“Şefkatin olduğu yerde şehvet olmaz”

Bu haftaki röportaj konuğum Psikolog Hande Nacar… Konumuz,  evlilikte ikinci bahar denilen dönemde neler yaşanıyor… Aile içi sorunlarının altında neler yatıyor. “Senin annen, benim annem” kavgalarına iten sebepler neler? Hepsini Hande Nacar ile konuştuk…

Haberin Devamı

 “Şefkatin olduğu yerde şehvet olmaz”

Fotoğraf: Sude UÇAROĞLU – DHA

 

İlişkilerden, evliliğe ve çocuğa ve çocuk sonrası süreçte neler yaşanıyor gibi konuları ele aldık…

 

Buyurun birlikte devam edelim.

 

Hande Nacar kimdir, biraz sizi tanıyalım?

Adana doğumluyum. Yeditepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunuyum. İstanbul’a alışamayıp memleketine dönenlerdenim. Aile Evlilik Terapisi, Kognitif Terapi ve  Analitik Terapisi Eğitimlerinin ardından Çift Terapisti ve yetişkinlerle bireysel terapist olarak çalışıyorum. Bir senedir Dr. Obengül Ejder Özel Aile Danışma Merkezinde Psikolog olarak çalışıyor, danışanlarıma yardımcı oluyorum. Haftanın bir günü ise yine Adana’da Özel bir Tıp Merkezinde çalışıyorum. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneğinin (CİSED) Çukurova Şube Başkan Yardımcılığı görevini de yürütüyorum.

 

Haberin Devamı

Yeni nesil evliliklerini nasıl tanımlıyorsunuz?

Her konuda değişimden bu kadar hoşlanan, aldığımız her teknolojik eşyada daha yeni modelini arayan insanlar, evlilik konusunda oldukça katı. Nerde o eski aşklar sözünü duymayan yoktur sanırım. (Gülüyor) Ama ben evliliğin de şekil değiştirmesi, yenilenmesi gerektiğine inananlardanım. Erkek eve para getirir, kadın da çocuklara bakar kavramı artık geçerliliğini yitirmeye başladı. Yeni nesil evliliklerde de erkekler evi geçindirerek eş ya da baba olunmayacağını anladı diyebiliriz. E tabi kadınların iş hayatındaki başarısı da ortada. Sistem değişiyor.

 

Peki problemler nerelerde çıkıyor?

Partnerler eş olduklarını, eşit olduklarını unutmaya başladığında, bireysel yaşam alanlarına müsaade etmeyip birbirlerinin hayatına fazla müdahale etmeye başladıklarında ya da çiftlerden biri anne-babası gibi bir eş beklediğinde yeni nesil evlilikler bu düzene uyamıyor. İnsanlar öğrendiği evliliği günümüze adapte etmek isteyince de dengeler bozuluyor.

 

Haberin Devamı

İkinci evliliklere neden "ikinci bahar deniliyor" ve bazen ikinci evliliklerde, birinci de olan hatalar yapılmıyor. Tecrübe ile sabit denilen şey mi oluyor?

Sanırım öyle oluyor. (Gülüyor) Çocuk ilkokula başlamadan önce anaokuluna gider. Amaç çocuğun okul hayatına, yeni düzene alışmasıdır. Ama konu evlilik olunca bir hazırlık aşaması olmuyor. Anne baba evinin rahatlığı yok, sorumluluk çok… Aynı yatağa baş koymak söylendiği kadar kolay değil, emek istiyor. Her an ilişkiye yatırım yapmanız gerekiyor. İsterseniz kırk yıllık evli olun, ilişkiniz için çaba harcamayı bıraktığınız an, ilişki alt üst oluyor. Ama bunu anlayana kadar iş işten geçiyor. Saygı gidiyor, sevgi gidiyor. İkinci evliliklerde artık çiftler dersini almış oluyor. Bu sefer saygıyı, sevgiyi tüketmemek için çaba harcanmaya başlanıyor. Kim ister aynı hatayı iki defa yapmak, ikinci kez ayrılmak, yalnız kalmak? Çaba arttıkça aşk ve sevgi de artıyor.

 

Haberin Devamı

Her evlilikte "kadının, kocasına anne- kocanın da karısına baba" olma potansiyeli var mı? Var ise bu nasıl aşılmalı?

Aslına bakarsanız bu bir döngü. Kadın kocasına anne olmaya çalışıyor ama kocası da karısını annesine dönüştürüyor. Bunlar birbirini besliyor. “ annem gibi yemek yaptın” cümlesi iltifat mesela. Kadın fark etmeden kocasını memnun edeceğim diye bir bakıyor ki kayınvalidesine dönüşmüş. Aynı şey erkek için de geçerli tabi. Baba gibi kısıtlamaya, onun yerine ne giyeceğini, nereye gideceğini, kaçta geleceğini belirlemeye başlıyor. Oysa ki evlendiğine göre o bir YETİŞKİN!!! Çocuğu değil ki…

 

Peki başlarda hoş mu geliyor bu?

Aynen… Başta hoş gelen bu durum yavaş yavaş ama güçlü bir şekilde tutkuyu, şehveti öldürüyor. Çünkü şefkatin olduğu yerde şehvet olmaz, şehvetin olduğu yerde şefkat olmaz. Çiftler evlenirken kendilerine hem yaşamın her alanını paylaşacak hem de cinselliği doyasıya yaşayacak partner aradığı için evleniyorlar, anne baba bulmak için evlenmiyorlar ki.

Haberin Devamı

Eğer çiftlerden biri ısrarla kendini, kocasına anne ya da karısına baba olma isteği içinde buluyorsa ya da her ikisi de bu tutum içindeyse problemin kendi çekirdeklerinde olduğunu, anneleriyle ya da babalarıyla yaşayamadıkları ya da kopamadıkları bir duyguyu evliliklerinde yaşamaya çalıştıklarını unutmamalılar. Bunu aşmanın en etkili yolu bir uzmandan konuyla ilgili danışmanlık almaktır.

 

Bu tip sorunlarla sizlere başvurduklarında hangi aşamada oluyorlar?

Ne yazık ki bize başvurduklarında boşanma aşamasına gelmiş, ilişkilerini fazlasıyla yıpratmış oluyorlar. Sonra onları yeniden toparlamak daha zor oluyor, sorunları büyümeden gelmelerini tavsiye ediyorum.  

 

 

Haberin Devamı

Bazı evliliklerde aile problemi yaşanıyor. Bunun bir sorumlusu aranmalı mı yoksa "Yapacak bir şey yok" denilip o şekilde yaşamayı mı öğrenmeli?

Her zaman yapacak bir şey vardır. Sorumlusunu aramanın da yanlış olduğunu düşünüyorum. Sorumlu her iki taraf. Çift olabilirsiniz, yalnız sadece kendinizden sorumlusunuz. Zaten bunu unutup bir sorumlu aradığımızda ya da olayları toprağın altına gömüp yok olacağını sandığımızda ilişkinin sonunu kendimiz hazırlamış oluyoruz.  Aileniz artık eşiniz ve çocuklarınız. Buna adapte olamayan hala annesinin oğlu babasının kızı olmaya çalışan eşler, birbirlerine ilgi göstermeyi unutup hala anne babalarına yatırım yapınca evlilikte çatırdamalar başlıyor. “Senin annen, benim annem” kavgaları başlıyor, problemin büyümesine ve huzurun  kaçmasına rağmen anne-babasına karşı bir sınır çizemiyor.

 “Şefkatin olduğu yerde şehvet olmaz”

Neden?

Çünkü büyüdüklerini zanneden ama ailelerinin küçük çocuğu kalmaktan hoşlanan yetişkinler günümüzde giderek artıyor. Sanıyorum bunun nedenini anlamak güç değil, günümüzde aileler çocuklarının büyümesine müsaade etmiyor, sürekli hizmet ediyor, küçük yaştan itibaren sorumluluk vermiyor ve onları anında istediklerine kavuşmalarını sağlayacak kolaya alıştıracak davranışlarda bulunuyor.

 

 Mutlu ilişkinin sırrı var mıdır?

Evet, var, kesinlikle “DENGE” Ne çok, ne az, her zaman denge. Hayatlarını iç içe yaşamadan, hem işlerine, hem ailelerine, hem çevrelerine, hobilerine hem de kendilerine zaman ayırmaya ve yatırım yapmaya başladıklarında masanın dört ayağı gibi ruhsal dengeyi de sağlamış olurlar.  Birbirini dinleyen, anlayan, güvenen, eleştirmeyen, baş başa zaman geçirip bundan keyif alan, aynı zamanda kendilerine bireysel olarak da zaman ayıran bir çiftin mutsuz olduğunu görmedim.

İnsanoğlu hep daha fazlasını istiyor, daha büyük ev, daha yeni model araba, daha fazla para, daha çok not, daha üst düzey bir kariyer… Bunun sonu yok ki, hayatta her şeyin daha iyisi, daha güzeli, daha büyüğü ve pahalısı var. DAHA’ların peşinden koşarken sahip olduklarının kıymetini kaybediyorlar, oysaki MUTLULUK SAHİP OLDUKLARIMIZDA SAKLI.

 

İlişkilerde karşılıklı anlayış ne zaman başlıyor? Ve karşılıklı anlayış ne zaman bitiyor?

Karşılıklı anlayış ilk sohbette başlıyor. Aslında çiftler neye ihtiyaç duyuyorlarsa karşısındakinde onu arıyorlar. Bazen aşkın büyüsüne kapılıp gerçekleri göremiyorlar.

Eğer çift birbirinin sınırına saygı gösterir, onu olduğu gibi kabul eder, onu kendisi gibi yapmaya çalışmazsa, karşılıklı anlayış güçlenerek artıyor. Yalnız bitiş biraz daha farklı. Yıllarca “seven insan kıskanır” denildi kıskananları seviyor sandık ya, buradaki mesele de biraz benzer. Önce çiftler birbirlerinin sınırlarına müdahale ediyor, ne kadar çok birbirlerinin hayatına girerlerse o kadar büyük bir ilişki yaşadıklarını düşünüyorlar. Kim karşısındaki insanın sınırına rahat girebilirse, ona duyduğu saygı bir o kadar azalır. Kendinde birçok hak görmeye başlar. Saygıyı kaybolduktan sonra partnerine ait söz hakkı yetkisini de kendinde görmeye başlar. Onun adına arkadaşlarını seçer, ne giyeceğini seçer, ne yiyeceğini seçer… Zamanla onun benliğini unutur, onu anlamayı unutur, dinlemeyi unutur. Ardından fikir çatışmaları, birbirinin hayatına saldırı ve kopuş başlar.

 

Kadın ilişkiyi/evliliği nasıl değerlendiriyor? Erkek nasıl değerlendiriyor?

Hani bir kitap adı var ya, “ Kadınlar Mars’tan Erkekler Venüs’ten”  bu benzetmeyi çok beğeniyorum. Kadınların anatomik ve ruhsal yapısını Östrojen belirliyor, erkeklerinkini ise Testesteron. E tabi ki böylesine iki farklı hormon, iki farklı insan yaratıyor. Bir de üzerine ailesel ve çevresel faktörler eklenince bu fark giderek derinleşiyor. Elbette insan hakları konusunda kanuni hak ve özgürlükler konusunda eşitiz, ancak ihtiyaçlarımızı aynı kabul edersek orada hata yaparız. Kadınla erkeğin ilişkiye, evliliğe bakış açısı da , ihtiyaçları da , evlilikteki rolleri de farklı... Evlilikten beklentileri de haliyle farklı oluyor. Kadın için evlilik güven duygusuyken, erkek için hayatın kolaylaşması. Kadın romantizm ararken, erkek tutku arıyor.

 

Çocukla beraber evlilikler hangi boyuta geçiyor?

Çocuk bir çiftin verdiği en değerli sınavlardan biri. Evliliğin düzeninin değiştiği, artık evin ilgi odağının tek bir yöne kaydığı dönem çiftlerin de en sabırlı olmaları gereken dönem. Her insanın dünyada iz bırakmasını istediği çocuğu bambaşkadır. Bu durum evliliklerde de böyle. Eğer bu sınavı başarılı bir şekilde bitirirlerse, babayla anne zaman zaman fikir ayrılıklarına düşseler bile aynı yolda yürümek zorunda olduklarını öğreniyorlar. Çocuğa her zaman aynı görüşlerle yaklaşmaları ve uyumlu olmaları gereken bu süreç çiftlerin birbirleriyle olan bağını da sağlamlaştırıyor. Çocuğun doğduğu ilk yıllar bu paralelliği sağlamak daha zor olsa da zamanla uyum artıyor. Çocuk çifti ruhen yakınlaştırıyor. Ancak eğer evlilik ilişkileri kötü ise, çiftlerden birinde kişilik bozukluğu ya da alkol, madde bağımlılığı gibi bir problem varsa, çözümü çocuk yapmakta aramamak lazım …  

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Evlilik varılacak bir nokta, bir hedef değil. “Evlendik nasılsa” deyip, evlenmeden önce yaptığı çoğu şeyden vazgeçen çiftler ayrılığa mahkûm çiftlerdir. Tek yastıkta kocayın derler ama aynı yatağı paylaşıp kalben ayrı olan onlarca çift var. İlişkinin hiç durmadan emek istediğini unutmamalısınız. Evlilik uzun bir yol. Her gün eşinizin evlendiğiniz o adam/kadın olmadığını düşünüyorsanız eğer, bir daha o adam/kadın olmayacağını bilmelisiniz. Zaman geçiyor, her şey değişiyor. Eşiniz de değişiyor. Onu her gün yeniden sevmek için emek harcayın ve sizi yeniden sevmesi için ona her geçen gün yeni bir sebep sunun.

 

Yazarın Tüm Yazıları