...

Ve o mektuplarda Ferzan’ı Ferzan yapan olağanüstü iç konuşmalar, itiraflar ve saptamalar...

İnsana önce “Sadece romanlarda olur” dedirten, ama biraz düşününce “acaba” diyerek kendi kendinizi sansür edeceğiniz bir iç hesaplaşmaya sürükleyen “şeyler”...

İsterseniz sadece birini örnek olarak vereyim.

AŞK ‘ASİL’ BİR DUYGU MUDUR YOKSA BİR RUH KİRLENMESİ Mİ

KİTABIN
88’inci sayfasında Elsa, kız kardeşine şunu yazıyor:

“Aşk, asil ve saf bir duygu olabilir, tutkuyu doya doya yaşamak içinse ruhunu kirletmen gerekir. Boğazına kadar çamura batmalı, günahın zevkini tatmalı, yasakları delmeye cüret etmelisin. Hatta yeri geldiğinde ihanet etmekten de korkmamalısın...”

Ölen köpek ve kedimizin ardından 3 küçük cümle

*

‘Romeo ve Jülyet’e, ‘Tahir ile Zühre’ye, ‘Leyla ile Mecnun’a asla anlatamayacağın bir cümle.

Evet, okurken ilk tepkiniz “Yok canım” oluyor...

Ama aşkın ezberini bozduğunuzda veya bozabildiğinizde...

Yani aşkın merkezine doğru otosansürsüz bir seyahate çıktığınızda...

Hâlâ ‘Leyla ile Mecnun’dan yana mısınız...

*

Cevabı, herkesin kendi mahremiyetinin otosansürsüz haline bırakıyorum...

Veya sansürleyebilirsiniz...

En azından o risksiz...

Yazarın Tüm Yazıları