Harari’ye göre ayrılık yası tutanlar için en iyi 5 Türk şarkısı buymuş

Doğrusu “Homo Deus” bana yetti...

Haberin Devamı

Yuval Noah Harari’nin yeni kitabı “21’inci Yüzyıl İçin 21 Ders” kitabını okumadım...

Geçen gün tesadüfen, vallahi tamamen tesadüfen ‘Storytel’deki sesli halinden bir bölümü dinledim.

Harari’ye göre ayrılık yası tutanlar için en iyi 5 Türk şarkısı buymuş

Konu “Sevgilisinden ayrılanların yası”ydı...

*

Bilmiyordum.

Meğer sevgiliden ayrılmadan sonra bir ‘yas süreci’ varmış...

Ve bu süreç 5 aşamalıymış...

Dikkatimi asıl çeken ise şu oldu.

Harari kitabında bu yas sürecini aşmak için 5 Türkçe şarkı öneriyor.

O 5 şarkıyı kitaptan aynen aktarıyorum: 

*

“Eğer sevgiliniz sizi terk ederse algoritma yas sürenizin beş resmi aşamadan geçmesine önayak olabilir.

- Önce olan biteni inkar etmenize yardımcı olması için Nilüfer’den “Boş vermişim dünyaya...”

Haberin Devamı

- Sonra öfkenizi kamçılamak için Esmeray’dan “Unutma beni

- Sizi pazarlığa teşvik etmesi için Sezen Aksu’dan “Geri dön

- Bunalımın dibine vurmanız için Gülden Karaböcek’ten “Sürünüyorum” ve Neşe Karaböcek’ten “Kemancı

- Son olarak da durumu kabullenmenize yardım için Ajda Pekkan’dan “Bambaşka biri” parçaları...

*

Demek ki Harari Türk popunu çok yakından takip ediyormuş” dedim kendi kendime...

Sonra hatırladım ki, kitaplarının her dile çevrilişinde, o ülkeden bazı mahalli eklemeler yapılıyor...

*

Ama iki sorum var...

Böyle bir yas varsa...

En iyi repertuvar bu mu...

Tabii asıl soru şu: Ya ayrılıktan sonra yas değil de, bayram yapanlar...

Hadi o repertuvarı da ben tamamlayayım...

AYRILIK SONRASI BAYRAM YAPANA BEŞ AŞAMA İÇİN 5 TÜRKÇE ŞARKI

- İlk aşamada, boşanan eşin veya sevgilinin avukatlarına silah vermemek için, fazla sevinç gösterisini engellemek, hatta üzülmüş gibi yapmak için Erol Evgin’den “Sevdan olmasa”... Özellikle “Ah bu hayat çekilmez” nakaratı...

*

- İkinci aşama; Hafiften, yani “allegro ma non troppo” ritminde, temkinli bir sevince geçiş için: Tarkan’dan “Oynama şıkıdım şıkıdım...”

*

- Üçüncü aşamada, yani avukat meselelerini falan hallettikten sonra tam bir timsah gözyaşı ile yeni normale geçiş için Sertap’tan “Güle güle şekerim...”

*

Haberin Devamı

- Dördüncü aşama: Artık yeni normalin keyfini yaşama süreci... Artık nazire yaparak eğlenme zamanı... Unutmayın en iyi intikam mutlu olmaktır... İşte bu süreç için Hurşid Yenigün’den “Çiftetelli Turkiko...” “Hoppa şinanay şinanay” bölümü videoya kaydedilip eski sevgiliye WhatsApp’lanacak tabii ki...

*

- Ve beşinci  aşama... Umursamama... Nazire yapma süreci de bitmiş... Şimdi “Bak ben hemen birini buldum” demenin zamanı ...

Sezen AksuHaydi gel benimle ol...” Evet Harari’ye alternatif liste bu...

UPPER CİHANGİR DIŞINDA SEVİYELİ BİR “HASAN CEMAL” MAGAZİNCİLİĞİ

Dün
itibarıyla “Seviyeli magazincilikte” Upper Cihangir tekeli kırıldı.

Türk medya tarihinin bu önemli olayı şöyle gelişti...

*

Haberin Devamı

Deniz Akkaya neden hapse girdi...

Harari’ye göre ayrılık yası tutanlar için en iyi 5 Türk şarkısı buymuş

Selin Ciğerci ile arasındaki mesele neydi...

Olay bir kadının hapse girmesine yol açacak şekilde nasıl bu seviyeye geldi...

İtiraf edeyim düne kadar pek anlamış değildim...

*

Dün Haber Türk’te Oray Eğin’in köşesinin tamamı bu olaya ayrılmıştı...

Vallahi bir sitcom gibi okudum.

Oray kendi deyimiyle tam Hasan Cemal gazeteciliği yapmış.

Yani olaya karışmış bütün kişilerle konuşmuş...

Sonunda ortaya içinde FETÖ, eski Türkiye magazincileri, güzel kadınlar, tuttuğunu koparan avukatlar, LGBT, trans kişiler, para aklama iddiaları, kapı önünde trans dövdüren translar, futbolcular, siyasetçiler, yurt dışına kaçan eski medya mensupları olan şahane bir sitcom çıkmış...

Haberin Devamı

Pazar günü herkese tavsiye ederim.

*

- NOT: Oray Eğin; “İçinde FETÖ, naylon fatura, Londra, transfobi ve taşıyıcı anne geçen bir magazin kavgası...” Haber Türk.

HARİKA BİR SERTAP REMİXİ

- Sertap Erener: “Farzet-Deep Mix”

Cuma sabahı streaming platformlarına konan Türkçe şarkılar arasında en çok bu düzenleme dikkatimi çekti.

Yüksek volümde dinlendiğinde insana çok iyi geliyor.

Bir yaz sonu sürprizi...

HAFTANIN ŞARKISI
20 YIL ÖNCE BU ÜLKEDE EN ÇOK  SATILAN KİTAPLAR NELERDİ

Fikir benim değil.

Dün New York Times’da yapmışlar.

20 yıl önce en çok satan kitaplar neydi diye...

Ben de girip araştırdım ve Ekşi Sözlük’te bu listeyi buldum:

1 Ahmet Altan: “İsyan Günlerinde Aşk.”

Haberin Devamı

2 J.K. Rowling: “Harry Potter ve Felsefe Taşı”

3 Attila İlhan: “Kimi Sevsem Sensin”

4 J.K. Rowling: “Harry Potter ve Sırlar Odası”

5 Frederic Beigbeder: “3900”

6 Emre Kongar: “Kızlarıma Mektuplar”

7 Buket Uzuner: “Gelibolu: Uzun Beyaz Bulut”

8 Vedat Türkali: “Komünist”

9 Amin Maalouf: “Yüzüncü Ad: Baldassare’nin Yolculuğu”

10 J.K. Rowling: “Harry Potter ve Azkaban Tutsağı”

SAMİMİ OLALIM RESTORANLARA SADECE İYİ YEMEK İÇİN Mİ GİDERİZ

Geçenlerde
bir yazar benim için şöyle bir ifade kullandı:

Bu akşam ne yesem yazarı...”

Doğru...“Bu akşam ne yesem” diye her gün düşünürüm ama her gün yazmam...

Buna karşılık “Bu akşam ne yesem” yazılarını okumayı hiç kaçırmam.

Mesela Vedat Milor...

*

Geçenlerde okuduğum bir yazar, benim çok sevdiğim ve övdüğüm bir restoran için çok ağır bir eleştiri yazısı yazdı.

O günden beri düşünüyorum...

Bu yazı beni o restorana gitmekten alıkoyar mı...

Hayır...

*

Çünkü geldiğim yaşta artık şunu çok iyi biliyorum.

İnsanlar bir restorana sadece iyi yemek yemek için gitmezler...

Hatta ondan çok, o mekanın insanda yarattığı his ve yaşattığı deneyim için giderler.

Mesela, bana göre dünyanın en yaratıcı şefi Massimo Bottura’dır...

Modena’daki restoranına bir kere gittim.

Çok acayip bir keyif aldım... Ama bir daha gider miyim?

Fırsat düşerse evet, ama o fırsatı da fazla zorlamam.

*

Buna karşılık OD Urla’ya her hafta gitsem bir sonraki hafta yine gitme duygusu yaşıyorum.

Çünkü bana her defasında bir Toscana duygusu veriyor.

Açık mutfağında çalışan genç insanlar, çevredeki zeytin ağaçları, mekanın tasarımı, öteki masalarda gördüğüm insanlar, kovaların içindeki Urla şarapları, yemeklerde hep yakın çevre ürünlerinin kullanılması...

Ve pekala da güzel bir yemek...

*

Peki bu duygumda yalnız mıyım...

Bu kadar çok insanı bu kadar süre yanıltmak mümkün mü...

Evet yemek yazılarını bir film eleştirisi gibi okumak güzeldir...

Ama neticede, mekanın ve yemeklerin güzelliğine kendimiz karar veririz...

Çünkü en büyük yemek uzmanı kendimizizdir...

HİÇ AKLIMA GELMEYEN BİR SORU: TANRI MUZİP MİDİR

Tiffany Haddish yükselen komedyenlerden biri...

2017 yılındaki “Girls Trip” filmi ile parlamıştı.

O günden beri 8 filmde oynadı.

Bunlardan biri ise “Black Mitzvah”dı...”

Dün New York Times’da onunla yapılmış bir mülakatı okudum.

*

Gazeteci şu soruyu soruyor:

“Tanrı’nın bir mizah duygusu olduğunu düşünüyor musun?”

Şu cevabı vermiş:

“Tanrı bütün zamanların en iyi oyuncusudur ve kesinlikle güçlü bir mizah duygusu vardır. Bunu görmek için hayvanlara bakmanız yeterli...”

*

Bugüne kadar aklıma böyle bir soru hiç gelmemişti.

Tanrı denince, gözümüzün önüne tabii ki önce eski Yunan Tanrıları ile ilgili çizimler geliyor.

Onlarda da daha çok hiddetli, asık yüzlü, ciddi görünümlü bir Tanrı imajı görüyoruz...

*

Sonra aklıma Türkiye’de her yılbaşında yapılan çizimler geldi.

Bulutların üzerinde oturan beyaz sakallı bir erkek...

Galiba onlardan bazılarında gülümseyen çizimleri hatırlıyorum.

*

Benim kafamdaki Tanrı muzip değil, munis... Cezalandırıcıdan çok bağışlayıcı...

Harari’ye göre ayrılık yası tutanlar için en iyi 5 Türk şarkısı buymuş

Ama Tiffany Haddish’in bu fotoğrafına bakınca şunu söyleyebilirim.

Tanrı’nın yarattığı insan muzip olabiliyor...

Yazarın Tüm Yazıları