Erdem Kırım

Pizzacı kapıyı iki kişi çalar

4 Şubat 2012
“Dükkanına ünlü gelmiyorsa, fotoğrafçınla sen evine git” dönemi, magazin hayatına hayırlı olsun.

Halkla ilişkiler, tanıtım kolay iş değil. Farklı numaralar, taktikler, stratejiler geliştirmek gerektiriyor. Çok farklı tanıtımlar gördüm, karşılaştım. Fakat bir pizzacı için yapılanı, haftanın en başarılı hareketlerine aday. Sistem şöyle çalışıyor: Ünlü biri, evine pizza sipariş ediyor, firma da pizzacıyla beraber bir fotoğrafçı gönderiyor. Ünlü kişi, pizzasını kapıdan teslim alırken fotoğrafı çekiliyor, pizza hakkında mini bir söyleşi yapılıyor. Benim gördüğüm ilk örnek, Galatasaray eski başkanlarından Mehmet Cansun tarafından canlandırılmış: Cansun, evine dört peynirli pizza sipariş etmiş. Sonra da teslim alırken, demin yazdığım gibi fotoğrafı çekilmiş ve aşağıdaki görüş alınmış:
“Torunum Rubinur bayılacak bu pizzalara, çoluk çocuk keyifli bir pazar yemeği yiyeceğiz. Bundan böyle maç misafirlerime de pizza isteyeceğiz” diyor.

Tablodaki prenses

Geçen yıl, İpanema markasının sahibi ünlü Brezilyalı manken Gisele Bündchen, Türkiye’de bir partiye katılmıştı. Twiggy’nin bünyesinde bir marka bu. Firmanın sahibi Sinan Öncel’in verdiği partiye katılan Bündchen’i orada gerçekten görmeliydiniz.
Neyse, Hello! dergisi, Gisele’in katıldığı bu daveti yılın en iyilerinden biri olarak gösterince, Brezilyalı model de, kişisel web sitesinden teşekkür mesajı yayınlamış. Gisele, yeni kampanyası için öyle bir fotoğraf çektirmiş ki, gerçekten tablo gibi. O fotoğrafı yayınlayabilmek için, bunları yazmak zorunda kaldım. Fakat fotoğrafa bakınca bana hak vereceğinizi tahmin ediyorum.

Ünlüler kazanıyor, kazandırıyor

Kıbrıs ya da yurtdışına giden herkes gibi ben de, kollulara biraz para kaptırmışımdır. Sadece bir kere, Las Vegas Havaalanı’nda 50 dolar kazanmıştım. Ama “Neden ben sürekli kaybediyorum” diye sormuş olsaydım, yanıtını bugünlerde alırdım. Çünkü ünlü değilim. Ne şarkı ne de türkü söyleyebiliyorum. Bir ay kadar önce Serdar Ortaç’ın, 1 milyon dolar gibi bir para kazandığı haberleri çıktı. Bazı kesimler bu haberi yalanlasa da, herkes kazandı biliyor. Geçen gün de Lerzan Mutlu, “Kıbrıs’ta rulette bir müşterinin yerine aleti çevirip, 150 bin dolar kazandı” haberi gelince olayı çözdüm. Kumarda kazanmak için ünlü olacaksın. Git gazinoya, etrafı kolla. Bir ünlü görünce rica et, yerinize bir zar atsın. Kollular için destek çıksın. Bu işlerin otellerin promosyonu olduğuna kesin inanıyorum.

Yazının Devamını Oku

Yalan ama komik bir dünya

21 Ocak 2012
Görmek istediğim tek dizi ‘Behzat Ç.’ydi ama bir türlü sonuna kadar izleyemedim. Ama ‘Yalan Dünya’yla şeytanın bacağını kırdım. Hem de ne kırmak!

Benim gibi pür amatör seyircilerin, televizyon dizilerinden tek bir beklentisi vardır: İyi vakit geçirmek. Dakika başı adam doğranan Doğu hikayelerinden hiç hoşlanmam. Bu tür konuları işleyen bir dizi gördüğümde de anında zıplarım.
Şehir hikayeleri severim. Bu tarz dizilerden, Behzat Ç.’yi bir türlü yakalayamadım. Hiçbir bölümünü tam seyredemedim. 
Dizileri böyle ıskalarken, şans eseri ‘Yalan Dünya’yı yakaladım. Hem de başlar başlamaz. Bir ara gülmekten gözümden yaş geldi. Uzun yıllar Cihangir’de oturduğum için, ilgim herkesten daha da fazlaydı. Diyaloglar, çekimler, oyuncular müthiş. Yerinizden kaldırmıyor. Amerikan sitcom tarzı, bir an bile sıkılmanıza izin vermemişler. Orçun (Bartu Büyükçağlayan) ve Nurhayat (Gupse Özay) favorilerim.
Dizinin amatör tarafları da yok değil. Bunlardan dikkatimi en çok çeken, İstiklal Caddesi olarak hazırlanan stüdyo çekimlerinde arka taraflar yani derinliği bilgisayarla doldurmaya çalışmaları. Herkes normal yürürken, o bölümlerde ağır çekim yürüyen insanlar amatör duruyor. Yani teknik notu biraz kırmak zorundayım. Ama Gülse Birsel başta olmak üzere emeği geçen herkese buradan saygılarımı sunuyorum. On numara iş çıkarmışlar. 

Uludağ’da Rus’a geçit yok

Karlı mekanlar gözde, sömestr de yaklaşıyor. En ünlü dağ Uludağ’dan biraz bahsedeyim. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 24 Aralık 2010’da Uludağ ile ilgili bir nazım imar planını askıya çıkarmıştı. Bölgedeki otellerin, kaçak, sonradan yapılma ve imara aykırı bölümleri yıkılacaktı. Gerçekten de sezon bittiğinde yıkımlar başladı. Sonuç olarak da, bazı oteller tamamen yıkılırken, kalanlar da ciddi yatak kaybına uğradı.
Özetlersek Alkoçlar 70, Grand Yazıcı 60, Le Chale 15, Genç Yazıcı 53 odasını dozerlere kaptırdı. Karkay komple yıkılırken, Kar Otel kapatıldı. Ulukardeşler ve Aydınyıldız da yıkımlarda kaybetti. Ağaoğlu, ikinci bölgedeki Kartanesi Otel’i bu yıl hizmete sokmayınca, yaklaşık 200 oda daha kayıp yaşandı. Yabancı tur şirketleriyle anlaşma yapmış oteller zor duruma düştü. Yerli talebi yeni yatak sayılarıyla ancak karşılayabildikleri için de yabancı turistleri neredeyse kabul edemeyecek duruma geldiler. Geçen sezonlardaki Rus turistleri göremezseniz, merak etmeyin diye yazdım.

Bir cesaret örneği

Yazının Devamını Oku

Yönetmenin bahçesi

14 Ocak 2012
Sanatta esinlenme eski bir tartışma. Peki ya bir yönetmen başka bir yönetmenin filminden özel hayatında da esinleniyorsa?

Geçen hafta medyaya yansıyan uyuşturucu operasyonu, herkesin ilgisini çekmiştir. Sosyete, uyuşturucu, skandal isimleri bir araya gelince, bu tür haberleri herkes okur.
Aslında haber, yılda birkaç yapılan sıradan uyuşturucu operasyonlarından biriydi.
Fakat operasyon sonunda polislerin basına dağıttığı resimlere bakınca, içlerinden biri çok dikkatimi çekti. Bu, hint keneviri yetiştirilen bir apartman dairesinin görüntüsüydü. Operasyon sonunda tutuklanan ünlü bir yönetmen, dairesini uyuşturucu bahçesine haline getirmişti.
Başka bir görüntüyü hatırladım birden. Edward Norton’un başrolünü oynadığı 2009 yapımı ‘Leaves of Grass’ filminde vardı bu görüntülerin benzeri. Yaşadığı kasabaya kurduğu bir serada, hint keneviri yetiştirip, satan bir taşralıyı oynuyordu Norton.
Bizim yönetmen de, filmi seyredip, ilham kapmış gibi, aynı işi Türkiye’de uygulamışa benzer. Filmde, hint kenevirini yetiştirme sistemi detaylarıyla da anlattığı için, yerli uygulamasında pek sorun yaşandığını sanmıyorum.
Filmdeki seradan ve yönetmenin botanik evinden birer kareyi karşılaştırırsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Yönetmenlerin, filmlerden esinlenip film yaptığını çok gördük ama, filmden bir sahne görüp, gerçek hayata uygulayana pek rastlamamıştım. Bu sadece benim tahminin, fakat yanıldığımı pek sanmıyorum.

Pamela Anderson çıtır mı

Yazının Devamını Oku

İkisi de cesur

7 Ocak 2012
Avşar’ın reklam yüzü olma nedenlerini açıklasalar da öğrensek.

Hülya Avşar, bir tuvalet kağıdı firmasının reklam yüzü oldu. Firma, ürünlerinin yenilikçi, cesur, iddialı ve kalitesiyle sınır tanımadıklarını iddia ediyor. Hülya Avşar’ı da, aynı özelliklerinden dolayı, reklam yüzü olarak seçtiklerini resmen açıkladılar.
Avşar bundan önce de bir hijyenik kadın bağı reklamında oynamıştı. O reklamda hangi özelliğinden dolayı seçilmişti, merak konusu. Çünkü meslek hayatının uzatmalarını oynayan ünlü bir arkadaşım, bu tür reklamlarda rol kapmak için çok uğraşmış, başaramamıştı. Firmadan bir açıklama gelirse, en azından ne yapmasını bilir, ona göre çalışır. Şu arkadaşın elinden bir tutalım derim.

Kadir Topbaş üçlemesi

Fethinden beri şehrin belediye başkanlığını sürdüren ya da bana öyle gelen Kadir Topbaş, geçen hafta Cine5’te Ece Vahapoğlu’nun programına katıldı. Başkan, hepimizin yüzünü güldürecek üç bomba açıklama yaptı ve gündeme oturdu:
1- İstanbul’da trafik sorunu bir-iki yıla kadar çözülecek.
2- Minibüsler kaldırılacak.
3- Taksiler artık boş dolaşmayacak.

Yazının Devamını Oku

Bodrum yaz-kış açık

31 Aralık 2011
Bodrum’da yılbaşı geçirmek isteyenlerin sayısı fazladır. Yazı ayrı kışı ayrı havalı olan bu yöreye birkaç arkadaş teftişe gittik.

Bodrum teftişi sırasında oteller nasıl, yemekler güzel mi, insanların keyfi yerinde mi tarzında bir inceleme yaptık. Artık şehir demek gerekiyor, Bodrum büyüdükçe, yerleşenler de yazlık ve kışlıklarını ayırmış durumda. İstanbul’dan giden tasarımcı bir arkadaşım, kışın merkezde, yazın da Yalıkavak’da hayatını geçirdiğini söyledi.
Bodrum’un kış halinin en ilginç tarafı, neredeyse bütün otel ve mekânların açık olması. Bazı yerlerin hiç müşteri olmamasına rağmen açık olması ilginçti. Üç masalık bir restoranda bize kuru fasulye pilav ısmarlayan Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, durumu açıkladı: “İster dolu, ister boş olsun, Bodrum’da bütün işyerleri yaz kış açık kalmak zorunda. Böylece, kışın gelmek isteyen insanların kafasında ‘Şu mekân açık mı kapalı mı?’ sorusu oluşmuyor. Böylece kasaba, kışın da hareketliliğinden bir şey kaybetmiyor.”
İyi taktik. Bence, Bodrum dışındaki tatil yörelerinin de bu fikri değerlendirmelerinde fayda var. Bu arada Sebati Karakurt’un çektiği fotoğrafa iyi bakarsanız, yılbaşını nerede geçirmek gerektiğini bir kez daha düşünürsünüz.

Annesi için organik müzik

Kenan Doğulu’nun annesi Serpil Doğulu, hafta içinde yakın dostlarına Zihni’de bir davet verdi. Annesi böyle bir eylem gerçekleştirir de, Kenan Doğulu orada olmaz mı? Ozan Doğulu başta olmak üzere, tüm aile fertleri bir arada yeni yılı önceden kutlamaya başladı. Gece yarısına doğru, Kenan Doğulu mikrofonu eline aldı ve konuklara şahane bir müzik ziyafeti çekti.
Geceye bir sürpriz de Yalın ve Emre Altuğ’dan geldi. İki sanatçı da, akustik cihazlarla yapılan müzikle, Kenan Doğulu’ya eşlik etti. Doğulu, “Gerçek müzisyen bunlar, organik müzik sevenleri bekleriz” derken haklıydı. Yılların Zihni Bar’ı, teneke müzik dinlemekten kafası şişenlere iyi geliyor. Ev ortamında akustik müzik. Daha ne istersiniz?

Mesut’u Cim Bom’a bağladım

Yazının Devamını Oku

Yeni yıla yorgun girecekler

24 Aralık 2011
İstanbul’un eğlence hayatının ilginç bir özelliği var. Halkımız genelde hafta sonları eğlenirken, ünlüler, hafta içi ortalıkta görünmeyi seviyor. Bunun en büyük nedeni de, davetlerin genelde hafta içi olması

Geçen hafta davetler çok yoğundu. Hemen her gece ya bir şirketin ya da derneğin daveti vardı. Katılan tanınmış isimlerin, hafta sonlarını evlerinde baygın bir şekilde geçirdikleri yönünde bilgiler, enerjisi bitmeyenler tarafından hâlâ yayılıyor.
Anjelique daveti önemliydi mesela. 10. Yıl kutlaması yapıldı. Galatasaray’ın eski başkanı Adnan Polat bile oradaydı. Parti ciddiydi. Davetiyede, ‘siyah takım’ yazıyordu. Ama bol miktarda jean giyinmiş kitle vardı.
Cipriani, şık otel Edition l’daki İtalyan restoranı. Geçen hafta, sağlam bir parti verdi. Katılan kitle, gerçekten sosyetenin en havalı bölümünden seçilmişti. Rakip otel Dedeman’ın sahibesi Özlem Önal bile oradaydı. İkram edilen mönü elimde. Gerçek bir gurmeyle inceleme aşamasındayız. İçeriğin ne olduğu çözünce, sizlerle paylaşırım.
Gelelim haftanın en ağır davetine... Ev sahibi Rahmi Koç dersem, anlarsınız. Deniz Temiz Derneği’nin 17. yıldönümü nedeniyle Four Seasons Hotel Bosphorus’ta yapıldı. Tam 450 davetli katıldı. Konukların, denize bir şey atmaması, dikkat çekiciydi.
Avrupa yakasında bunlar olurken, karşı tarafta Ali Ağaoğlu, MyClub’da, yüzlerce kişiye garaj partisi veriyordu. Gece o kadar başarılıydı ki, Ağaoğlu, bu işi profesyonelce yapsa, inşaat işini ikinci plana atar gibime geliyor. 
Bütün davetler bu kadar değil elbette. Ama o kadar çok parti var ki bugünlerde, yazmaya kalksam sayfalar yetmez.

Yaza merhaba

Ship Ahoy, Bodrum Türkbükü’nde, eğlencenin zirvesidir. Lokomotif görevi yapar. Abartmadan söylüyorum, mekan beldeyi terk etse, Türkbükü’nde gece hayatı biter. İki yaz önce ses yasağı uygulamaları yüzünden bir iki hafta işe ara verince, Türkbükü gece hayatının nasıl fren yaptığını gözlerimle görmüştüm. DJ Meto, Ship Ahoy’un müziğinin başındadır. Şimdi kışın ortasındayız. Kulakları paslanmasın diye, mekanın atmosferini Blackk’de sürdürmeye karar verdiği haberi geldi. Her çarşamba ‘Blackk Magic Party’ adıyla pikap başına geçecek Meto’yu izleyelim bakalım. Bu havada ısınmak için iyi gider.

Yazının Devamını Oku

Tenisçi kızı öpmek

17 Aralık 2011
Belçika’da geçen hafta bir tenis maçında şahane işler oldu. ‘Diamond Games 2011’ kapsamında yapılan çiftler karşılaşmasında Kim Clijsters, hakemin merdivenlerine aniden tırmandı.

Hakemin mikrofonunu kapan Belçikalı tenisçi, rakibelerinden Yanina Wickmayer’i ilk öpen erkeğe araba hediye edileceğini söyledi. Hemen saha karıştı, bütün erkekler sahaya daldı. Sonunda hızlı davranan bir şanslı kızı öptü, arabayı da kaptı. Yerli medyada bu olay patladı hemen. Büyük gazetelerimizden biri internet sitesinde haberi, ‘Ahlaksız teklif’ diye verince, merak edip okumuştum. Genelde, biz sahaya futbolcu ya da hakemi kovalamak için indiğimiz için... Acaba bizde böyle bir anons olsaydı ne olurdu? “Arabasını veren ilk erkek, tenisçi kızımızı öpecek” benzeri mesela. Kaç kişi inerdi sahaya dersiniz?

Saat işine de girdiler

Yılbaşı yaklaşıyor, ben de alarmı kurdum. Bütün arkadaşlarla konuşmama rağmen, henüz ne yapacağımıza karar veremedik. Ama önceden de hazırlık yapmak lazım. Tam bunları düşünürken “Yılbaşında dikkat çekmeyi seven erkeklere” başlığıyla bir mail geldi ama bu umut veren elektronik mektubu açınca yıkıldım. Tavsiye falan değil, resmen reklamdı. Meğer, Dice Kayek, saat işine dalmış. Giysi tasarımıyla isimlerini duyurmuşlardı. Sonra, düşmanla işbirliği yapıp, ayaklara gözlerini diktiler. Ayakkabı tasarımı yaptılar. Şimdi de saat dünyasına girmişler. “Bu saati takın, gerisine karışmayın” der gibi bir tanıtımı var.

Buzlu mu sek mi

Viski olayında yıllardır ikilem yaşarım. Buzlu mu, sek mi diye sorunca barmen, o anda karar verip, etrafa da göz atarım “Madara oldum mu?” diye.
Sonuçta bu işe kesin bir çözüm bulmak için fırsat doğdu. Birkaç hafta önce, viskinin anavatanı, İskoçya’ya gittim. İskoç viskisinin babalarından Chivas’ın bütün sırlarını öğrenmeyi kafama koymuştum. Aberdeen’e bir saat uzaklıkta, küçük bir kasaba yakınlarında bulunan firmanın konuk evi Linn House’da konakladık.  Akşam yemeğinde erkeklerin pantolon giymesi hoş karşılanmıyordu. Yani mecburen İskoç milli giysisi kilt giymek zorunda kaldık. Bir anda Braveheart havasına girip, iki tane de viski yuvarlayınca, en yakın İngiliz’e saldırır konuma ulaşmıştım.
Bir yandan eteği çekiştirirken, Chivas’ın dünyacı ünlü master blender’i Colin Scott’u gördüm karşımda. Yalnız anını yakalayıp, yavaşça sordum.

Yazının Devamını Oku