Bizim neslimizin çocukları hapisteki solcu babalarını böyle hatırladı, böyle anlattı

ANNESİNİ çok iyi tanıdığım, o ise çocukluğunu bildiğim bir genç kadındı.

Haberin Devamı

Babası 80 darbesinden önce hapse girmiş bir solcuydu...

Dijital âlemde çok başarılı işler yaptı.

Sonra “Anlam Arama” adlı kitabını yayınladı.

Adı Hazal Yılmaz...

Kitapta babasını anlattığı bir bölüm var ki...

Bana çok dokundu...

BABAM ÇIKTIĞINDA İNATÇI BİR KIZ ÇOCUĞUYDUM

“80 darbesi çocuklarındanım. Babam doğumumdan önce girdiği cezaevinden 1991 yılında çıktığında ergenliğe girmekte olan, kafası karışık, her şeyden bunalan, üzerine giydiği hiçbir şey güzel durmayan, hafif tombik, inatçı bir kız çocuğuydum çoktan.

Babamın yokluğu bana hayatın bir parçası olarak yaşatıldı. Annemle açık görüşlere, cezaevi kapısı beklemelerine gittim.”

YÜZÜME BAKTILAR VE BANA ŞUNU SORDULAR

“Okulda babamın nerede olduğunu soranlara düşünce suçlusu olarak haksız yere cezaevinde bulunduğunu, eve ne zaman geleceğini bilmediğimi, bozulan duşumuzu tamir edemediğini, pazar günleri beni çocuk bahçesine bu sebeple getiremediğini anlattım...

Haberin Devamı

Hiçbir dediğimi anlamayıp ‘Adam mı öldürdü yani’ diye soranlara, yazı yazdığını, bu yazıları devletin uygun bulmadığını, o sebeple onu cezaevine attıklarını, hayatta değil bir insana, hayvana bile fiske vurmayacağını, dünyada daha çok insan onun gibi olsa, yaşadığımız ülkenin de, evrenin de çok daha yeşil, güzel bir yer olacağını açıkladım.”

Başka bir dille konuşuyormuşum gibi baktılar birbirlerine, sonra da ‘Lastik atlayalım mı’ diye sordular...”

SOSYAL STATÜSÜZLÜĞÜ VE CİNSİYETSİZ SEVMEYİ ÖĞRETTİ

Hazal’ın gözünde babası şu insandı:

“Babam bir devrimciydi. Sosyal statüsüzlüğü, gerçek demokratlığı, cinsiyetsiz sevmeyi, düşünmeyi, uzaktan da olsa sevginin yalın halini, değer vermeyi onunla öğrendim...”

TAKSİ ŞOFÖRÜ HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK DEMİŞTİ

Bir gün Beşiktaş iskelesinde vapuru yakalamak için telaşla koşarken yorgun kalbi ‘Buraya kadar” dedi...

Hazal önde koşuyordu...

Babasın ağzından duyduğu son iki kelime “Tüh be...” oldu...

Beş saniye ile vapuru kaçırmışlardı.

*

Hastaneye götürürlerken taksinin şoförü, “Havalardan merak etme... Bekle bak her şey çok güzel olacak” dedi...

Her şey çok hüzünlü oldu...

*

Haberin Devamı

Hastanede, annesinin çalıştığı Hürriyet gazetesinden gelişini beklerken odadan çıkan doktorun ağzından işittiği cümle şu oldu:

“Ne yazık ki kaybettik...’

*

Hazal babasını geç buldu... Çok erken kaybetti...

- Hazal Yılmaz: “Anlam Arama”, Karakarga Yayınları, Mayıs 2018

Bizim neslimizin çocukları hapisteki solcu babalarını böyle hatırladı, böyle anlattı

 

BİZİM ÇOCUKLARIMIZ

BİZİM neslimiz çok uzun yaşadı...

Üç askeri darbe, kim bilir kaç
ara rejim gördü, yaşadı...

Çocuklarımız da bizimle birlikte baskıları, cezaevi korkularını, ölüm korkularını, anne-baba kaybetme korkularını yaşadı...

Yine de çok iyi çocuklar çıktılar...

Hazal Yılmaz’ın kitabı işte bu yüzden çok dokundu orama burama...

Epey kalabalıkmışız ki...

Kitap daha şimdiden 10 baskı yaptı.

Haberin Devamı

HALİÇ TERSANESİ’NDE BİR DEVRİM GERÇEKLEŞİYOR

Bizim neslimizin çocukları hapisteki solcu babalarını böyle hatırladı, böyle anlattı

İNGİLİZ filmlerinde, sanayi devriminden kalma fabrikaları hatırlatan bir mekân...

Devasa bir hangar, ama camlar kırılmış, açık tavandan gökyüzü görünüyor...

Burası artık hüzünlü bir metruk kalıntı halinde...

Yakında burada oteller, rezidanslar, sanat merkezlerinden oluşan yepyeni bir kompleks doğacak...

Burası Haliç Tersanesi...

Osmanlı donanmasının, Şehir Hatları vapurlarının bakıldığı, teknelerin imal edildiği yer...

İşte bu mekân, bugüne kadar hiç rastlamadığımız bir sanatsal faaliyetle Türk tarihine veda ediyor...

Bizim neslimizin çocukları hapisteki solcu babalarını böyle hatırladı, böyle anlattı

Ahmet Güneştekin, önümüzdeki günlerde çok konuşulacak olan devasa eserini burada hazırlıyor.

*

Haberin Devamı

Her gün birçok insan, bu eserin yapılışını izlemek üzere buraya geliyor.

Bana göre Türk sanat tarihinin ilk imece Happening’i bu...

Bu bölgenin yeniden dönüşümü projesini yüklenen Rixos grubu ve Fettah Tamince bu devasa eserin sponsorluğunu yüklenmiş.

Büyük boya üreticilerinden Jotun da sponsor olmuş. Bu şirket daha önce Paris’te Eyfel Kulesi’ni boyamıştı.

Eser daha yapılış aşamasında çok konuşuluyor. Daha şimdiden birçok yazı çıktı hakkında. Tamamlanınca çok daha fazla konuşulacak. Umarım Venedik Bienali’ne de gidebilir.

Çünkü hikâyesi de çok kuvvetli.

*

Adı, “Ölümsüz-lük Odası-Göbeklitepe”...

Yani bu vesile ile Türkiye ve Göbeklitepe de çok konuşulacak.

Haberin Devamı

SÜSLÜ KARAKOL’UN KÖPEĞİ DÜKKÂNIN ÖNÜNDE MEHMET TURGUT’A BÖYLE POZ VERDİ

Bizim neslimizin çocukları hapisteki solcu babalarını böyle hatırladı, böyle anlattı

GEÇEN akşam Karaköy’deki Ma’na Restoran’a gittim. Karaköy eski neşesini kaybetti, ama burası cıvıl cıvıl...

Bir kere masaların neredeyse yarısı sadece kadınlardan oluşan gruplar...

Yaz olduğu için herkes ya dükkânın önündeki terasta ya da hemen yanında Çiçek Pasajı’nı andıran koridora kurulan masalara geçmiş.

Dışarıdan bakıldığında, dükkânın içindeki ışık ve estetik insana bir Ferzan Özpetek filmindeymiş duygusu veriyor.

*

Restoranın sahipleri genç bir karıkoca...

Eda Girav, Amerika’da gastronomi işletmeciliği okumuş. Eşi Görkem Girav ise Yeditepe Üniversitesi’nde gastronomi bölümü mezunu...

İkisi de istedikleri, sevdikleri işi yapıyorlar.

Ama itiraf edeyim restorandaki harika gecenin asıl kahramanı siyah kocaman bir köpekti...

Masaların arasındaki dar yerlerde, zorla kendine yer açarak geziniyordu.

Birden yanınızda kocaman bir kafa çıkıyor...

Restoranın gedikli bir görevlisi gibi her masa ile ilgileniyor...

*

Dikkat ettim, müşterilerin hiçbirinde en küçük rahatsızlık belirtisi yok...

Bir şey verdiğiniz zaman, ağzının ucu ile öyle nazik biçimde alıyor ki...

Yandaki Süslü Karakol’un köpeğiymiş.

Eda zaman zaman gidip seviyormuş... Sonra buna ben bakayım demiş.

Böylece restoranın tayfası arasına girmiş...

Ertesi gün, bana birlikte bir fotoğrafınızı gönderebilir misiniz dedim... Ev komşuları Mehmet Turgut “Ben çekeyim” demiş...

İşte büyük bir fotoğrafçının objektifinden harika bir restoranın harika üç mensubu...

İnsanın içi açılıyor
değil mi...

 

ROCK’IN ESKİ TÜFEKLERİ BU FİLMİ MERAKLA BEKLİYOR

Bizim neslimizin çocukları hapisteki solcu babalarını böyle hatırladı, böyle anlattı

- 1976 yılında seyrettiğimiz “A Star is Born/Bir Yıldız Doğuyor” filmi yeniden çekildi.

Öyle sağlam ve her dönemde her insana, özellikle bir erkeğe o kadar dokunacak bir konu ki...

Yıldızı sönen bir rock’çı, yıldızı yükselen sevdiği kadın şarkıcı...

Ve malum psikolojik rekabet...

1937, 1954, 1976...

Üç kere çekilmişti.

Biz Kris Kristofferson ve Barbra Streisand’dan seyretmiştik...

Onun filmde söylediği Evergreen şarkısı bize de yataklarımızda epey eşlik etmişti yani...

Şimdi Bradley Cooper oynuyor...

Bir de Lady Gaga...

Onu Montreux festivalinde Tony Bennett’le birlikte caz söylerken dinlemiştim...

Muazzamdı...

Son albümü Joanne’ı çok sevdim...

Eminim bu filmi de başaracak.

Şimdilik okuduğuma göre filmin yeni versiyonu çok iyiymiş. Bradley Cooper kendi sesiyle çok iyi söylüyormuş.

Bir de konser sahnelerinin müzikal kalitesi çok etkileyiciymiş.

ŞARAP LİSTESİ GİBİ RAKI LİSTESİ

BEN pek mezeci ve meyhaneci değilim... Ama buranın mönüsünü çok sevdim.

Ballı şakşuka, uykuluk, kokoreç ve kuru mantı çok iyiydi.

Bu arada rakının yanına almak için hazırladıkları bir deniz ürünleri tabağı var ki bana çok ilginç geldi.

Harika bir lakerda, çiroz ve başka ürünler.

Ama en çok hoşuma gideni yanına koydukları balık yumurtası...

Putarga yani...

Bir İzmirli olarak bunu artık masalarda pek göremiyorum. Biraz pahalı kaçıyor...

Bu arada rakı listesi dikkatimi çekti...

Şarap listesi kadar uzun bir rakı listesi var.

Tabii listeye bakınca, her gün artan vergilerle rakı fiyatlarının nereye geldiğini de çok iyi görüyorsunuz.

BU GİRİŞ BANA BİR ŞEY HATIRLATIYOR DEDİM

SON günlerde çok sıkça Kayra’nın şarkısı “Hayırsız Evlat”ı dinliyorum...

Girişinde Hint müziği ile Selda’nın sesini andıran bir düzenleme var.

“Bu bana bir şeyi hatırlatıyor” dedim ve buldum.

The Weekend’in “Grinin 50 Tonu” filminde kullanılan şarkısının arka fonundaki Nükhet Duru’nun şarkısını hatırlattı.

Hani Ali Kocatepe’nin harika şarkısındaki “Ben sana vurulmuşum” nakaratı...

O çok güzeldi.

Bu da Kayra’nın şarkısına çok iyi gitmiş.

Şarkının altyapısı, gerideki enstrümanlar ve partisyonlar çok iyi...

Hayırsız Evlat sıkı bir Türk hiphop’ı olmuş...

 

Yazarın Tüm Yazıları