Kadın tenor sever ama

SEVGİLİ arkadaşım Sevda Savcı, onun John Denver’la birlikte söylediği “Perhaps Love” şarkısından söz edinceye kadar adını hiç işitmemiştim.

Haberin Devamı

1981 yılıydı ve içimizde 12 Eylül darbesinin yarattığı hüzünle geziyorduk.
Geceleri saat 12.00’den sonra sokağa çıkma yasağı olduğu için, nerede isek orada kaldığımız günlerdi.
Hayatımızda hiç o kadar müzik dinlememiş, kitap okumamıştık.

RUHUMUZA LİSTE BAŞINDAN GİREN ŞARKI: ‘BELKİ AŞK’


Kadın tenor sever ama

“Perhaps Love” ve yine John Denver’la söylediği “Annie’s Song” yalnız ruhumuzun listesine bir numaradan girmişti.
Şimdi işte o adam karşımdaydı...
Placido Domingo...
Pavarotti’nin ölümünden sonra 21’inci yüzyıla kalan en önemli tenorlardan biri...
Salı günü İspanya’nın Valensiya şehri harika bir gün yaşıyordu.
Üzerinde koyu renk bir takım elbise, boynunda açık mavi bir atkı...
Bu adam 73 yaşında ve bir gece önce seyrettiğim ve dinlediğim adam, sahnede çok zindeydi.
Luisa Fernanda’nın “Federico Moreno Torroba” adlı oyununu sahnelemişlerdi.
İlk defa dinlediğim ve seyrettiğim Zarzuela’nın müzikleri baştan sona harikaydı.
Yaş gününden iki gün önce 19 Ocak günü İstanbul’da Ülker Arena’da konsere çıkacak.

Haberin Devamı

ÇEYREK ARAGoN, ÇEYREK KATALAN VE YARIM BASK

1941 yılında, yani İspanya İçsavaşı’nın sona erip Franko rejiminin başlamasından 2 yıl sonra Madrid’de doğmuş.
Baba tarafı Aragon ve Katalan...
Anne tarafı ise Bask...
O bir İspanya terkibi yani.
Anne ve babası İspanya’nın opereti sayılan Zarzuela sanatçıları.
Doğumundan 2 yıl sonra Meksika’ya göç edip orada kendi kumpanyalarını kurmuşlar.
Domingo’nun kariyeri işte orada başlıyor.
Onu ilk keşfeden Meksiko Müzik Konservatuvarı...
İmtihana bariton olarak giriyor. Ama jüri üyeleri sesininin “tenor sınırları içinde” olduğunu söylüyor.
Yıllarca tenor olarak söylüyor. Luciano Pavarotti ve Jose Carreras ile birlikte dünyaca ünlü “Üç Tenor”u kuruyorlar. Ama hayatının son yıllarında yine baritona dönüyor.

Haberin Devamı

BABASI ÜŞÜTÜNCE SESİNİ KAYBETMİŞTİ

Bahçede dolaşıyoruz. Hava serin ve korkarak soruyorum:
“Sesinizi etkilemesin...”
Babası, daha 40’lı yaşlarında üşütüp hasta olmuş ve şarkı söyleyemez hale gelmiş.
Kendisinin de geçmişinde kolon kanseri ve bir de çok ciddi akciğer hastalığı var.
“Yok yok iyiyim böyle” diyor.
Böylece dünyanın en büyük seslerinden biriyle çok güzel bir sohbete dalıyoruz.
2013 yılı sonu itibariyle 144 ayrı rol. 3 bin 700’den çok performans, 526 kere orkestra yönetimi...
Bayanlar baylar...
Ünlü Placido Domingo karşınızda..

Kadınlar tenorları sever ama baritonlar da harikadır


-Hayata tenor olarak başladınız, bariton olarak bitiriyorsunuz. Kadınlar tenorları daha çok severler gibi bir hissim var. Ne dersiniz.
Sadece kadınlar değil, erkekler de tenorları daha çok severler gibi bir algı var. Bu da normal. Çünkü insanlar kahramanları severler. Aşkları ve âşıkları severler.
-Bu durumda kariyerinizi tenor olarak devam ettirmek daha keyifli bir şey olmaz mıydı?
Ama yıllardır sahnelerde aldığım duygular bana şunu gösterdi: İnsanlar aslında müziği seviyorlar. Baritonlar büyük sestir.

Haberin Devamı

KENDİM SÖYLERKEN AŞAĞI İNİP SEYRETMEK İSTİYORUM


-Böyle başarılı ve uzun bir kariyerden sonra çok istedğiniz bir şey var mı...
Var. Sahnedeyken, aynı anda seyircilerin arasında olup kendimi seyretmek isterdim. Bu duyguyu merak ediyorum.
-Narsist bir merak mı...
Nasıl tarif edersiniz bilmiyorum ama insan canlı performans sırasında kendini merak ediyor.
-Christopher Nolan’ın “Interstellar” filmini seyrettiniz mi... Filmin kahramanı yıllar sonra uzaydan gelip, kendi çocukluğunu seyrediyor.
Filmi henüz seyretmedim.
Hemen seyredeceğim.


144 AYRI ROL OYNADI BUNLARI NASIL EZBERLEDİ


-Çok merak ettiğim bir şey var. Hayatınız boyunca 144 ayrı rol oynamışsınız. Bu kadar uzun parçalardaki konuşmaları nasıl ezberleyebiliyorsunuz..
Biraz Tanrı vergisi bir şey var. Ama çok çalışıyorum. Neredeyse bütün günlerim çalışmakla geçiyor.
-Unuturum diye korkmuyor musunuz...
Sahnede her zaman korku vardır. Mesela şimdi Macbeth rolüne hazırlanıyorum. Türkiye’de kaldığım süre içinde bile çalışmaya devam edeceğim. Heyecanlıyım tabii.

Haberin Devamı

İSTANBUL’DA OPERA YANINDA POPÜLER ŞARKILAR DA OLACAK


-Türkiye’de 19 Ocak’taki konseriniz için repertuvarınız hazır mı.
Aşağı yukarı hazır ama şimdiden söylemeyeyim. İnsanlar bir operaya opera dinlemek için giderler. Onların sayısı bin civarındadır. Ama konserler 8 binden fazla insan için oluyor. Talepleri farklı. İstanbul konserinin ilk bölümünde opera parçaları olacak. İkinci ve üçüncü bölümlerde farklı ve popüler şarkılar da olacak.
-İnşallah Perhaps Love’ı da söylersiniz...

Meksika depreminde enkaz altında halasını aradı

-19 Eylül 1985 hayatınızın belki de en dramatik günlerinden biriydi. O gün Büyük Meksiko depreminde halanızı ve iki yeğeninizi kaybettiniz.
Evet hem benim için, hem Meksika halkı için çok büyük bir dramdı. Hâlâ izlerini taşıyorum.
-Enkazdan insan kurtarma çalışmalarına bizzat katıldınız değil mi.
Evet çalıştım. Çok acı bir şey. Çaresizlik ıstırabı daha da büyütüyor. Ama yapacak bir şey yok. Onu izleyen yıllarda depremzedeler için konserler verdim.
-Sizin bu duygunuzu çok iyi anlayacak bir yerde konser vereceksiniz. Oraya yarım saatlik mesafede Türkiye tarihinin en büyük depremlerinden biri yaşandı. 17 bine yakın insan öldü.
Acılar ve felaketler insanları ortak hale getiriyor.

Haberin Devamı



Perhaps Love şarkısı kayıt arasında bir cümleyle çıktı


-Sizi bütün dünyaya, dolayısıyla bana da tanıtan ilk şarkınız, Amerikalı folk sanatçısı John Denver’la söylediğiniz “Perhaps Love” nasıl ortaya çıktı.
Amerikalı bir yapımcı dostum vardı. Bir gün bana ‘Senin sesinin limitleri çok uygun. Ünlü bir popüler sanatçıyla ortak bir şey yapmalısın’ dedi ve beni John Denver’la tanıştırdı.
-Şarkı seçiminiz nasıl oldu.
Önce onun “Annie’s Song” şarkısını okuduk. John orada gitar da çaldı. Ancak kayda ara verdiğimizde John, ‘Yazdığım yeni bir şarkı var. Ama bağlı olduğum şirket beğenmedi, yeni plağıma koymak istemiyor. Ona bir bakalım mı’ diye sordu.
-Yani enstantane şarkı böyle mi geldi.
Müziğini bir kere çaldı. Ben de notaları ve sözleri alıp söylemeye başladım. Bittiğinde bir sessizlik oldu. Hepimiz hayretler içindeydik. ‘Bunu kaydedelim’ dedim.
-Hemen kaydettiniz mi.
Gerek kalmadı. Dışarıdaki teknisyen ‘Ben zaten kaydettim’ dedi.

Bu kadar yakışıklı bir erkek nasıl bu kadar sadık kalabilir

-Yakışıklı bir erkeksiniz. Karizmanız harika. Sanat dünyasında zirvedesiniz. Etrafınız kadın dolu. Nasıl olur da bunca yıl aynı kadınla berabersiniz.
Eşim benim esin kaynağım. Çok iyi bir sopranoydu. Çocukları ve benim için sahneyi bıraktı. Ama şimdi benim en harika hayat ve sahne koçum.
-Hiç mi sorun çıkmadı.
Zor anlarımız oldu tabii. Ama insan sonunda hayatının merkezi nedir diye bakıyor ve hayatına devam ediyor.

Boğa gibi savaşarak mı ölmek istersiniz inek gibi teslimiyetle mi

-Ernest Hemingway gibi siz de corrida (boğa güreşi) meraklısısınız. Nasıl bir duygu bu...
Evet öyleydim ama artık değilim. 15 yıl önce gitmeyi bıraktım ve artık hiç gitmiyorum.
-Niye seviyordunuz, niye bıraktınız...
Doğduğum ülkenin bir duygusuydu bu. Erkek olmanın, savaşmanın sembolü.
-Ama ben de erkeğim ve bu duyguyu anlayamıyorum. Neticede bir hayvan öldürülüyor.
O zamanlar şöyle düşünüyordum. Toro (boğa) bu iş için yetiştiriliyor. Bir hayvan için çok çok iyi yaşıyor. Özgürce otlaklarda geziyor. İyi besleniyor ve 5 veya 6 yaşında dövüşe, savaşmaya çıkıyor. Evet bütün bu hayatı, sonu 15 dakikada ölümle bitecek savaş için yaşıyor.
-Benim de anlamadığım bu zaten. Neticede bir hayvan öldürülüyor.
Ama şöyle de bir düşünün. Bir inek, hayatının iki-üç metrekare bir yerde, hiç kımıldamadan durarak geçiriyor hayatını ve 2 yıl sonunda bir mezbahada kafasına bir iğne sokularak öldürülüyor. Hangisi olmak isterdiniz. İnek mi, toro mu...
-Hâlâ öyle mi düşünüyorsunuz...
Hayır. 15 yıl önce bıraktım. O günden beri de hiç boğa güreşine gitmiyorum. Bu düşünceler geride kaldı.

Mesut Özil Real’den ayrılınca çök üzüldüm

-Bir Real Madrid taraftarısınız. Oysa damarlarınızda Aragon kanı kadar Katalan kanı da var. Niye Barcelona değil de Real Madrid.
İnsan hangi takımı tutacağına akıl yoluyla karar vermiyor. Bir takımın taraftarı oluyorsunuz, öylesine açıklanamaz bir şey işte.
-Türkiye’de insanların çoğu ‘Barça’ taraftarı. Ama bir dönem Mesut Özil nedeniyle Real taraftarı da olduk.
Özil harika bir futbolcuydu. Ben de çok seviyordum ve takıma çok iyi gidiyordu. Ayrılmasına çok üzüldüm.
-Niye ayrıldı sizce.
Bilmiyorum. Belki para meselesidir.

Avrupa’daki ekonomik krizin en büyük nedeni yolsuzluklar

-İstanbul’u biliyor musunuz.
Evet biliyorum. Olağanüstü bir şehir. Büyük keyifle geliyorum.
-Nasıl geleceksiniz.
Berlin üzerinden Türk Hava Yolları ile. THY olağanüstü havayolu şirketi oldu. Çevremde çok konuşuluyor. Dönüşte özel uçakla döneceğim.
-Siz bir Avrupa Birliği taraftarısınız. Sizce Avrupa’yı ne bu hale getirdi...
Evet AB yanlısıyım. Ama Avrupa çok büyüdü. Ekonomik krizin en büyük nedeninin de yolsuzluk olduğunu düşünüyorum. Avrupa’yı yolsuzluk bu hale getirdi.
-Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz.
Buradan bakınca Türkiye Avrupa içinde en iyi ekonomilerden biri olarak görülüyor. Yatırım yapılacak bir ülke olarak gibi duruyor.

En sevdiğim soprano Anna Netrebko

-En sevdiğiniz soprano ve tenor kim.
Anna Netrebko’yu, Julia Novikova’yı, Aida Gariailuna’yı çok beğeniyorum. Tenor olarak da Jonas Kaufmann, Javier Camarena, Rolando Villazon.

Yazarın Tüm Yazıları