Neden herkes bir zamanların en kötü adamına konuşuyor

CHP Genel Başkanı’nın eşi Selvi Kılıçdaroğlu, Armağan Çağlayan’ın YouTube kanalının konuğu olmuş.

Haberin Devamı

Oradan öğrendim...

Selvi Hanım’ın hayalindeki meslek gazetecilikmiş...

Çubuk’ta eşine yapılan linç girişiminin onu çok üzdüğünü söylüyor.

Kemal Kılıçdaroğlu’na “Eve yemeğe gelmeyeceğini” söylemediği zaman kızıyormuş.

Çok insani bir sohbetti ve baştan sona keyifle izledim.

*

Bu yayını izlerken, Armağan Çağlayan’ın programına kimlerin çıktığını bir düşündüm...

Hiçbir yerlere çıkmayan Selvi Kılıçdaroğlu onun programına çıkıyor.

Neden herkes bir zamanların en kötü adamına konuşuyor

Ama yine hiçbir yerlere çıkmayan Cumhurbaşkanı Danışmanı İbrahim Kalın da onun programına çıkıyor.

Neden?

*

Türk kamuoyu Armağan Çağlayan’ı 2003 yılında gıcık ve kötü bir adam olarak tanıdı...

İlk “Popstar” yarışmasının jüri üyesiydi...

Haberin Devamı

Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü en büyük reytinglerden birini yapıyordu.

Ve belki de bugüne kadarki en efsane jürilerden biri oluşturulmuştu:

Ercan Saatçi, Deniz seki, Ahmet San ve Armağan Çağlayan...

Armağan Çağlayan o jüride, bu tür programların kurucu babası Simon Cowell’ın rolünü yüklenmişti.

Jürinin en berbat, en gıcık, en kötü ve en nefret edilen üyesi oydu.

Yani o günlerde ekranların “Tecavüzcü Coşkun”uydu bir anlamda...

Peki nasıl oldu da o insan aradan geçen bu süre içinde toplumun gözünde yepyeni bir karakter yarattı?

*

Onun YouTube kanalındaki programına ben de katıldım ve cevabım şu:

Çünkü gerçek Armağan Çağlayan bu...

Toplum onun Popstar’daki karakterinin senaryodaki rolü olduğunu ve bunu çok başarılı şekilde oynadığını anladı...

- Sahici bir insan...

- Neyse, nasılsa öyle, ne olduğunu saklamıyor...

- Soru sormayı, mülakat yapmayı karşısındaki insanı yerden yere vurmak, aşağılamak olarak gören eski nesil infazcı mülakatçılardan değil.

- Yargılamıyor.

- Konuklarının hayat hikâyelerini çok dostça ve sevecen biçimde anlatıyor...

- Çok iyi bir eğitimi var...

- Medyayı ve yeni medyayı çok iyi biliyor.

- Ve hepimize bir şeyler öğretiyor.

Bir insan isterse ve bu isteğinin arkasına samimiyetini koyabilirse, geçmişinde nasıl bir imajı olursa olsun, toplumun gözündeki imajını çok iyi bir yere getiriyor.

*

Haberin Devamı

Şu kutuplaşmış, duyguları bölük pörçük olmuş Türkiye’de hepimiz için, ama en çok da siyasetçiler için müthiş bir “Case Study” konusu...

Yani alınacak çok ders var...

BENCE UPPER CİHANGİR’E YENİ BİR SELİM İLERİ VEYA BİR ORAY EĞİN LAZIM

TUĞRUL Eryılmaz, seviyeli magazini ile Upper Cihangir’i sarstı, ama çok çabuk müesses nizamın elemanı haline geldi.

Yakında kendini “dürüst” ve “araştırmacı gazeteci” gibi sunmaya başlarsa hiç şaşmayacağım.

Çünkü gidişat o gidişat...

Yakın çevre arkadaş markajı, kalemini tutuyor...

Kalkmış toplara voleyi çakıp çakmama konusunda öyle mütereddit ki...

O sırada top geçip gidiyor, voleyi ben çakıyorum.

*

Mahalleyi bu sıkıcı havasından kurtarmak için mütevazı birkaç önerim var.

Haberin Devamı

Ya 1980’lerin şahane seviyeli kültür magazini yazarı Selim İleri mahalleye dönmeli.

Ya da Oray Eğin Amerika’dan dönüp mahalleye çökmeli, ortalığı biraz karıştırmalı...

Bu listeye Kanat Atkaya’yı da koyacaktım ama o da Tuğrul gibi mahalleli arkadaş tayfasının karşısında “Karıncaezmez Şevki”ye dönüyor.

UPPER CİHANGİR NİYE BÖYLE ‘BORİNG’ OLDU

YANİ
sıkıcı bir mahalle haline geldi...

Upper Cihangir (Yukarı Cihangir) İstanbul’un entelektüeli ve sanatı temsil eden mahallesi...

Nabzını ve ritmini, Tuğrul Yılmaz’ın T24’teki köşesinden izliyorum.

Hastasıyım...

*

Ama son haftalarda öylesine bir tempo düşüklüğü var ki...

- Hep aynı kişiler hep aynı kişilerle...

- Eski 68’liler, Eski Mülkiyeliler, eski Radikalciler üçgeni...

Haberin Devamı

- Müzik Rolling Stones’dan bir santim ileri gitmiyor...

- Hip hop mahallenin kapısından adımını atamıyor...

Neden herkes bir zamanların en kötü adamına konuşuyor

- Sezen Aksu’dan başka hiçbir Türk pop sanatçısının adı geçmiyor...

Yani mahalle ağır bir nostalji komasına girmiş gibi...

*

Canlanın biraz arkadaşlar...

Tuğrul’a yazacak eğlenceli konular verin...

Salıverin kendinizi biraz şöyle...

Mahalleye biraz eğlence havası gelsin yahu...

Yoksa mahalledeki kafeleriniz, Gazeteciler Cemiyeti’ne dönecek; “Şimdikiler bir şey bilmiyor” falan, vintage gibi çay simit mekânı haline gelecek.

*

Ha bir de restoranlardaki fotoğraflarınıza bakıyorum.

Hepinizde aynı şortlar...

Kafeye de onunla, restorana da onunla, parka da onunla...

Haberin Devamı

Aman dikkat, haşema şort dönemi kapandı...

Şortlar kısalıyor...

Yakında Burt Lancester’in “İnsanlar Yaşadıkça” filminin kumsal sahnesindeki şort seviyesine indirilecek...

Yani “Cool gardırop”u biraz yenilemekte yarar var...

MAHŞERİN SON ATLISI AT DEĞİŞTİRİYOR

1990’LI
Türk edebiyat eleştirisinde bir “Mahşerin Dört Atlısı” efsanesi vardı.

Doğan Hızlan, Fethi Naci, Hilmi Yavuz ve Memet Fuat... Bunlar Türkiye’de edebiyat eleştirisinin en etkili 4 ismiydi... Oktobr Bayramı’nda Lenin mozolesi üzerinde sıralanan Sovyet nomenklaturası gibiydiler...

*

“Mahşerin en büyük atlısı” Fethi Naci 23 Temmuz 2008’de Upper Cihangir’de öldü...

Memet Fuat’ı da 2002 yılında kaybettik.

Hilmi Yavuz ise köşesine çekildi.

Neden herkes bir zamanların en kötü adamına konuşuyor

Ortada sadece Doğan Hızlan kaldı...

*

Özdemir İnce’nin harika bir sözü vardır: “Doğan Hızlan bir yerdeyse orası meşrudur...”

Gerçekten de Türk kültür müesses nizamının, Türk edebiyat nomenklaturasının yaşayan en büyük temsilcisidir...

*

Doğan Hızlan son zamanlarda Hürriyet’teki köşesinde tarz ve biçim değiştirmeye başladı.

Yazılarını böldü... Çok net ifadelerle çok ilginç bilgiler veriyor. Mesela hiç adını bile duymadığım edebiyat dergilerinde çıkan çok ilginç yazıları onun sayesinde öğreniyoruz.

Bir zamanların “Mahşerin Dört Atlısı”ndan bugüne kalan tek üye Doğan Hızlan...

Şu pandemi geçse de Doğan Bey de Upper Cihangir kafelerinde biraz görünse...

Vallahi mahalleye biraz renk gelir.

YENİ MÜZİK
COLDPLAY ‘SENFONİK ROCK’ DÖNEMİNE Mİ GİRİYOR

COLDPLAY
yeni albümünün ilk parçasını streaming platformlara koydu.

Ama ondan önce pop müzik tarihinde pek görülmeyen bir şey yaptılar.

Yine streaming platformlara albümün bir “Trailer”ını, yani tanıtım parçasını koydular. Albümün şarkılarının kısa birer bölümünden oluşan bir potpuri bu.

*

Koydukları ilk şarkı ise “Coloratura”... Bence Coldplay’in müzik kariyerinde yeni bir dönemi açan şarkı gibi duruyor. İngiliz grupları kariyerlerinin bir noktasında hep böyle değişik bir tarzı deniyorlar.

Neden herkes bir zamanların en kötü adamına konuşuyor

Beatles’ın “Sgt Pepper’s”ı, Rolling Stones’un “Their Satanic Majesties Request”i, The Who’nun “Tommy”si, Queen’in “Bohemian Rhapsody”si bu büyük İngiliz geleneğinin en çarpıcı örnekleri.

Coldplay benim favori gruplarımdan biri... Şarkıyı çok sevdim...

İlk turnelerinden birine gitmeyi şimdiden çok istiyorum.

ARKA EKRAN
INDİANA JONES VE STAR WARS’SUZ BÖYLE BİR DİZİ ÇOK EKSİK DEĞİL Mİ

STREAMING
platformlarda 2019 yılında başlayan bir belgesel var. İngilizce adı “The Movies That Made Us”...

Amerika’yı Amerika yapan bazı filmlerin çekiliş hikâyelerini anlatıyor.

Birinci sezonda “Dirty Dancing”, “Home Alone”, “Ghostbuster” ve “Die Hard” filmlerinin hikâyelerini anlattılar.

*

Geçen hafta gösterime konan ikinci sezonda ise “Back to The Future”, “Pretty Woman”, “Jurassic Park” ve “Forrest Gump” filmleri anlatılıyor.

Birinci sezonu geçen yıl yazmıştım...

Önceki gece ikinci sezonu izlemeye başladım. Tabii insan şunu sormadan edemiyor:

Amerika’yı Amerika yapan filmler sadece bunlar mı? Mesela “Easy Rider”...

‘Trump Amerikası’nın gelişini 1969’da veren kült film. Ama anladığım kadarı ile daha çok büyük gişe hasılatı yapan popüler filmleri ele almışlar. Böyle olunca da gözüm tabii ki “Indiana Jones”, “Star Wars” gibi filmleri de aradı.

Onlarsız Amerikan pop sinema kültürü anlatılmış olur mu...

HÂLÂ ANLAMADIĞIM BİR ‘1941’ VAKASI

AMERİKA’YI
Amerika yapan filmlerden biri “Back To The Future”...

Yani “Geleceğe Dönüş” filmi... Çok doğru bir seçim...

Sadece Amerika’da değil, bütün dünyada çok ilgi uyandıran ve akıllarda kalan bir film. 1985 yapımı filmin yönetmeni Robert Zemeckis... Senaryosu ise Bob Gale’e ait...

Neden herkes bir zamanların en kötü adamına konuşuyor

Belgeselde onların hayatı da anlatılıyor.

*

Üniversiteden arkadaşlar.

O yıllarda sinema okulundaki arkadaşları ve öğretim üyeleri entelektüel nitelikli Yeni Dalga Fransız Sineması’nın etkisindeler.

Onların gözü ise popüler filmlerde...

*

O belgeselde çok ilginç bir şey öğrendim.

Steven Spielberg’in tek komedi filmi olan “1941”in senaryosunu meğer bu iki arkadaş yapmış. Bu filmle ilgili benim hâlâ anlamadığım bir şey var.

Bana göre Amerikan komedi film tarihinin en başarılı üç filminden biri...

Birincisi banko “It’s a Mad, Mad, Mad World”dür...

İkinci sıraya ise kesin bunu alırım.

John Belushi’li oyuncu kadrosu mükemmeldi...

İnanılmaz bir kara mizah filmidir.

*

Nedense bu film hiç iş yapmadı...

Spielberg’in şahsi kariyerinde belki de iş yapmayan tek filmi buydu...

Bulursanız seyredin...

Her saniyesi insanı kahkahadan kıran bir Amerika hicvi...

Niye hiç iş yapmadı, hâlâ anlamıyorum.

TÜRKİYE’DE KOMEDİ DENİNCE AKLIMA GELEN BANKO İLK BEŞ

- Organize İşler

- Kolpaçino 1

- Aile Arasında

- Ölümlü Dünya

- Recep İvedik 6

Yazarın Tüm Yazıları