Emel Armutçu

Kadın haklarının ihlali her yerde, her şeyde

31 Temmuz 2008
Önceki gün Konya’da hiçbir sivil toplum kuruluşunun Hürriyet Hakkımızdır konusuyla ilgilenmediğini yazmıştım; yazıyı gönderdikten sonraki saatlerde Kampanya Koordinatörümüz Neşe Hacısalihoğlu, Konya Emniyeti’nin ricamızı kırmayarak gönderdiği karakol polislerine aile içi şiddet semineri verdi. Ve ardından ziyaretimize Şevkat-Der yöneticileri ve sığınma evinde kalan kadınlar geldi.

Şevkat-Der, etrafında bazı spekülasyonların döndüğü bir kuruluş. Ancak şiddet gören kadınlarla ilgili gerçekten takdire şayan çalışmalar yapıyor. Başkanı Hayrettin Bulan, konuya Sosyal Hizmetler’den daha hakim görünüyor. Kurulduklarından bu yana 8500 şiddet gören kadına yardım eli uzatmışlar; sistemi düzeltmek için yetkili mercilere yazdıkları dilekçelerin haddi hesabı yok.

Kadın sığınma evlerinin sayısının ve kapasitesinin azlığından süre sınırlamalarına, kabul şartlarının zorluğundan şiddet uygulayan erkeklerin tutuksuz yargılanmasına her şeyi gündeme getiriyorlar. Belediyelere "sığınma evi açmıyor musunuz" diye dilekçe baskısı yapıyorlar. Yer yok, evrak eksik, mesai saati doldu diye kadınların sığınmaevine alınmayıp şiddetle başbaşa bırakılmasına itiraz ediyorlar. Bunlara Hürriyet Hakkımızdır Treni de itiraz ediyor. Ankara’nın duyması dileğiyle.

Diyorum ya bu tren bizi acayip yerlere götürüyor; mesela dün Isparta’da hiç akla hayale gelmeyecek bir insan hakkı ihlaline rastladık. Ispartalı gazeteci Kutay Kayalı, haberleşme hürriyetinin nasıl ihlal edildiğini anlattı. İsparta Postanesi’nden Almanya’daki dünürlerine telgraf çekemiyormuş. Çünkü PTT ile Almanya arasında yapılan anlaşmanın süresi dolmuş ve yeni anlaşmaya kadar telgraf çekilemiyormuş! Bunu da Ankara duyacak inşallah.

TCDD, kadınlara kadro açmıyor mu/images/100/0x0/55ea9475f018fbb8f8893c75

Hatırlarsanız, Türkiye’nin ilk kadın makinist adayı Seçil’den sözetmiştim, birkaç gün önce. İtiraz geldi. Dört yıl önce Anadolu Üniversitesi Porsuk Meslek Yüksekokulu Raylı Sistemler Teknolojisi Bölümü’nden mezun olan kadınlar, Demiryolları’nda bırakın makinist olmayı, hareket memuru ya da başka bir şekilde görev yapamamaktan şikayet ediyorlardı. Söylediklerine göre, Demiryolları kadınlara kadro açmıyormuş, dilekçelerine hiçbir cevap alamamışlar. Soruları şu: "Madem kadınlara kadro açmıyorlar, niye bu bölümlere kabul ediyorlar?"

Ben soruyu aynen TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman’a ilettim. Cevabın çok tatmin edici olmadığını söyleyerek aktaryım. Karaman, önce makinistliğin dayanıklılık isteyen, aile hayatını zorlayan bir meslek olduğunu anlatıyor. Yani kadınlara pek uygun olmadığını söylüyor. İki de örnek veriyor; daha önce makinistlik yapan iki kadın Demiryolcu başka bölümlere geçmiş. Hatta birkaç gün önceki yazıya konu olan Seçil Ölmez için de "inşallah başka yere geçmek istemez" temennisinde bulunuyor. Ben kendisine, iki örnekle genelleme yapılamayacağını hatırlatmak isterim. Kaldı ki, demiryolu teknolojisi okumuş kadınların itirazı sadece makinist yapılmamakla ilgili değil. Demiryollarında genel olarak kadınlara kadro açılmadığından şikayetçiler. Hürriyet Treni, TCDD’nin "kadınlar yapamıyor" düşüncesinden vazgeçip bu şikayeti gözönüne almasını diliyor.
Yazının Devamını Oku

Konya’daki sivil toplum kuruluşları neredesiniz

30 Temmuz 2008
Konya’da bizi Mehter Takımı ve Güney Koreli gençler karşıladı.
Mevlana’nın, "Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilirler" sözleriyle... Yanlış okumadınız; Koreli gençler gardaydı. İşte Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür böyle bir şey, başınıza nerede hangi güzel ve ilginç şeyin geleceği belli değil.

Türkiye ve Güney Kore arasında, diplomatik ilişkilerin 50. yılında başlatılan öğrenci kültür değişim programı nedeniyle, Konya Büyükşehir Belediyesi iki yıldır Güney Koreli öğrencileri konuk ediyormuş burada. Konyalı ailelerin yanında kalan ve Belediye’nin meslek edindirme kurslarında (KOMEK) takı tasarımı, ebru ve Türkçe dersleri alan öğrenciler, hakikaten günün sürpriziydi.

Bir de kötü sürpriz

Bir diğer süpriz -ki bu kötü süpriz kontenjanından- Konya’daki insan hakları, aile içi şiddet, sosyal çalışmalarla ilgili hiçbir bilginin Hürriyet Hakkımızdır trenine akmamasıydı. Evet, Konya halkı, mülki erkánı ve işadamlarıyla trenimize çok ilgi gösterdi. Ancak, protokol dışında bir çalışma yapabilmemiz mümkün olmadı. Çünkü daha önceki şehirlerde de yaptığımız gibi, gelmeden önce ısrarla gara davet ettiğimiz Konyalı sivil toplum kuruluşlarından kimse ortalarda görünmedi.

Galiba, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Derneği, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, Konya İş Kadınları Derneği, Girişimci Kadınlar Derneği, Türk Kadınları Kültür Derneği, Türk Kadınlar Birliği, Sosyal Hizmetler, İnsan Hakları İl Kurulu vs. Konya’da toptan tatildeydi. İsimleri çok havalı, ancak ne yaptıklarını öğrenemediğimizden, size aktaramıyoruz.

Hürriyet Aile İçi Şiddete Son Kampanyası’nın Koordinatörü Neşe Hacısalioğlu, Hürriyet yolculuğumuzun başından itibaren trende; her gittiğimiz yerde insan hakları, aile içi şiddet ve sosyal çalışmalarla ilgili seminer veriyor, bir yandan da nabız tutuyor. Yolculuk sonunda bir rapor hazırlayıp toplumun gündemine sunacağız. Oldukça sakin bir insandır Neşe; dün onu ilk kez gergin gördüm, bilgi alabilecek tek kişi bile bulamadığı için söyleniyordu.

İyi ki çocuklar var

Neyse ki Konya’yı çocuklar kurtaracak bu konuda. Uluslararası Af Örgütü dün Konya Garı’nda çocuklarla bir gazete atölyesi yaptı. Büyüklere çok ilginç sorular sordu 12 yaşındaki çocuklar. Mesela bir soru şöyle: "İsim vermek istemiyorum ama yıllar önce bazı abilerimiz düşüncelerini belirttikleri için asıldılar, bu konuda ne düşünüyorsunuz?" Bir diğeri: "İnsanlar gerçekten özgür mü? İstedikleri gibi konuşabiliyorlar mı? Yoksa hapse atılma korkusundan düşüncelerini ifade edemiyor olabilirler mi?"

Hiç ekleme düzeltme yok. Tamamen kendi soruları. Bir diğeri, cevapları kendi çapında analiz de etmiş. "Okul hakkı olan çocuklar bakalım sizin çocuklarınız mı? Ya diğerleri için ne yapıyorsunuz?" sorusuna aldığı cevapları şöyle genellemiş: "Sadece uyarıyorlar." "Haklarınız için ne yapıyorsunuz?" sorusunun cevapları ise onu "genelde mücadele edilmiyor" sonucuna ulaştırmış.

Teşekkürler Konyalı çocuklara. Sordukları sorular, Konya’nın geleceği açısından umut veriyor. Tabii abilerinin başlarına gelenler onların da başına gelmezse...
Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin ilk kadın makinist adayı Seçil

29 Temmuz 2008
Yaşasın, Türkiye’nin ilk kadın makinist adayını sizlere tanıtmak Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür’e düştü. 18 yaşındaki Seçil Ölmez, bu yıl Eskişehir Atatürk Anadolu Meslek Lisesi’nin Raylı Sistemler Teknolojisi bölümünden mezun oldu. Dün Eskişehir Garı’nda tanıştık. Heyecanlı ama yaptığından emindi. Demiryolcuların bir lafı var: "Elin raya değmesin, yedi sülalen demiryolcu olur." Demiryolcuların çoğu gibi o da bir demiryolcu torunu, çocuğu. Babası ve dedesi işçiymiş, dayısı gar müdürü. Bu yıl memurluk sınavını verdikten sonra yardımcı makinist olarak göreve başlayacak, sonra da makinist olacak. Türkiye’nin ilk kadın makinisti.

Demiryolcunun okulu

Herkes Eskişehir’deki Demiryolu Meslek Lisesi’nden efsane gibi bahsediyor. Ancak, yatılılık ve burs hakları kaldırılınca okul 1998’de kapanmış. Kimse TCDD’nin ihtiyaç hissedeceği kalifiye eleman açığını düşünmemiş. Neden sonra 2004’te bu okulların yeniden açılmasına karar verildiğinde ve Ulaştırma ve Milli Eğitim bakanlıkları protokol için bir araya geldiklerinde şöyle bir olay yaşanmış: TCDD, eski yıllardan gelen maddesini yine koymuş protokole: "Bu işi sadece erkekler yapar." İnanmayacaksınız. Ben de inanamadım ve çok sevindim; çünkü Milli Eğitim, "olmaz" demiş, "AB uyum yasalarına göre cinsiyet ayrımcılığı yapamazsınız!.."

İşte Seçil böyle girebilmiş makinist olmasını sağlayacak bölüme.

Şimdi bu okullardan Türkiye’de beş tane var; İstanbul, Erzincan, Sakarya, Eskişehir, Sivas’ta. Ve yüksek teknolojili, modern bir eğitim veriyorlar.

Seçil küçücük bir kız; kocaman treni nasıl kullandığını, korkup korkmadığını soruyorum: "Korkmak değil de heyecanlandım. Hiç zor değil" diyor. Eskiden Eskişehir’de bir kız istemeye gidildiğinde, "damat Kumpanya’da (TCDD) çalışıyor" denince, hemen "Verdim gitti" denirmiş... Şimdi Seçil, evleneceği kişiyi seçtiğinde ne olacak bilmiyorum. Görüyorsunuz, kadınlar sistemi değiştirmeye devam ediyor.

Bugün Konya Garı’ndayız

10.00 ve 13.30 Uluslararası Af Örgütü atölye çalışmaları

11.00 Akbank Çocuk Tiyatrosu Masal Masal İçinde

11.30 Aile içi şiddete son semineri

12.30 İnsan hakları sohbeti

Gün boyu Hürriyet Hakkımızdır ve Demiryolu sergileri
Yazının Devamını Oku

Yaşanabilir en iyi şehir

28 Temmuz 2008
Eskişehir, bizi güzelim cadde ve sokaklarından toplanıp bir gecede gara yerleştirilmiş çiçekleri ve içinden tren geçen şarkılarla karşıladı. Amsterdam’ı aratmayacak görüntüleri ve Porsuk Çayı’nda tekne gezisiyle kucakladı. Eskişehir’in genç ve güzel bir şehir olduğunu elbette biliyorduk; ama kısa sürede kendini nasıl aştığına ancak tanık olabildik. Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in dediği gibi, şehir gerçekten insanları eğitiyor, geliştiriyor ve "şehirde sağlıklı bir yaşam sürmek, bir insan hakkı."

Bir senfoni orkestrası, bir opera, dört tiyatro salonu ve konferanslar, etkinlikler için onlarca "sahneli salon"a sahip Eskişehir’in trenimizin teması açısından önemli bir özelliği daha var; Türkiye Sakatlar Konfederasyonu, Eskişehir’i engelliler için "yaşanabilir en iyi şehir" seçmiş. Ortopedik ya da konuşma-işitme engelli, diyaliz hastası otobüslerine bir de alzeimer otobüslerini eklemek üzere olduklarını anlatıyor Büyükerşen. Göç nedeniyle oluşan yeni mahallelerde altyapıyla birlikte kadınlara yönelik pek çok çalışma yapıldığını ekliyor.

Eskişehir kendi yolunda güzel güzel ilerliyor. O yüzden önceki günkü Ankara durağından arta kalan bir not iletmek istiyorum.

Pembe Hayat’a ayrımcılık

"Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür" trenimiz yola çıktığımızdan bu yana ilk kez gey, lezbiyen ve transseksüeller ziyaret etti. İhlal edilen haklarını hatırlatmak için trendeydiler. Ankara kocaman, gelişmiş şehir, bir başkent. Böyle bir gelişmişlik düzeyinde yaşadıklarını dinlemek, oldukça şaşırtıcıydı. Trenimiz elçidir; görevi bu tür ihlalleri duyurmak ve engellemeye çalışmaktır. O yüzden etkili-yetkili ya da sıradan tüm vatandaşlara, "Kabahatler Kanunu"nu incelemelerini öneriyorum.

Bunu yıllardır tartışıyoruz; eğer bir kanun "genel ahlak"ı korumak üzere yola çıkarsa, o yolda pek çok yanlış anlama, keyfi uygulama, zulüm oluyor. Pembe Hayat LGBTT (Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüeller) Derneği de "genel ahlak ablukası"ndan etkilenmesi çok mümkün olan bu Kabahatler Kanunu’nun kurbanı.

Söylediklerine göre pazarda pazar torbasıyla gezseler bile bu kanuna aykırılıktan ya para cezasına ya dayak seçeneğine mahkum ediliyorlar. Her gün yediği 125 YTL cezadan dolayı milyarlarca borcu birikmiş arkadaşları olduğunu söylüyorlar. Evlerine sık sık baskın ve kapının önüne koyma "uygulamaları" da artarak devam ediyor. Ve bunlar elbette sadece Ankara’ya has uygulamalar değil; tüm Türkiye’de benzer ayrımcılık felaketleri yaşanıyor.

Tabii yok sayılmaları, hatta tamamen hayattan yok olmalarının istenmesi dışında, onların en büyük sorunu kendilerine "normal" bir iş verilmemesi, fuhuş dışında bir seçenek bırakılmaması ve fuhuş yaptıklarında da cezalarının zulüme doğru yol alması. Evrensel Bildirge’de yer alan eşitlik ve ayrımcılıkla ilgili maddeleri bir kez daha hatırlatarak ve onların sorusunu aktararak bitireyim: Bakın işyerinizde çalışan bir transseksüel var mı? Ya da açık eşcinsel kimliğiyle birinin çalışmasına izin veriyor musunuz?

Bir demiryolu ve özgürlük efsanesini mezarında andık

TCDD ve tabii Türkiye için önemi büyük bir insanı mezarı başında andık dün bir durakta: Eşkişehir’den demiryoluyla beş dakikalık mesafedeki Enveriye’de yatmakta olan Behiç Erkin, Demiryolları’nın ilk genel müdürü. Ancak özelliği bununla sınırlı değil: Kurtuluş Savaşı’nın önemli figürlerinden, 1907’de Atatürk’ün Selanik 3. Ordu’daki komutanı, İstanbul Milletvekili, 2. İnönü Hükümeti döneminde Bayındırlık Bakanı... Ve asıl önemlisi, 2. Dünya Savaşı sırasında Paris Büyükelçisi’yken binlerce Yahudi’yi TC Pasaportu vererek trenlerle gaz odalarından kaçırması... Osmanlı’dan bu yana demiryolcu Erkin. Ancak Türkiye’de demiryollarını millileştiren kişi olarak da geçmiş tarihe. İşte onun, göremeden öldüğü, Büyükelçi adlı kitabıyla dedesini Türkiye’ye yeniden tanıtan torunu Emir Kıvırcık da Eskişehir’de trendeydi. Trenimizdeki Demiryolcularla birlikte mezarını ziyaret etti.
Yazının Devamını Oku

Trene yakışan müzik

27 Temmuz 2008
Ankara Garı dün tam bir panayır yeriydi. Bir kere, 13 vagonlu, 340 metrelik Hürriyet Hakkımızdır Treni ilk kez bir perona sığabildi.
Ankara’nın upuzun, modern garının her bir yanından başka bir müzik sesi, başka bir renk yükseldi.

Her şey biraz sakinlediğinde salon vagonda yazı yazmaya oturmuştum ki, konferans vagonuna geçmekte olan TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Ankara Temsilcimiz Enis Berberoğlu, Kurumsal İletişim Direktörümüz Temuçin Tüzecan girdi içeri. "Ne yazacaksınız" diye başıma dikildi Gökçek. "Bir ilk cümleye ihtiyacım var" dedim.

Tren, insan hakları treni ama Gökçek hemen kendi üslubuyla girdi konuya: "Şöyle başlayın. Ankara’ya gelir gelmez garın etrafını dolaştım..." Anladım, "Başkan çalışıyor" diyecektim. "Bana Cumhuriyet’in değerlerine saldırıyor diyorlar, altgeçit yapmışım!" diye devam etti. Pardon, altgeçitle cumhuriyet değerlerinin ne alakası vardı ki? "İşte ben de onu merak ediyorum" dedi.

Ben bu Ankara tartışmalarından çok anlamam; TCDD Genel Müdürü Karaman’a döndüm: "Güzel olmuş mu altgeçit?" "Evet" dedi. Peki Cumhuriyet değerlerine uygun muydu? "Tabii" dedi Karaman, "Cumhuriyet modernliktir, ister altta olsun, ister üstte!"

Neyse biz konumuza dönelim: Ankara Garı panayır yeriydi dedim ama düne asıl damgasını vuran, "Semaver Kumpanya Zil Zurna Ritm Grubu" oldu. Onlar aslında müzisyen değil, oyuncu. Ama çok yönlü oyuncular. Önce kendilerini geliştirmek için başlamışlar birlikte çalmaya, Birkaç yıldır profesyonel grup olmuşlar, Hıdrellez’de, Barışa Rock’ta ve özel etkinliklerde, açılışlarda çalıyorlar. Ama ne çalıyorlar! Kimsenin kayıtsız kalamayacağı, acayip harekete geçiren, coşturan, eğlendiren bir müzik.

Bir kısmı bizim tren insanı, Masal Masal İçinde’nin oyuncusu, kalanların çoğu da Semaver Kumpanya’da oynuyor. Yurtdışındaki örnekleri gibi, "başka şeylerle de ilgilenen" bir oyuncu grubu olmak için çıkmışlar yola. Kendi çalıp kendi söylemek, oyun oynarken başka gruba ihtiyaç hissetmemek için. İkisini birden yapınca etkinin ne kadar büyüdüğünü görüyorlar.

Tanıtayım sizlere: bas davul, zil ve çanda Sarp Aydınoğlu, bas davulda Öyküm Erdoğan, trampette Gülin Kılıçay ve Gökçe Gürçay, darbuka ve zilde Sibel Altan ve Ümit İlban, tjembede Bülent Çolak, basgitarda Okan Kaya ve trompette Serkan Çiftçi. Toplam 14 kişiler. Ama duruma göre 5’li ya da 20’li grup olabiliyor, parçalanıp eklenebiliyorlar.

Ben yaptıkları müziği trene çok yakıştırdım; çünkü tren de bir ritm aleti gibi. Sanıldığının aksine hiç de monoton olmayan ritmik bir müziği var trenin. Bazı sabahlar kalktığımda, içimden trenin geceki ritmlerini tekrarlıyorum ben: Tık tıktık, tıktık tık... İşte Zil Zurna da öyle. Sadece enstrumanlarını değil, dün mesela gardaki ayaklı kül tablasını, direkleri, hatta treni bile çalarak, tren müziği yaptılar. Yani yok öyle, bu ülkede sahne yok, oyuncu yok, enstrüman yok... "Önemli olan niyet" diyor Sarp, "her şeyi çalabilir, her şeyi yapabilirsiniz."

Zil Zurna, Gevende grubundan Gökçe Gürçay’ın şefliğinde oluşturuyor kendi parçalarını ama performans sırasında daha çok doğaçlama yapıyor. Bu, uyumla birarada olabilme yetenekleri olduğunu da gösteriyor. Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür’e bu yüzden de çok yakışıyorlar. Aklınızda olsun, Semaver Kumpanya ve Zil Zurna ekibi, İstanbul’da Kocamustafapaşa’da Çevre Tiyatrosu’nda bu yıl ekimden itibaren Tilbe Saran ile birlikte Bertholt Brecht’in Cesaret Ana ve Çocukları’nı oynayacak.
Yazının Devamını Oku

Hemzemin geçitler, siyasi baskıyla güvenlikten yoksun olarak açılıyor

26 Temmuz 2008
Bu tren insana neler yaptırıyor; önceki akşam Zonguldak’ta Ezginin Günlüğü ile birlikte sahneye çıktık ve tren insanları olarak Zonguldaklılar’la birlikte "Sevdaaaadandır... Sevdaaaadandır..." diye şarkı söyledik. Ve bu trenin sürprizleri bitmiyor: Sabah beni Zonguldak’ta annem uyandırdı. Çok özlemiştim, rüya görüyorum sandım. Yoo, ta kendisi karşımdaydı: "Kızımı ve torunumu özledim, hem bu trende neler oluyor çok merak ediyordum, atladım geldim" dedi. Annem, adı Cavidan Armutçu, Trabzon kızı, öyle her şeyi kolay beğenmez. Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür’e tam not verdi. Bu demektir ki sahiden doğru yoldayız.

Yol demişken, Karabük-Zonguldak demiryolunda, 100 kilometrelik mesafede tam 54 hemzemin geçit olduğunu fısıldadı Demiryolcular kulağımıza. Bir dertleri vardı, anlatmak istiyorlardı. Gökçebey-Çaycuma istasyonları arasında bir yerde durdurdular treni, indik ve gördük. Burası, virajların (Demiryolu deyimiyle kurp) çaplarının darlığı nedeniyle, hem karayolundan gelen araç ya da yayalar, hem de treni kullanan makinist için görüş mesafesinin olmadığı bir hemzemin geçit. Dolayısıyla kazalara açık bir yer.

Bariyerleri kırıyorlar

TCDD Zonguldak Şube Şefi Recep Önsöz, "Öyle çok kaza gördüm ki, hele bir tanesinde kamyon çarpmıştı trene, içindeki küçük oğlan babasına sarılmış bir şekilde ölmüştü. Bu yüzden tedavi gördüm ben" diyor, neredeyse ağlamaklı. Sonra devam ediyor: "İki tarafta da yerleşim var ve insanlar hemzemin geçitleri kullanıyorlar. Biz kapatıyoruz, ama siyasi baskılarla, kamuoyu oluşturarak açtırıyorlar, sonra da insanlar ölüyor."

Türkiye’deki demir ağlarda toplam üç bin hemzemin geçit var ve çoğu güvenlikten yoksun. Hemzemin geçitlerin sağdan ve soldan en az bin metre görüş mesafesi olan yerlerde ve flaşörlü-çanlı bariyerli olması gerekiyor. Önsöz, "Avrupa’da da hemzemin geçit var, ama Avrupalı flaşörün ışığı yanıyorsa durur. Biz bu flaşörlü-çanlı sisteme bir de bariyer ekleyerek yerleştiriyoruz, bizim vatandaşımız bariyer kolunu kırıp geçiyor yine. Kaza olduğunda da bizi suçluyor" diye anlatıyor.

Hele Karabük-Zonguldak arasındaki gibi görüş mesafesine sahip olmayan hemzemin geçitlerde bu tür cesurca davranışlar, ciddi ölümlü kazalara neden oluyor.

Çözüm, yerel yönetimlerin siyasi baskılarla bu hemzeminleri açtırması yerine, oralara alt ya da üstgeçit yapması. Böylece TCDD personeli de hak etmediği imajdan kurtulacak. Onları en çok kıran da kazalardan sonra haberlerin "Tren arabaya çarptı" şeklinde çıkması. "Bir tren arabaya çarpamaz, ancak bir araba trene çarpar. Biz yolumuzdan gidiyoruz, direksiyonumuz yok ki sağa sola kıralım. Araba önümüze çıkıyor" diyorlar.

Hürriyet Hakkımızdır Treni’nden sesleniyoruz: Riskli hemzemin geçitleri kapatın, ölümleri durdurun, treni özgür bırakın.

Madde 25, Karabük Garı’nda karşımıza çıktı

Oyuncu ve İnsan Hakları Eğitmeni Derya Durmaz, "Günlerdir Evrensel Beyanname maddelerini anlata anlata gidiyoruz. Al sana Madde 25" diye girdi salon vagondan içeri. Karabük’teydik bu olduğunda. Eğitim çalışmasına katılıp bir kenarda asık suratla anlattıklarını dinleyen Yasin’le tanışmış. İlköğretim okulunu bu yıl bitiren Yasin Babat, iki kardeşi ve sakat annesiyle çok kötü koşullarda yaşadığını anlatmış ona. Derya bir tren insanı, üşenmedi, kalktı Yasin’in evine gitti. Döndüğünde üzgündü.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 25. maddesi, "Herkesin yeterli yaşam standardında yaşama hakkı vardır" diyordu ve bu ev bu maddeyi feci şekilde yalanlıyordu. Anne Hikmet Babat, Valiliğin Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan aldıkları 150 lira aylıkla geçinemediklerini anlatmıştı. Hürriyet Treni ne yaptı? Derhal Karabük Valiliği’ni aradı, söz aldı. Babat ailesi şimdi Karabük Valiliği’ne ve Karabüklü yardımseverlere emanet.
Yazının Devamını Oku

Tren insanlarından ve Karabüklülerden Suna Abla’ya selam

25 Temmuz 2008
Tiyatro sahnesi, trene ve istasyona çok yakışıyor. Bunu kelimelerle anlatmak mümkün değil; mutlaka bir şehre gelip görmelisiniz. Oyuncular, Hayrettin Aslan, Özdemir Çiftçioğlu, Sibel Altan, Sarp Aydınoğlu, Burcu Doğan, Ümit İlban. Kostümlerin yıkanmasından söküklerin dikilmesine, tiyatronun her şeyi Asiye Çeviker ve teknisyen İlhami Gürsoy... Akbank Çocuk Tiyatrosu da Hürriyet Hakkımızdır/Tren Özgürlüktür projesine çok yakışıyor; bunu da ancak onların heyecanını izlerken hissedebilirsiniz.

Artık onlar da Hürriyet’ten, Demiryolları’ndan, Af Örgütü’nden, Mimar Sinan Fotoğraf Bölümü’nden, belgeselcilerden ve CNN Türk’çülerden oluşan tüm tren insanları gibi, "biz" derken sadece tiyatroyu değil, tüm treni kastediyorlar. Bu "Tren İnsanları" bir başka; daha önce hiç tanışmamışken "dar" bir alanda bir araya gelmiş "sekiz benzemez"ler (80 kişiyiz), o her yerde kullanılıp içi boşaltılan "sinerji" kelimesini küllerinden yeniden doğurdular: Hayrettin’in deyimiyle, ikiyle ikinin beş değil, sekiz ettiğini gösterdiler.

Tüm tren insanları olarak, dün Karabük’te garda, kentin mülki erkánıyla birlikte Suna Pekusyal’a bir selam sarkıttık. Ti sesi eşliğinde saygıyla durduk, "Ruhun şadolsun" deyip alkışlarla uğurladık. Özdemir Çiftçioğlu, Orhan Arıburnu’nun şu dizesini hatırlattı hepimize: "Bir de şu trampetler çalmasa..."

O trampetler çalsa da Akbank Çocuk Tiyatrosu, Hürriyet Hakkımızdır treniyle bütünleşmiş olarak yoluna devam ediyor. "Başlarken çok tereddütüm vardı" diyor Özdemir: "Ama yolları aştıkça korkularım coşkuya dönüştü. Şimdi hepimiz, bir an önce başka yere gidelim, başka insanlarla karşılaşalım, diyoruz."

Hayrettin ve Özdemir sabah kompartmanda, bir taraftan yanlarından geçen Anadolu topraklarına bakarken, "Ne iyi ki böyle bir şansı yakalamışız" diyorlar. "Demek ki abi ve ablalarımızın bize devrettikleri misyonda bu da varmış. Demek ki gittiğimiz illerin ilçelerin çocuklarına Suna Abla’nın da selamını götürecekmişiz."

Ve onlardan son söz: Sanatçı anarşisttir. Kimsenin söyleyemeyeceği lafları cesaretle söyler. İnsan haklarını, özgürlüğü, demokrasiyi korkmadan bağırır. Dileriz ki toplumumuzda, bu trendeki gibi anarşistler çoğalsın.
Yazının Devamını Oku

Çankırı’nın çocuk projesi CNN International’da

24 Temmuz 2008
Çankırı’ya Hürriyet Hakkımızdır Treni’yle gelmenin özel bir anlamı var. Çünkü Çankırı, insan haklarına Evrensel Bildirge’den çok çok uzun zaman önce vákıf olmuş; Yarenlik kültürüyle... Geçmişten gelen Çankırı Yaran’ı, yani yarenlik meclisi, Ahilik’le bağlantılı. Anadolu’da 1720’lerde başlayıp tam 600 yıl uygulanan, iyi ahlákın, doğruluğun ve kardeşliğin temsilcisi Ahilik, "insanların birbirini dil, din, ırk ve mezhep ayrımı gözetmeksizin sadece insan oldukları için sevmek" üzerine kurulu.

Ahiliğin bilinen altı şartı var: Açık olması gerekenler, "alın, kalp ve kapı." Yani alnınız açık olacak; kötü şeyler yapmayacaksınız. Kalbiniz açık olacak, her insanı seveceksiniz. Kapınız açık olacak, herkese yardım edeceksiniz. Kapalı olması gerekenler ise eliniz, diliniz, beliniz. Hani hiç kimsenin hak ve hukukuna tecavüz etmeyeceksiniz; kimseye kötü söz söylemeyeceksiniz; kimsenin namusuna -bugünkü hukuk diliyle- kişiliğine ve vücut bütünlüğüne dokunmayacaksınız.

Bütün bunları günümüze tercüme edersek, karşımıza İnsan Hakları Bildirgesi çıkmaz mı?

İtaat toplumu

Tabii tercüme sırasında "reforme" edilecek bölümler olabilir, doğal. Mesela, "Kız anadan öğrenir sofra düzmeyi/ Oğlan babadan öğrenir sohbet gezmeyi." Yok artık öyle; kızlar evde oturup yemek yapacak, oğlanlar gezecek! Kızlar ve erkekler eşit. Kızlar da dışarı çıkabilir, oğlanların işini yapabilir, oğlanlar da evde sofra düzebilir. Bu arada hiçbir oğlan, kızı dövemez, baskı altına alamaz! Hürriyet Hakkımızdır Treni’nden Ahilik müessesesine küçük bir düzeltme, naçizane. Ahiliğin iyi yanlarını elbette yaşatalım, ancak sorgulanması gereken yanlarını da sorgulayalım. Çankırı Baro Başkanı ve İnsan Hakları İl Kurumu Başkanı Dilaver Erdoğan’ın dediği gibi, "Acaba Anadolu’nun geri kalmasında itaat toplumu olmasının etkisi yok mudur?"

Çankırı başka bir konuda da örnek: Çalışma Bakanlığı 2006-2007 döneminde burada "Çocuk İşçiliğine Hayır" projesi yürütmüş. Çankırı hálá bakanlıktan gelen Ayşe Başdemir, Nehir Tektaş, Zeynep Çakır’ın adını sevgiyle anıyor. Bu proje etrafında birleşen Emniyet Müdürlüğü, Cumhuriyet Savcılığı, Milli Eğitim Müdürlüğü ve Sosyal Hizmetler, aileleri tarafından sokaklarda çalışmaya zorlanan 186 çocuğa rehabilitasyon yapmış. Hijyenden bilgisayar eğitimine, dramadan koro çalışmasına sıkı bir eğitimden geçen çocuklar, sokaklarda çalışmaktan kurtarılmış.

Türkiye’de yedi ilde yürütülen bu projede Çankırı öne çıkmış, hatta CNN International’da haber olmuş. Çankırı Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubesi, "Polis her ne kadar suçla ilgilenir gibi bir kanı varsa da aslında güzel bir dünyayı yaratabilmek için vardır" diyor: Her çocuğun dünyanın geleceği açısından önemine dikkat çekiyor, "Bir çocuğun yüzünde yaratılan gülümsemede" payının olmasını istiyor. Hürriyet Hakkımızdır Treni de böyle polisler istiyor.

Tenezzüh Treni

Çankırı’ya ilk tren 23 Nisan 1932’de gelmiş, bizim etkinliklerimiz dün, yani 23 Temmuz 2008 tarihinde gerçekleşti. Ve Çankırı’da geçmişten bir güzel şeye daha rastladık: Tenezzüh trenleri... İç turizmin ilk örneklerinden biri olarak gösterilen ilk tenezzüh, yani bir çeşit "nezih seyahat" treni, 8 Haziran 1934’te Ankara’dan yola çıkıp Çankırı’ya gelmiş. Bu seyahatte amaç, trenle insanları pikniğe götürmek. Sabah binlerce insanı Ankara’dan Çankırı’ya getiren tren, akşam da geri dönüyormuş.

Çankırılılar dün bizi tıpkı tenezzüh treniyle gelmişiz gibi ağırladılar. Ancak Ahilik geleneğinde bir de "Kalk git kahvesi" var. Meclisin bitiş saatini Yaranbaşı veya küçük başağa bir işaretle belirliyor. Ve hemen misafire "kalk git kahvesi" ikram ediliyor.
Yazının Devamını Oku