Bu mektuplar sadece platonik bir aşkın mı ürünüydü... Yoksa

Yoksa... Aralarında fiziki ilişki de var mıydı...

Haberin Devamı

Upper Cihangir toplu halde “Villegiatura” (Sayfiye) mevsimi için Bodrum Gümüşlük’e gittiği için edebiyat dedektifliği görevi yine bana düştü.

Dünün en güzel haberi Hürriyet’te kültür yazarımız İhsan Yılmaz’ın köşesindeydi.

Bu mektuplar sadece platonik bir aşkın mı ürünüydü... Yoksa

Şiirde “İkinci Yeni” akımının en sevdiğim dört şairinden biri olan Edip Cansever’in, seramik sanatçısı Alev Ebüzziya’ya yazdığı 123 aşk mektubu yayınlanmış.

Edip Cansever bugün artık hayatta olmayan büyük bir şair...

Alev Ebüzziya büyük bir seramik sanatçısı ve hâlâ hayatta... Aynı zamanda o kuşağın en güzel ve çekici kadınlarından biri...

Edebiyat aleminde bu tür mektuplaşmalar her iki taraf da hayattan ayrıldıktan sonra yayınlanır...

Haberin Devamı

Öyleyse bu mektuplar nasıl yayınlandı?

*

Şunu biliyoruz: Cansever ölmeden önce Ebüzziya’nın yazdığı mektupları ve kendi yazdıklarının kopyalarının hepsini yakmış.

Alev Ebüzziya ise Cansever’in mektuplarını saklamış, ama kendi yazdığı mektupları da saklamış mı, bilmiyoruz.

İkinci bilgi de şu:

Mektupları Alev Ebüzziya vermiş, Cansever’in ailesi de yayınlanmasına izin vermiş.

Bu mektuplar sadece platonik bir aşkın mı ürünüydü... Yoksa

Tabii bu mektuplarla ilgili haberi okurken, aklımdaki hınzır soru şuydu:

Cansever bu mektupları sadece platonik bir aşkla mı yazdı, yoksa aralarında cinsel ilişki de var mıydı...

Dün bu işin peşine düştüm...

İşte ilk sonuçları...

.................

İki Satır İki Satırdır: “Alev Ebuzziya’ Mektuplar 1962-1977” Yayına hazırlayan; Habil Sağlam, Yapı Kredi Yay. 2021

DOSTLARIMI HÂLÂ HATIRLIYORUM AMA SEVGİLİLERİMİ UNUTTUM

Önce haberi yazan İhsan Yılmaz’a sordum.

“Platonik mi yoksa onu aşan bir ilişki mi, mektuplarda bunun cevabı yok” dedi.

Ancak mektuplarda Arif Keskiner’in adı da geçiyormuş, açıp ona sormuş.

Keskiner’in cevabı şu olmuş:

“Buluşup gezerlerdi ama ilişkinin derecesi neydi bilmiyorum” demiş.

Haberin Devamı

Yine de bir ipucu var. Keskiner bunu merak edip Ebüzziya’ya sormuş. O soruya aldığı cevap da şu:

“Vallahi dostlarımın hepsi hafızamda ama sevgililerimin hepsini unuttum...”

Güzel kadına yakışan güzel bir cevap...

*

Sonra edebiyat dünyasının kara kutusu Doğan Hızlan’a sordum...

Onun cevabı da şu:

“Vallahi balıkçıyla, restorana sık sık giderlerdi. Bir keresinde bir otelde buluştukları da söylenirdi ama benim kanaatim sadece platonik bir aşktı...”

*

Geldiğimiz nokta şu: Başlıkta sorduğum sorunun cevabı hâlâ meçhul...

Ama üzerindeyim...

Bu mektuplar sadece platonik bir aşkın mı ürünüydü... Yoksa

BİR TÜRK, ALMAN MİLLİ MARŞINI GÖĞSÜNÜ GERE GERE SÖYLERSE

Onu alkışlamalı mıyız? Yoksa yerden yere mi vurmalıyız...

Önceki akşam TRT 1 ekranından Fransa-Almanya maçını izlemeye hazırlanıyorum.

Haberin Devamı

İki takımın oyuncuları yan yana diziliyor ve ülkelerinin milli marşları çalınmaya başlıyor...

Önce Fransız milli takımına bakıyorum...

Mbappé’den başlayarak bütün oyuncular hep birlikte Marseilles’i söylüyor.

Fransa 1998 yılında dünya şampiyonu olduğunda, Paris’te kendi ülkesinin stadında hep birden milli marşı söylememişti.

Demek ki Fransa futbol takımında “milli bir ruh” yaratmayı başarmış...

*

Sonra Almanya’ya bakıyorum...

Gözüm Türk asıllı futbolcu İlkay Gündoğan’ın üzerinde...

O da Alman milli marşını söylüyor...

Takımın Afrika kökenli ülkelerden gelmiş çocukları da söylüyor...

Hatırlayın bundan önceki şampiyonalarda Almanya’da Mesut Özil’e en büyük eleştirilerden biri takımla birlikte milli marşı söylememesiydi...

*

Ben şuna inanıyorum.

Haberin Devamı

Türk asıllı Alman vatandaşları, o topluma ne kadar iyi entegre olur, kendi kültürel özelliklerini koruyarak o ülkenin etkili vatandaşları haline gelirlerse, bu hem Almanya hem de Türkiye için çok iyi bir şey olur.

O yüzden bu yıl Premier League’de çok başarılı bir sezon geçiren İlkay Gündoğan’ı ben de ayakta alkışlıyorum.

BU RECEP İVEDİK KARESİ BANA NELER ANLATIYOR

Bu fotoğrafı dün Hürriyet Kelebek’te gördüm....

Şahan Gökbakar aşı olurken çekilen bu fotoğrafını paylaşmış.

Altına da şunu yazmış:

“Vurdular bana, yetişin dostlaaar..”

Bu fotoğrafı Instagram’da paylaşmış...

Baktım beğenenler arasında Ercan Saatçi ve Mazhar Alanson gibi sanatçılar var...

Bu mektuplar sadece platonik bir aşkın mı ürünüydü... Yoksa

Şahan Gökbakar 28 Ekim 1980 doğumlu... Yani 40 yaşında... Yaptığı filmlerin her birini en az 5 milyon insan izledi...

Haberin Devamı

Yani parası olan bir genç insan...

Ailesine ne kadar düşkün olduğunu her fırsatta görüyoruz... İstese kendi imkânları ile daha ilk gün bu aşıyı yaptırabilirdi.

Ama demek ki aşı olmak için kendi günü ve sırasının gelmesini beklemiş.

*

Evet Recep İvedik’in vatandaşlık dersi dersem.... Acaba kim alınır...

Kim avuçlarını patlatırcasına alkışlayıp “Helal olsun sana Recep İvedik” diye haykırır...

Biliyorsunuz ben Magazin Gazetecileri Derneği üyesiyim...

Ve Şahan Gökbakar’ı yürekten alkışlıyorum...

GÜNÜN TARTIŞMASI
İŞÇİ SINIFI MI BURJUVAZİ Mİ DAHA DEVRİMCİ VE İLERİCİDİR

CÜneyt Özdemir ilginç bir yeniliğe daha imzasını attı.

YouTube kanalını sadece kendinin sunduğu haberlerden ibaret bir mecra olmaktan çıkarıp, medya haline getirdi.

Yani kanalında artık başka programlar da yayınlıyor.

Bu mektuplar sadece platonik bir aşkın mı ürünüydü... Yoksa

Bunlardan biri Elif Dürüst’ün hazırlayıp sunduğu “Sanatın Ruhu” adlı program...

İlkini bugünlerde Amadeus oyununu yeniden oynamaya başlayan Selçuk Yöntem’le yaptı.

Çok samimi ve eğlenceli bir programdı.

İkincisi ise “pandeminin sanatçılar üzerindeki etkisini” anlatan bir program oldu.

Bu programın girişinde Davranış Bilimleri Enstitüsü Başkanı Emre Konuk’la çok ilginç bir sohbet yaptı.

*

Ona, “Sanatın insanı ve toplumu değiştirici rolü ve gücü var mı?” diye sordu.

Konuk şu cevabı verdi:

“Tarihe baktığımız zaman toplumlar hep gelişmiştir, ileri gitmiştir. Bu değişimi sağlayan güçler, sanatçılar, felsefeciler ve biliminsanlarıdır. Belki herkes kabul etmez ama ben buna işinsanlarını da eklerim...”

*

Dikkat ettiyseniz, Emre Konuk, toplumları değiştiren, ileri götüren toplumsal kesimler içinde emekçileri, işçileri, çalışanları saymadı.

Tabii benim gibi gençliğinde sosyalizm tezgâhından geçmiş biri için kabul edilecek bir tez değil...

Ama bugünün gözüyle baktığımda ben de burjuvaziyi ve girişimci işinsanlarını toplumun en büyük değiştirici ve ilerletici güçleri arasında sayıyorum...

Konuk’un saymadığı iki kesim daha vardı... Siyasetçiler ve sporcular...

BİRİNCİ EKSİK
MASADAKİ COCA COLA’YA 4 MİLYAR DOLAR KAYBETTİREN İKİ KELİME

Dünya tarihi önceki gün çok önemli bir anı yaşadı...

Her geçen gün sporcu disiplini ve toplumsal bilinci ile daha fazla takdir ettiğim Ronaldo, Portekiz maçı sonrasında basın toplantısı yaparken, önündeki Coca Cola şişelerini görünce kaldırttı ve şöyle dedi:

“Su için...”

Bu iki kelime o gün Coca Cola şirketinin değerinin 4 milyar dolar düşmesine neden oldu... Diyeceğim, Emre Konuk hocanın toplumu değiştiren insanlar grubuna artık sporcuları da eklemesinde yarar var...

Yazarın Tüm Yazıları