Erdal Sağlam

Faiz tartışması yeniden alevlenir mi?

24 Aralık 2018
Mart sonundaki seçimlere gidilirken “klasik faiz tartışması”nın alevlenmesi beklenebilir. Çünkü hem Merkez Bankası’nın faiz indirimi,  hem de mevduat faizleri, dolayısıyla kredi faiz oranlarının üç ay içinde düşmesi zor görünüyor.

Bir süredir hükümetin halka bankaları şikayet eden açıklamaları gelmiyor. Bunun nedeni Bankalar Birliği kanalıyla son dönemde hükümetle olan işbirliğinin artması gibi gözüküyor.

Buna karşılık politikacıların özellikle seçim dönemlerinde bankaları halka şikayet etmesi artık gelenek haline geldi. Mart sonundaki seçimler yaklaşırken faizlerin inmemesi, belki daha da artacak olması, bu nedenle kamuoyunda yeniden faiz tartışması başlamasına neden olabilir.

Tabii ki banka kesimi bu tartışmada yine sessiz kalan taraf olacaktır. Belki bir süredir yaptığı gibi; hükümetle karşı karşıya kalmamak için ek tavizler de verecektir. Ancak bunların göstermelik olacağını, bilançoları riske atmamak için bazı alanlarda düşük faiz açıklasalar bile uygulamada pek kullanamayacakları söylenebilir.

Faiz oranlarının düşmesi çok zor çünkü hem enflasyonda beklenen trend, hem de seçime kadarki sürede borç geri ödemelerinin yoğunluğu, hem de seçim düşüşün önündeki en büyük engeller. Bu nedenle, bir süredir uygulanan, Hazine ihaleleri kanalıyla faizlerin düştüğü izlenimi verecek yöntemlerin devam etmesinin, ileride daha büyük sıkıntılara neden olabileceğini kayda geçirmek gerekiyor.

MEVDUAT FAİZ ORANLARI

Merkez Bankası’nın faiz indirmesi zor gözükmesine rağmen piyasalarda seçime kadar küçük faiz indirimlerinin fazla yadırganmayacağını gözlediğimizi de söyleyelim. Yabancı fonlardan enflasyon düştüğü takdirde küçük oranlı indirimlerin beklendiği görülüyor. Buna rağmen şahsen, böyle bir dönemde Merkez Bankası’nın faiz indirmesinin, özellikle kurlar açısından, ciddi risk oluşturabileceği görüşündeyim.

Kaldı ki Merkez Bankası faiz indirse bile piyasa faiz oranlarının aynı oranda düşmesi pek beklenmemeli. Çünkü özellikle şubat ve mart ayında olmak üzere ilk üç aylık iç ve dış borç geri ödemeleri bir hayli yoğun. Buna ilk üç ayda kamunun harcamalarının artacağını, piyasaların rahatlatılmaya çalışılacağını, bunun doğal bir seçim tavrı olduğunu eklersek, bu kadar harcamayla faiz oranlarının piyasada inmesinin ne kadar zor olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.

Belki de bu nedenle Hazine faiz oranları inse bile bankaların mevduat faiz oranlarının aşağı inemediği gözleniyor. Kaldı ki Hazine yeni çıkardığı enstrümanlarla bir açıdan mevduata alternatif araçları ortaya koymuş oluyor. Bankaların mevduat hacminin düşmesine tahammül olamayacağı, bunun için de mevduatta rekabetin faiz oranlarının inmesine engel olacağı ortada. Hatta bu durum nedeniyle mevduat faiz oranlarının daha da artacağı yönünde bir beklenti olduğunu da söyleyebiliriz.

Yazının Devamını Oku

Daralmanın etkileri ne olur

20 Aralık 2018
BÜYÜMEDE başlayan daralmanın beklentilerden daha keskin yaşanacağı anlaşılıyor.  Daralmanın makro dengelerde yaratacağı etkiyi ise işsizlik, bütçe rakamları gibi verilerde görmeye başladık. Bu etkinin 2019 yılında ağırlaşacağını, aşırı daralmanın tüm hesapları bozacağını sade vatandaştan iş insanına kadar herkesin akılda tutması gerekiyor.

Son açıklanan sanayi üretim verisi ile birlikte büyüme oranlarındaki daralmanın keskinliği su yüzüne çıktı, 4. çeyrek büyüme rakamları için tahminler değişmeye başladı. Şu kadarı söylenebilir ki; 4. çeyrek büyüme rakamının, dozu tartışılmakla birlikte eksi çıkması, bu takdirde de yeni ekonomi programında öngörülen 2018 yılına ilişkin yüzde 3.8’lik büyüme rakamının altında kalınacağı kesinleşecek. Piyasaların beklentisi yılsonunda yüzde 2 civarında bir büyüme rakamına inileceği yönünde.

Yeni açıklanan kasım ayı bütçe rakamları piyasa analistleri tarafından daha çok gelir ve harcamalardaki trend yönünden incelendi. Buradan yola çıkarak, analistler ilk 3 aylık seçim olası harcamalarının da etkisiyle, 2019 yılının tümünde mali disiplinin korunup korunamayacağını sorgulamaya başladılar.

Kasım ayında faiz dışı harcamaları yüzde 6.4, vergi gelirleri ise yüzde 1.5 oranında arttı. Bütçe açığı bir yıl öncesine nazaran ikiye katlanırken harcamalarda azalma hedefi gerçekleşemedi. 2018’in tümündeki tek defalık gelir ve cezalar nedeniyle açık yine de küçük gözüküyor ve 2019 yılına ilişkin olarak kaygıların, ister istemez artmasına neden oluyor.

Vergi afları bir daha yapılmayacak dense de affın süreleri uzatılıyor, buna rağmen beklenen tahsilat sağlanamıyor. Çünkü reel sektör hem sermaye hem kredi temini açısından zor durumda ve böyle bir ortamda vergi ve SGK tahsilatlarının azalması kaçınılmaz. Bu zorluğu yılın başındaki büyüme nedeniyle 2019’e kıyasla daha iyi geçeceği anlaşılan 2018 yılının gelir tahsilatlarında bile görebiliyoruz. Zaten yurt dışından kredi temininin zor olacağı 2019 yılında, bütçe gelirleri açısından sıkıntı yaşanması olası. Kaldı ki; 2019 yılında faiz harcamalarında da ciddi bir artış olmak zorunda.

MALİYETLER BÜYÜYOR

Seçimlere kadar geçecek 3 aylık sürede hem harcamaların artması, hem de daralma nedeniyle bütçe gelirlerinde beklentilerin altında kalınması kimse için sürpriz olmayacak. Peki, harcamalar nereden yapılacak derseniz, belli ki borçlanmaya ağırlık verilecek. Belki de son çıkılan dövize ve altına dayalı tahvilleri bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor.

Harcamalar ve borçlanma artarken hükümetin Hazine faizlerini indirmeye çalışması birbiriyle çelişiyor. Belki de bu nedenle banka mevduat faizlerinde bir türlü istenen düşüş sağlanamıyor. Aldığımız ilk bilgiler hem yeni çıkan tahvillere hem de bankaların indirimli konut kredilerine talebin beklendiği gibi olmadığı yönünde. Eğer bazı yatırım fonları ve kamu kontrolündeki fonlara aldırılmazsa, tahvil satışlarının düşük kalacağı ifade ediliyor.

Hükümet büyümede frene basmak zorundaydı, aksi takdirde finansal dengeleri tutamayacaktı. Ancak geçtiğimiz uzun yıllar o kadar hesapsız bir hızlı gidiş olmuş, ekonomi öyle hız kazanmıştı ki; fren sert kaçmak zorunda kaldı. Şimdi büyümedeki frenin hem Hazine’ye gelir etkisi, hem borçlu reel sektör üzerindeki etkisi, hem işsizlik etkisi kaçınılmaz görülüyor.

Yazının Devamını Oku

Hedef büyüten Turizm Bakanı radikal adımlar atıyor

18 Aralık 2018
TURİST sayısının yanında turizm gelirlerini artırmaya odaklanan Turizm ve Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, büyüttükleri hedeflere ulaşmaları gerektiğini belirtirken, “Herkese sus payı vererek gitmek zorunda değiliz” diyor.

Dün Hürriyet Ankara Bürosunu ziyaret ederek sorularımızı yanıtlayan Ersoy’un radikal sayılabilecek kararlara imza atacağını görüyoruz. “Sürdürülebilir turizm” kavramını yaygınlaştıracaklarını kaydeden Ersoy, turizmi geliştirerek elde edilen geliri yaygınlaştıracaklarını, böylece turizme karşı dirençlerin de kendiliğinden kaybolacağını söylüyor.

“Turizmde lig atlama” tanımını sık sık kullanan Bakan, yeni hedeflerinin 2023’te 70 milyon turist ve 70 milyar dolar gelir olduğunu belirtti.  Turizmde ileri ülke örneklerine bakıldığında yapılanların belli olduğunu, önce buradan yola çıkarak gerekenlerin yapılacağını, daha sonra da yeni yaratıcı yöntemlerle ötesine geçeceklerini ifade ediyor.

Turizm hedeflerini yakalamak için gereken özgüvene, ülke zenginliği olarak zaten sahip olduklarını, ardından altyapının geldiğini kaydeden Bakan Ersoy, ilk işinin Eğitim Bakanlığı ile Turizm Meslek okullarında değişim için protokol imzalamak olduğunu, sektörün ihtiyaçlarına yanıt verecek bir eğitimin oluşturulacağını söyledi. Bakan Ersoy, bu liselerde 3 yabancı dile kadar eğitimin artık verilebileceğini kaydetti. Bu okullardaki öğrencilerin her yıl 20 Nisan-20 Ekim arasında işletmelerde çalışacağını böylece hem sektörün kalifiye eleman ihtiyacının karşılanacağını, hem de işbaşında eğitimin sağlanacağını söyledi.

Bakan Ersoy’un bundan sonraki adımda turizm yüksek okullarını ele alıp, bu okullarda örneğin gastronomi için uzmanlaşmaya odaklanılacağını söyledi.

FON ELEŞTİRİLERİNE YANIT

Kendisine kurulması planlanan “Turizm Fonu” ile ilgili sektörden gelen eleştirileri aktardığımızda ise Bakan Ersoy, turizmde ileri ülkelerin çoğunda bu fonun var olduğunu ve gelişmeye büyük katkı sağladığını belirtti. Fonla ilgili taslağın tartışıldığını kaydeden Bakan, bakanlık olarak verecekleri katkı ile birlikte 2019 için 150 milyon dolarlık bir fon oluşabileceğini söyledi. Fonda THY ağırlığının eleştirildiğini de söylediğimizde, yine gelişmekte olan ülkelerin çoğunda milli havayolu şirketlerinin büyük katkısı olduğunu hatırlattı. Bakan Ersoy, lig atlamak için İstanbul Havaalanı ve THY’nin en büyük silahları olduğunu, ellerindeki bu silahları mutlaka kullanacaklarını söyledi.

Turizmde gelirleri artırmak için tanıtıma ağırlık vermek gerektiğini, işletmelerin tanıtıma ağırlık vermediklerini, tanıtım yapılmadığı takdirde bir üst lige çıkmanın imkansız olduğunu kaydetti. Turizm işletmelerinden ciro bazında alınacak yüzde 1 oranındaki fon katkısının ek bir vergi gibi gösterilmesini haksızlık olarak niteleyen Bakan Ersoy, turist sayısı ve geliri arttıkça tüm işletmelerin bundan pay alacağını, işletmelerin kârlı çıkacağını söyledi. Bakan Ersoy, fon yönetiminde herkese katkısı ve büyüklüğü oranında pay verilmesi için çalıştıklarını da söyledi.

Sektörün içinden gelen Bakan

Yazının Devamını Oku

Küresel iklim iyileşti ama içerideki hava puslu

17 Aralık 2018
Son dönemde bankacıların ekonomiye daha olumlu bakmaya başladıklarını görüyorum. Buna karşılık reel sektör ve ekonomideki diğer aktörler ekonomik gidişat hakkında kaygılarını koruyorlar, hatta işlerin daha da zorlaşacağı beklentisindeler. Birbirinden farklı beklentilerden hangisinin diğerine yaklaşacağını ise belli ki seçimlerden sonraki gelişmeler belirleyecek.

Beklenti farklılığının en önemli nedeni, daha doğrusu bankacılıktaki olumlu beklentinin kaynağı küresel iklimde gelişmekte olan ülkeler lehine yaşanan gelişmeler diyebiliriz. Geçen haftayı yurtdışında yatırımcılarla yaptığı yoğun görüşmelerle geçiren bir bankacı, fonların ABD ve Avrupa’daki ekonomik yavaşlama nedeniyle piyasalardaki agresif daralmadan vazgeçtiğini gördüklerini, dolayısıyla yine gelişmekte olan ülkelerde fırsat kollamaya başladıklarını söyledi. Fon yöneticilerinin bir ara olduğu gibi, kesin ve agresif biçimde “Türkiye’ye gelelim, hangi alana yatırım yapalım” demediğini ama gözlerini yeniden bize çevirdiklerini kaydeden aynı bankacı, artık yabancı pozisyonunun sınırlı olduğunu, aşırı bir sermaye girişi olmasını beklemediklerini ama yine de bir akışın yaşanabileceğini kaydetti. Seçim öncesinde başlasa bile, enflasyonun düşüşüne bağlı küçük indirimlerle gidilmesi ve bunun anons edilmesi halinde, Türkiye’deki kar imkanı bulacak yabancı fonların yeniden giriş yapabileceğini söyledi. Ancak bunun küresel iklimin izin verdiği bir imkan olduğunu, içeride hatalar yapılması, mali disiplinin bozulması halinde bunun mümkün olamayacağını sözlerine ekledi.

Bir süredir gözlediğim, arada sözünü ettiğim, bankacılık kesimindeki görece iyimserliğin asıl sebebi bu gözüküyor. Buna karşılık kur ve faizlerde nispeten istikrarın gözükmesi iyimserliği pekiştiriyor. Ancak bankacıların, Hazine ihalelerindeki faizin düşürülmesindeki son yöntem gibi, piyasaya aykırı işlemlere başvurulmasını da kaygıyla izlediklerini söyleyebiliriz.

Bu arada hükümetin halka döviz ve altına dayalı tahvil satışı bugün başlıyor. Konuştuğum bankacılar bu kağıtlara ciddi bir talep beklemediklerini söylediler. Hükümetin bu yola neden başvurduğunu sorduğumda ise “Herhalde bankalar fazla kredi açmıyor, likiditenin bir bölümünü bu yolla çekelim diyorlar” yanıtını verdiler. Çekilen likiditenin ne olacağı konusunda ise yorum yapmadılar.

Özetle; dışarıda değişen havaya bağlı olarak yabancı fonları çekme açısından Türkiye için olumlu iklim oluşması finans kesimini umutlandırdı ama yine de iç gelişmelerden korktukları için temkinli tutumlarını sürdürüyorlar.

Buna karşılık reel kesimdeki havanın iyi olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Geçen hafta TÜRKONFED’in KOBİ’lerin dijitalleşmesiyle ilgili toplantısı için Adana’daydım. Tarım ve sanayide önemli bir bölge olan Adana’da işadamlarının pek iyimser olmadıklarını, “2018 zor bir yıldı, 2019 ondan da zor olacak” dediklerine, beklentilerin olumsuz olduğuna bizzat şahit oldum.

Toplantıda yine çok güzel bir sunum yapan Prof. Erhan Erkut ile yaptığım sohbette gözlemlerinin aynı olduğunu söyledi. Bu toplantıdan önce üniversitede olduğunu kaydeden Erhan Hoca “Çocuklar çok karamsar, hepsi yurtdışına kaçmayı düşünüyor, bu havayı mutlaka çevirmek lazım” diye yakındı.

Orta ve küçük işletmelerde, tarımda karamsarlık havası kırılamıyor, nereye gitsek aynı yakınmaları ve belirsizliği gözlemliyoruz. Gençler ise gelecekleri için giderek artan kaygı ve arayış içindeler.

Ekonomide geldiğimiz nokta belli; artık daha fazla yan yollara sapılmadan, makyajlarla yetinilmeyip gerekenlerin yapılması gerektiği açık.

Yazının Devamını Oku

Faiz indirim beklentisi kalmadı ama

13 Aralık 2018
Piyasalarda Merkez Bankası’nın bugünkü toplantısında faiz indirimi bekleyen kimse kalmadı. Bu beklentinin kalmaması tam piyasaları rahatlatmışken, bu kez de “Fırat’ın Doğusuna Harekat” tedirginliği başladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç gün içinde Fırat’ın doğusuna hareket başlayacağını söylemesi dün piyasalarda gerginliğe yol açtı. Şimdi ABD’den bu konuda gelecek haberler beklenirken, siyasi yorumcular ABD ile konunun görüşülüp görüşülmediğini tartışıyorlar.

Ankara kulislerinde bir süredir böyle bir harekatın başlayabileceği zaten konuşuluyordu. Özellikle yerel seçimler öncesinde böyle bir sıcak çatışmanın planlandığı kulislerde dolaşırken, kesin kararın verilmediği ve siyasi gidişata bağlı olarak böyle bir kararın alınabileceği de konuşulanlar arasındaydı.

Şimdi piyasalarda konuşulan konu bu açıklamanın ne kadar ciddiyet taşıdığı.  Ankara kulislerinde ise ABD ile görüşülüp görüşülmediği, yeni bir gerginliğin kapıda olup olmadığı tartışılıyor. Ankara’da konuşulan ağırlıklı senaryo, ABD’li askerlerin biraz içeri çekilmeleri konusunda mutabakata varılmış olabileceği yönünde.

Bu arada piyasaların bugünlerde bakacağı göstergelerden biri, Ankara’dan yapılan bu açıklamaya karşılık ABD’den gelecek tepkiler olacak. Piyasaların bu açıklamayı satın aldığı ama temkinli davrandığını kaydeden bankacılar, ABD’den gelecek yanıtlar ve konunun ciddiyetinin anlaşılmasının piyasalar üzerinde, önümüzdeki günlerde daha fazla etki yaracağını söylüyorlar.

Kısacası; piyasalar belli ki önümüzdeki günlerde, en azından yılbaşına kadar, Fırat’ın doğusuna yapılacağı kaydedilen harekatın gelişimini fiyatlayacak.

ABD ile anlaşılıp anlaşılmadığı, harekatın nasıl başlayıp nasıl gelişeceği, herhangi bir sıcak temas ihtimali, bu arada iki taraftan gelecek açıklamalar piyasaların yönünü belirleyeceğe benziyor. Piyasa oyuncuları şimdilik bu haberi çok ciddiye almama eğilimindeler ancak risk yaratma ihtimalini de gözden uzak tutmuyorlar.

TEMKİNLİ İYİMSERLİK VARDI

Halbuki geçen hafta konuştuğumuz bankacıları, temkinli de olsalar, bir iyimserlik içinde görmüştük. Kurlardaki gerileme, faizlerde düşüşün başlaması, özellikle yıl sonu bilançoları açısından bankacıları rahatlatmıştı. Buna karşılık seçimlere kadar mali disiplinin korunup korunamayacağı, önümüzdeki başka risk yaratacak siyasi gelişmeler olup olmayacağını, seçimden sonra neler yaşanabileceğini kestirmeye çalışıyorlardı. Bankacılar için Fırat’ın doğusuna hareket, biraz bekleseler bile, sürpriz oldu diyebiliriz.

Yazının Devamını Oku

Büyüme hedeflerine ulaşılabilir mi?

11 Aralık 2018
BU yılın üçüncü çeyreğine ilişkin büyüme rakamları, piyasadaki tahminlerin altında gerçekleşti. Beklentiler yüzde 2 iken, gayrisafi yurt içi hasılasındaki büyüme oranı yüzde 1.6’da kaldı. 

Takvim etkisinden arındırılmış GSYH ise bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 2.1 oranında artarken, bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 1.1 oranında geriledi.

GSYH’yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde bu yılın üçüncü çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine kıyasla, zincirlenmiş hacim endeksi olarak, tarım sektörünün katma değeri yüzde 1, sanayi sektörünün yüzde 0.3 artarken, inşaat sektörünün ise yüzde 5.3 oranında daraldı. Ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetlerinin toplamından oluşan hizmetler sektörünün katma değeri de yüzde 4.5 yükseldi.

Hane halkı nihai tüketim harcamaları 2018’in üçüncü çeyreğinde, geçen yılın aynı çeyreğine göre, yüzde 1.1 artarken devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 7.5 yükseldi, gayrisafi sabit sermaye oluşumu ise yüzde 3.8 azaldı. Mal ve hizmet ihracatı, üçüncü çeyrekte 2017’nin aynı çeyreğine göre zincirleme hacim endeksi olarak yüzde 13.6 artarken, ithalatı ise yüzde 16.7 azaldı.

Hane halkı tüketim harcamaları alt grupları arasında en fazla düşen grup yüzde 23.9’la dayanıklı mallar olurken, dayanıksız mallar yüzde 5.7 arttı. Aynı dönemde inşaat yatırımları yüzde 1.8 ve makine-teçhizat yatırımları yüzde 8.5 daraldı.

Bu veriler üçüncü çeyrekte, düşük de olsa, büyümenin dış talep ve kamu harcamaları ağırlığında gerçekleştiğini gösteriyor. İç talep bu dönemde yüzde 5.2 daralırken, veriler ileriye dönük büyümenin daha olumsuz bir yol izleyeceğini açıkça gösteriyor.

Zaten yapılan analizler büyümede beklenenden daha sert bir düşüş olduğu, dördüncü çeyrekte eksi büyüme rakamlarının gerçekleşeceği yönünde. Büyüme tahminleri konusunda çeşitli yorumlar yapılırken, görünen o ki; Yeni Ekonomik Programda (YEP) yüzde 3.2 olarak hedeflenen 2018 yılındaki büyüme rakamı bu hedefin altında kalacak.

FON GELİR Mİ?

Bazı analistler yılın son çeyreğindeki büyüme oranının yüzde 3-4 arasında gerileyeceğini tahmin ediyor. Buna karşılık daha iyimser olan yüzde 2 daralacağını söyleyen analistler de var ama herkesin üzerinde mutabık kaldığı konu dördüncü çeyrek büyümesinin sıfırın altında çıkma ihtimalinin yüksekliği.

Yazının Devamını Oku

Konkordato sayısı kasımda hızlandı, bini geçti

10 Aralık 2018
EKONOMİNİN yeni gündem maddelerinden biri haline gelen konkordatoların geçen kasım ayında çok hızlandığı görüldü. Kasım sonu itibariyle konkordato sayısının bini geçtiği, hatta 1100’e çok yaklaştığı öğrenildi.

Ticaret sicili gazetesi kaynaklı değerlendirmede, ekim sonu itibariyle yaklaşık 750 olan konkordato sayısının kasım sonunda 1100 rakamına çok yaklaştığını belirledik. Dolayısıyla sadece kasım ayında yaklaşık 350 adet konkordato kararının ticaret sicili gazetesinde yayımlandığını söyleyebiliriz.

Daha önceki aylar itibariyle kesin rakamları bilmiyoruz ama kasım ayının en yüksek konkordato sayısına ulaşılan ay olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir başka şekilde söyleyecek olursak; “2018 Kasım ayı tarihte en yüksek konkordatonun yaşandığı ay oldu” da diyebiliriz.

Peki, kasım ayından sonra konkordato sayısı bu kadar yüksek olmaz mı?

Bunu söylemek için biraz erken ama bundan sonra sayının kasım ayı kadar olmayacağı söylenilebilir. Bunun birinci nedeni hükümetin konuya el atmış olması. “İflas erteleme” yönteminin suistimal edilmesi üzerine 2018 Mart ayında konkordato ilanı kolaylaştırılmıştı şimdi yeniden zorlaştırılıyor. Geçen hafta Meclis Genel Kurulu’nda İcra ve İflas Kanunu’nun 15 Mart 2018’de yürürlüğe giren konkordatoya ilişkin hükümleri değiştirildi. İlan için gereken belgeler arasında yer alan finansal analiz raporu, güvence veren denetim raporu olarak değiştirildi. Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunca yetkilendirilen bağımsız denetim kuruluşu tarafından konkordato ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşeceği hususunda makul güvence veren denetim raporu ile dayanakları, konkordato başvurusu sırasında mahkemeye sunulmak zorunda olacak. Konkordato komiserinde aranan nitelikler de değiştirilirken raporlarda son 45 gün yerine 3 aylık bilançoların dikkate alınacağı da hükme bağlandı.

Yapılan bu yasal değişiklik ile birlikte konkordato ilanı zorlaşacak ve süreç uzatılacağı için Kasım ayındaki konkordato rakamını bir daha görmeyebiliriz. Gerçi sıra bekleyen, ilan edilen sayının yaklaşık yarısı, 500 civarında başvuru olduğunu, bunların ilana çıkması halinde aralık ayında da yüksek rakam görüleceği anlaşılıyor. Ancak hem yasal düzenleme hem de bankacıların piyasalarda bu konuda görülen eğilimin yumuşadığına ilişkin gözlemleri, yakında sayının azalmaya başlayacağını gösteriyor.

Geçen hafta içinde konuştuğum bankacılar, kur ve faizlerde yaşanan gerilemenin eskisi kadar konkordato talebi olmasını engelleyeceği görüşündeler. Çünkü eninde sonunda şirketin iflasına kadar giden bu yolun geri dönülmez yol olduğunu şirket patronlarının anlamaya başladıklarını kaydettiler. Bu konuda tavır değişikliklerini görmeye başladıklarını kaydeden bankacılar, piyasada oluşan nispeten iyimser havanın şirket sahiplerine biraz umut verdiğini, konkordato yerine alıcılarla uzlaşma yolunu açmaya başladıklarını söylediler.

Kendilerine sayıları az da olsa “konkordato ilanından vazgeçip borçları yeniden yapılandıralım” diye gelenler olduğunu kaydeden bir banka genel müdürü, zaten işlerini düzeltebilecek olanlara yardım etmenin, yeniden yapılandırarak alacaklarını tahsil etme yoluna gitmenin kendi lehlerine de olduğunu hatırlattı.

Peki, hava yeniden olumsuzlaşırsa, konkordato sayıları örneğin yerel seçimlerden sonrası yeniden artar mı? Zorlaştırılan hükümlerle konkordato sayısı kasımdaki kadar fazla olmayabilir. Ancak unutulmasın ki su yolunu bulur; büyüme uzun süre düşük kalırsa, bu kez konkordato yerine doğrudan iflaslar artabilir.

Yazının Devamını Oku

VDMK ile amaç bankalara likidite sağlamak

6 Aralık 2018
Bankaların konut kredilerine karşılık çıkarılacak varlığa dayalı menkul kıymet (VDMK) ihracının ilk partisi bu hafta sonunda yapılacak. VDMK denilen bu menkul kıymetlerin dizaynına bakıldığında; neredeyse tek amacının kamu başta olmak üzere bankalara likidite sağlamak olduğu anlaşılıyor.

Konuyla ilgili görüştüğüm bankacılar, üç kamu bankasının 1’er milyar, Garanti Bankası’nın 150 milyon TL’lik ihraçlarıyla ilk parti toplamının 3 milyar 150 milyon TL olarak kesinleştiğini söylediler. Yapılan piyasa yoklamalarında çıkarılacak bu kağıtlara dışarıdan talep pek beklenmediğini kaydeden bankacılar, bu kağıtların içeriye satılacağını söylediler.

Bankacılar, organizasyonu yapanların verdikleri bilgilere göre, kağıtlara daha çok içerideki emeklilik fonları başta olmak üzere, menkul kıymet yatırım fonlarından talep gelmesini beklediklerini söylediler.

Kurulan sisteme göre bankaların VDMK için çıkardıkları kendi bonolarına baz olan konut kredisi portföylerine ilişkin risklerin, bilançoda aynen devam edeceği öğrenildi. Bu nedenle çıkarılacak VDMK’ların risk ağırlığının, dublikasyonu önlemek için, sıfır olarak belirlendiğini kaydediyorlar.

Özetle; bankalar uzun vadeli konut kredilerinin bir bölümünü, böylece likit hale getirme imkanına kavuşacaklar. Bilançoları da likidite açısından rahatlayacak.

Bu kağıda talepte bulunacak fonlar açısından bakıldığında, muadili olan devlet iç borçlanma senetleri faizinden yıllık bazda 0.80 puan daha fazla getiriye sahip olmaları nedeniyle cazip olduğu belirtiliyor.

Bu kağıtların konut müteahhitlerine dönük bir faydası olup olmadığını sorduğumuzda ise bankacılar, konutçuların bu sistem içinde bir yerlerinin bulunmadığını ifade ettiler. VDMK ihracıyla likidite açısından rahatlayacak bankaların ise yeni krediler vermek için ek bir imkan kazanmaları bekleniyor. Yani “Hükümet bu menkul kıymet ihracıyla özellikle kamu bankalarını daha fazla kredi verme imkanına kavuşturuyor” dersek, doğru bir yorum olacak.

DİBS’LERİN RAKİBİ

Konut müteahhitlerinin rahatlatılması için başka çalışmalar yapılıp yapılmadığını ise bankacılar bilmiyor. Edindiğimiz bilgilere göre müteahhitleri rahatlatmak için başka menkul kıymetleştirme işlemleri denendi ancak mevcut konutların yüzde 30 indirimle devrini müteahhitler kabul etmediği için, konutları baz alacak menkul kıymetleştirme çalışmaları şimdilik durdu.

Yazının Devamını Oku