Meğer erkek seyirci neden tribünün o tarafındaymış

OKUDUĞUM kitap, bir avuç kahraman kızın bu ülkede nasıl bir mücadele verdiğinin hikâyesi...

Haberin Devamı

Türkiye’nin ilk kadın voleybolcularının hikâyesi...

Meğer erkek seyirci neden tribünün o tarafındaymışBugün “Filenin sultanları” sayılan kızların bir zamanlar nasıl köhne ve soğuk salonların garibanları olarak işe başladığını anlatıyor.

***

Adı Selcan Çağlar...

Türkiye’nin ilk kadın milli voleybolcularından.

1953 yılında İstanbul’da doğmuş...

Annesi de Çamlıca Kız Lisesi’nden voleybolcu... Şair Behçet Kemal Çağlar’ın erkek kardeşinin kızı...

***

Okuldan sonra otobüsler, tüneller geçilerek antrenman yapmaya giden voleybolcular neslinden onlar. Çok başarılılar ama milli voleybolcu olamıyorlar.

Çünkü 1970’li yıllarda Türkiye voleybolda o kadar kötü sonuçlar almış ki, artık milli maç yapmaya bile gerek duyulmuyor.

Haberin Devamı

Sonunda Ankara Gençler Balkan Şampiyonası’na katılıyorlar da onlar da milli olabiliyor.

Yokluk yılları...

Kulüpler sadece eşofman ve maça çıkarken giydikleri formaları veriyor.

Onları da sezon sonunda topluyorlar.

Ayakkabıları kendileri alıyor.

Antrenmanda giyecekleri tişörtleri yok...

Allah’tan o yıllarda Mudo vizyonu başlamış.

Onun merdiven altı atölyelerde beyaz fanilalar üzerine baskı yaptığı tişörtler antrenman formaları oluyor.

Ve ilk maçlar...

İlk erkek seyirciler..Sadece erkek seyirciler.

Meğer erkek seyirci neden tribünün o tarafındaymışSelcan Çağlar o günleri şöyle anlatıyor:

“Gelen çoğu erkek seyircimiz ilk olarak eşofmanları çıkardığımız bankların arkasını kapardı mayolu halimizi daha iyi görebilmek için...”

***

Başta bir avuç kızdı onlar... Bir avuç kahraman kız.

“İyi aile kızlarının” pek bulaşmadığı, oynayanlara “baldırı çıplak” gözüyle bakılan voleybolu işte onlar başlattılar...

Bugün artık köşelerine çekildiler. Devrettikleri filenin etrafındaki kızlara şimdi “Filenin sultanları” deniyorsa... Bilin ki arkasında onların cesareti, direnişi ve azmi vardı.

 

KADIN VOLEYBOLUNDA TÜRKAN SULTAN VE TARIK AKAN ETKİSİ
SELCAN Çağlar hatıralarında iki sinema sanatçısına, iki işinsanına özel bir yer ayırmış.

İşte o bölümler:

Haberin Devamı

- TÜRKAN SULTAN: “Türkan Şoray bizi bir antrenmanımızda ziyarete geldi ve bir filminde voleybolcu kızlar da yer aldı.”

- TARIK AKAN: “Tarık Akan milli takım kampında bizi ziyaret etti ve mizansen gereği kalecilik yaptı, bizden de Deniz Dosdoğru kaleye gol attı.”

- ECZACIBAŞI AİLESİ: Evet Türk voleybolunun gelişmesinde Şakir ve Nejat Eczacıbaşı’nın katkılarını, desteğini, yüreklendirmesini unutmuyor.

 

Meğer erkek seyirci neden tribünün o tarafındaymışBUNLAR FATİMA MI OKUDU ‘SİYAHLI KADIN’ MI SEYRETTİ
BÜTÜN Türkiye Çorum’da “mezarlıkta ağlayan siyahlı kız”ın hikâyesini dinliyor.

Bir hikâye anlatıcısı olarak ben daha da merakla izliyorum.

Güya siyah elbiseli bir kız beş geceden beri Fatma Ç. adlı bir kadının mezarının başına gelip ağlıyormuş.

Haberin Devamı

Kimdir, neyin nesidir kimse bilmiyor.

***

Mezarlıkta meraklı bir kalabalık oluşmuş.

Sonunda geçen akşam kızın fotoğrafını çekmek için 300 kişi mezarın başına toplanmış.

***

Diyorum ki iyi bir “karanlık turizmi” çıkar bundan. “Dark Visit” hikâyesi yani.

- Mesela Portekiz’deki Fatima olayı...

Fatima 10 bin nüfuslu küçük bir belde.

Anlatılanlara göre Meryem Ana burada 1917 yılında üç çocuğa görünmüş, daha sonra başka birçok kişi de görmüştür.

Burası her yıl on binlerce kişinin gittiği bir tür hac yeri haline geldi.

***

- Daniel Radcliffe’in oynadığı 2012 yapımı “Woman in Black” (Siyahlı Kadın) filmini de hatırladım.
Kasabada hor görülen bir kadın öldükten sonra siyah elbise içinde sık sık görülüyor ve kasaba için lanetli bir kadına dönüşüyordu.

***

Haberin Devamı

İnşallah akıllı bir turizmci çıkar da bu hikâyeyi iyi bir pazarlama ile Çorum’u “Dark Visit”e açar.

Bence Meksika’nın Ölüler Bayramı da incelenebilir.

 

AĞA HAN ÖDÜLÜNÜN NE OLDUĞUNU YİNE ANLADIM
BİR mimar Ağa Han mimarlık ödülünü niye kazanır ilk defa Akyaka’da Nail Çakırhan’ın yaptığı evleri görünce anlamıştım.

Geçen hafta da Bodrum’da bir koyda Amanruya Oteli’ni görünce bir kere daha anladım. Buradaki Demirköy evleri de aynı ödülü almış.

Vallahi hiç çekinmeden, hiç saklamadan yazacağım.

Mimar Emine Öğün’ü bütün kalbimle kutluyorum.

Hayatımda bunca otel, bunca tatil köyü, bunca bölge gezdim...

Tabiata bu kadar saygılı bir mimari ya çok az gördüm ya da hiç görmedim.

***

Haberin Devamı

Amanruya Oteli’ni gezerken iki şey beni çok etkiledi.

Bodrum’daki oteller genellikle birbirinin yanına sıralanmış evler, odalar şeklinde yapılır.

Kooperatif site zihniyetinin dışına çıkamayan yapılaşmalardır bunlar.

Eski Demirköy, yeni Amanruya ise tam anlamıyla bir köy dokusuna sahip.

Yani dar sokakları, küçük meydanları ile bir köydesiniz.

***

İkincisi köy yolları harika taş döşemeler şeklinde. Köyü plaja bağlayan yollar, en tabii halinde bırakılmış. Tam bir Akdeniz tabiat dokusu olduğu gibi korunmuş.

Ne denizden baktığınızda, ne karadan baktığınızda tek ev görmüyorsunuz.

Öyle tabii ki, yabandomuzları ve tilkiler evlerin bahçesine kadar geliyor.

***

O nedenle teşekkürler Emine Öğün...

Babası büyük mimar Turgut Cansever’in aile kültürüne tamamen sadık kalmış.

***

Tabii bu arada ilk defa gittiğim Aman otellerinin kültürünü de anlatmam lazım.

 

ÇOK TUHAF KENDİMİ KRUGER PARK’TA GİBİ HİSSETTİM
- Hilton kaliteli kitle otelciliğini keşfetti...

- Club Med tatil köyü kavramını buldu.

- Four Seasons gerçek 5 yıldız kalitesini yarattı.

- Banyan Uzakdoğu kültürünü otelciliğe transfer etti...

- Dünyada bir de Aman tarzı ve kültürü var.

Tarifi güç bir tarz bu...

Bir yere gidip kalma duygusunu, bir tür kültürel aidiyet duygusuna çeviren anlayış.

Nedense insana bir Umberto Eco duygusu veren dört katlı kütüphanesinin en üst katında kendinizi bir ortaçağ cemaatinin münzevi bir keşişi gibi hissediyorsunuz.

Dışarıda dört bir tarafta ormandan başka hiçbir şey görünmüyor.

Orada çok tuhaf bir duyguya kapıldım. Kendimi Güney Afrika’da Kruger Park’taki bir lodge’da gibi hissettim.

İnsan Türkbükü’nün iki adım ötesinde böylesine etkileyici bir sessiz dünya görünce şaşırıyor.

Bu tatil köyünde kalmak gibi bir şey değil. Bir deneyim, bir kültürel expedition...

Tabiat burada yaşıyor...

 

Meğer erkek seyirci neden tribünün o tarafındaymışÇOK HATAM OLDU AMA BİRİ VAR Kİ ONU HİÇ YAPMADIM
HAFTA içinde Bodrum’da tatilde Four Seasons otellerinin kurucusu Isadore Sharp’ın hatıra kitabını okudum.

Kitabının altbaşlığını “Bir iş felsefesinin hikâyesi” koymuş.

Sharp büyük ve çok takdir ettiğim bir vizyonerdir.

“Ben sadece bir müteahhittim” diye başlıyor. Yani gayrimenkul alanında çalışan ve inşaat yapan bir insanmış. İlk otelini kurmaya karar verdiği zaman düşünmüş.

“Ben bir otele gittiğimde ne beklerim?”

Önce “müşteri” kelimesini kaldırmış.

Meğer erkek seyirci neden tribünün o tarafındaymış“Ben ev sahibi, müşteri de misafir olmalıydı” diyor ve devam ediyor:

“Bir işinsanı olarak hayatta çok hata yaptım. Ama bir hata var ki işte onu hiç yapmadım. Şirketin kârını müşterinin önüne geçirmedim...”

Doğu geleneğinde “Müşteri velinimettir” ama onu bu şekilde ifade etmek, zamanın ruhuna daha uygun gibi geliyor.

 

SON 24 SAATTE OLUP BİTENİN ANLAMI ŞU MU
- Meral Akşener’in 7 saatte 125 bin imza toplaması.

İyi Parti hareketinin tabanda tuttuğu anlamına mı geliyor?

- Muharrem İnce’nin parti rozetini çıkarıp ay-yıldız rozeti takması, partili başkanlık sisteminin zor yürüyeceğinin ilk işareti mi...

- Kemal Kılıçdaroğlu’nun son ana kadar HDP’yi içine alacak “sıfır baraj” formülünde ısrar etmesi, “Kürt sorunu”nun çözümü için yeni bir umut mu...

 

24 HAZİRAN’A KADAR UNUTMAYIN SONRASINDA DA HATIRLATIN
- Cumhurbaşkanı Erdoğan “Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok ve tam bağımsız adalet olacak” dedi.

- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Yargı tam bağımsız olacak, ifade ve basın özgürlüğü tam olacak, OHAL kalkacak” dedi.

- İYİ Parti cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener “Türkiye iyi olacak” dedi.

- SP cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğlu “İnşallah 24 Haziran bayramların bayram gibi kutlandığı, çalışana insanca yaşam koşullarının sağlandığı, yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır” dedi.

- HDP cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ise cezaevinde olduğu için bir şey demedi.

 

SİYASET YAZMAMAK BANA NASIL BİR DUYGU VERİYOR
- İçimden geleni yazmamak duygusu bana...

İçimden gelmeyeni de yazmamak özgürlüğü veriyor...

- Siyaset yazmayınca...

Hayatın ıskaladığım başka alanları üzerinde düşünme zamanı veriyor...

- Hayatın başka alanlarını düşününce...

Yediğim yemekten, içtiğim içkiden, dinlediğim müzikten daha çok keyif alıyorum.

Allah razı olsun...

İyiyim yani...

 

SON 24 SAATTE YAŞANANLAR

Yazarın Tüm Yazıları