En büyük İstanbul tutkunu yabancı

BANA sorsalar...

Haberin Devamı

İstanbul’a en tutkun yabancı kimdir? Kendi tanıdıklarımdan banko iki isim var.

Biri Bild gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Kai Diekmann...

Öteki de artık bütün dünyaya yayılan Soho House kulüplerinin kurucusu ve CEO’su Nick Jones... İşte o Nick Jones geçen hafta İstanbul’daki Soho House’da barın arkasına geçti...

Hayatımda ilk kez bir patron bana barmenlik yaptı... Ve barda çok güzel sohbet ettik.

Durmadan İstanbul Soho House’u anlatıyorsunuz, bu bir hırs mı yoksa şehre tutku mu?

“Bu şehir çok güzel ama ben asıl enerjisine hayranım. İyi geliyor bana.”

Ekonomik kriz kulübü etkilemiyor mu?

En büyük İstanbul tutkunu yabancı

“Etkilese de önemi yok. Şehirlerin hayatında krizler olabilir. Londra’nın da oldu, New York’un da. Ama bitmeyen kriz yoktur. Bir süre sonra bu eğri yukarı doğru yeniden çıkar. O nedenle İstanbul’dan asla vazgeçmem.

Soho House’a ne tür insan gelir, profil nedir?

“Kulüp üyelerimizin yaş ortalaması 36. Daha çok yaratıcı sektör ve endüstri sektöründe çalışıyorlar.”

Artık Silikon Vadisi’nin çocukları bile 40’lı 50’li yaşlarına geldiler. Sizin üye profiliniz de yaşlanıyor mu?

“Tabii ki yaşlanıyor. Bunun için özendirici bazı teşvikler yapıyoruz. Mesela 27 yaş altına daha ucuz bir üyelik aidatımız var.”

Kılık kıyafet zorunluluğu var mı? Mesela ceket ve kravat zorunlu mu?

“Biz o gelenekten değiliz. Dediğim gibi yaratıcı insanlar olduğu için ceket, kravat falan zorunluğu yok.”

İngiliz kulüp geleneğinde kadına pek yer olmaz. Sizde kadın üye var mı?

“Olmaz olur mu var hem de bayağı yüksek.”

Bir oran verebilir misiniz?

“Yüzde 49 yüzde 49... Yani üyelerin yüzde 49’u kadın.”

Geriye kalan yüzde 2?

“Transgender...”

Kaç üyeniz var?

“90 bin aktif üye.”

Üye olanlar ertesi yıl da kalıyor mu? Yüzde kaçı bir yıl sonra üyeliğini yeniliyor?

“İkinci yıl üyelikten ayrılan oranı yüzde 3 civarında. Yani yüzde 97 kalıyor.”

Amerika’daki ve İngiltere’deki kulüplerinizde daha çok hangi siyasi görüşten üye var? Demokrat mı muhafazakar mı?

“Emin olun böyle bir istatistiki bilgimiz yok. Fikrim de yok.”

İyi ama yaratıcı sektörlerden insanların üye olduğunu söylüyorsunuz. Mesela Amerika’daki kulüplerde daha çok Trump aleyhtarı insanların üye olması beklenmez mi?

“Gelip bunu bir gün siz gözlemleyin.”

Kendi merakım için soruyorum. İngiltere’deki üyeleriniz arasında Mick Jagger veya Keith Richards, Paul McCartney gibi isimler var mı?

“Bildiğim kadarı ile yok.”

İstanbul Soho House’un açılışına “Danimarkalı Kız” filmiyle Oscar ödülü kazanan Eddie Redmayne da gelmişti. Sizin dostunuz mu?

“Evet. Düğününü de Soho House’da yaptı.”


17 YAŞINDA DİSLEKSİ 55 YAŞINDA 21 KULÜP SAHİBİ
SEMPATİK mi sempatik... Daha ilk anda çok güzel bir ilişki kuruyorsunuz.

Oysa hayatı hiç de iyimser başlamamış.

Disleksik olduğu için 17 yaşında okulu bırakmak zorunda kalmış.

Yemek ve kulüp sektörüne bulaşıkçılık ve garsonlukla girmiş. Sonra New York’ta Meatpacking bölgesinde ilk Soho House’u açmış. Biz bu kulübü, “Sex and the City” filmindeki o sahne ile tanıdık.

Filmin en hafifmeşrep kahramanı Samantha üyelik için başvurduğunda bekleme listesine alınıyor. O da başkasının kartı ile kulübe girerken yakalanıyordu.

Bugün dünyada 21 Soho House var... Bu arada onunla ilgili bir bilgi. Türk Hava Yolları’nın en iyi müşterilerinden biri.

Bağlantılı olan her yere THY ile uçuyor ve bunu da her yerde anlatıyor.


ANDY WARHOL OBJESİ OLARAK DENİZ GEZMİŞ
“TUHAF” dergisinin bu haftaki kapağını sevdim.

En büyük İstanbul tutkunu yabancı

Bana bir Andy Warhol tasviri gibi göründü.

Bir zamanlar devletin resmi dilinde “terörist” ilan ettiği...

Devletin mahkemesinin idama mahkûm ettiği bir insanın bugün nasıl algılandığına bakınca bir kere daha anladım...

Siyasetçilerin, insanların tarihi nasıl yazacağı değil, tarihin onları nasıl yazacağı önemli.


OTUZUNU GEÇMİŞ KADINA GÖRE BİR 'ERKEKLİK' TESTİ
KADIN, kitabın daha başında beni uyarıyor, diyor ki:

“Ve sen de o adam sandığımız erkeklerden biriysen, lütfen elindeki kitabı sakince rafa bırak. Zira içinde görmek istemeyeceğin gerçekler var...”


Tabii ki tereddüde düştüm... Ben adam mıyım erkek mi...

Karar veremeyince, kitabı rafa bırakmadım.

En büyük İstanbul tutkunu yabancı

Kitabın yazarı Tuba Ezici*... “Otuzundansonra” kitabının da yazarı olduğuna göre, 30 yaşını geçmiş bir kadın. Kitaptan anlıyorum ki...

Nasıl bir “bayan”, “kadın” tartışması varsa...Bir de “erkek” ve “adam” ayrımı varmış.

Yazar önce “Erkek olmakla adam olunmaz” diyor. Sonra “adamın” tarifine girişiyor:

“Tek bir kadına sahip olan erkeğe adam diyoruz biz paşam.”

“Adam olan hislerini belli etmez, aldatmaz, sahip çıkar, sevdiğinden başka kimseye bakmaz.”

Ve son noktayı da şöyle koyuyor:

“İşte bu yüzden biz kadınlar bir erkeğe değil, bir adama âşık oluyoruz.”

Ben de bütün hemcinslerime soruyorum?

“Erkeksen çık, adam olup olmadığını söyle...”

(*) Tuba Ezici: “Adam Sandıklarımız”, Olimpos Yayınları, 2018 


KIZIM BUNCA ERKEK DÜŞMANI DUYGUYU NASIL BİRİKTİRDİN
“Bir adam yalnızsa, muhtemelen kandıracak bir adam bulamadığı içindir... Bir kadın yalnızsa, muhtemelen bir angut tarafından kandırıldığı içindir.”

“Adam Sandıklarımız” kitabından.


SÜRGÜNDEN ANAVATANA EKONOMİK SINIFTA DÖNÜŞ
ALBERTO Manguel benim en sevdiğim yazarlardan biridir.

Onun “Hayali Yerler Sözlüğü” adlı iki ciltlik kitabı başucumdan hiç ayrılmaz.

Manguel, Arjantin’in gözleri görmeyen büyük yazarı Borges’e 4 yıl boyunca kitap okuyan insandır.

Sonra ülkesinin diktatörlük yıllarında yurtdışına yerleşti.

Bayramda, Türkçede yeni çıkan novellası “Dönüş”ü* okudum.

Kitabın hemen girişinde sürgünden dönüşünde ekonomik sınıfta uçuşunu anlatıyor.

Ben de çoğunlukla ekonomik uçtuğum için bu ayrıntılar dikkatimi çekiyor.

Kitabı, Lawrence Durrell’in “İskenderiye Dörtlüsü”nü Türkçeye çeviren Ülker İnce harika çevirmiş.

Bir sürgün, diktatörlükten sonra ülkesine döndüğünde ne hisseder?

Manguel gördüğünü şöyle anlatıyor:

Bir geri kalmışlık, bir çirkinlik...

“Geçmişin kayıpları ile malul bir kent” yani...

Haa bir ayrıntı...

Askeri diktatörlüğün hain ilan ettiği Manguel, diktatör gittikten sonra ülkesine döndü ve Arjantin Ulusal Kütüphanesi’nin başına geçti.

Bir kere daha anladık ki...

Bir diktatörün bir sürgüne “Hain” demesi hiç önemli değil.

Tarih o sürgüne ne diyor, bir de ona bakmak lazım.

Bu harika kitabın özeti de bu işte...

(*) Alberto Manguel: “Dönüş” Çev. Ülker İnce, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2018


ENİS NEDEN BİR DEVLET OKULU TERCİHİ YAPMADI
ARKADAŞIM Enis Berberoğlu’nun cezaevinden üniversite sınavına girip Koç Üniversitesi’ni kazanması beni hiç şaşırtmadı.

Ama yine de merak ettiğim ayrıntılar vardı.

Mesela başka hangi tercihleri yaptı, aldığı puan neydi, kaçıncı tercihine girdi? Burs aldı mı?

Eşi Oya Berberoğlu’nu arayıp sınav sonuç belgesini istedim.

En büyük İstanbul tutkunu yabancı

İsteğim bilgileri de aldım

Aldığı puan (söz): 325,99106
Yerleştiği yükseköğretim programı: Koç Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi (İngilizce)
Burs durumu: Yüzde 50
Tercih sırası: 1

Bunlar ÖSYM’den gelen bilgiler.

Bir de benim öğrendiğim bilgiler var.

Enis üniversite sınavına diğer tutuklu ve mahkûmlarla aynı salonda değil, tek başına, görevli ve kamera kontrolünde girdi.

Gençlerin hakkını yememek için tercihte devlet okullarından tercih yapmadı. 8 tercih yaptı ve vakıf üniversitelerini seçti. Koç dışında Bilgi Üniversitesi ile MEF’ten tercilere yer verdi.

Silivri ve Maltepe’den çok yazar çıktı.

İnşallah hakkındaki ağır hukuki hata düzeltilir ve buralardan ilk defa bir de arkeolog çıkar... 


CEZAEVİNİN SINAV PERFORMANSI İYİ
BU yıl sınava giren fen liselilerin yüzde 50’si, Anadolu liselilerin sadece yüzde 30’u, imam hatip liselilerin ise sadece yüzde 15’i bir kuruma yerleştirildi.

Yani Maltepe Cezaevi’nin performansı hiç de fena değil...


ARKEOLOJİ ÖĞRENCİSİ
ENİS BERBEROĞLU’nu çoğu insan sadece gazeteciliği ile bilir.

Çok iyi bir fotoğrafçıdır...
İslam dinini iyi bilir.
Klasik müzikte çok iyi bir “kontrtenor” uzmanıdır.

Ve çok iyi bir kitap okurudur. Özellikle de polisiye ve tarih kitaplarında uzmandır.


FİLMDE BAYRAK ÇEKME SAHNESİ NİYE YOK
“LA La Land” adlı harika müzikal filmiyle Oscar kazanan Damien Chazelle’in son filmi “First Man” Amerika’yı ikiye böldü.

Film Ay’a ilk ayak basan insan olan Neil Armstrong’un hayatını anlatıyor. Yönetmen, Armstrong’un Ay’a Amerikan bayrağı çektiği sahneyi koymamış.

En büyük İstanbul tutkunu yabancı

Şimdi bütün Amerikan milliyetçileri ayaklandı.

Kitabın yazarı James R. Hansen ve Armstong’un iki oğlu ortak bir açıklama yaparak, “Biz bu filmin Amerikan yurtseverlik duygularına ters olduğunu düşünmüyoruz” dediler.

Filmin baş oyuncusu Ryan Gosling ise daha net konuştu: “Biz bu olayı insanlığın bir başarısı olarak görmeyi tercih ettik. Ayrıca Neil Armstrong’un kendisi de çoğu zaman bunu şahsi bir başarı değil, bu projede çalışan 400 bin insanın başarısı olarak anlattı.”

Trump gelse de Amerikan insanının bireysel durum tarzı devam ediyor.

Yazarın Tüm Yazıları