Dr. Gündüz Tezmen

Okul tuvaletleri mikrop saçmasın

22 Eylül 2003
Pek çok hastalığın temiz olmayan tuvaletlerden yayıldığını biliyor muydunuz? Peki ya çocuklarınız biliyor mu? Okullardaki en büyük tehlike çocukların her gün ziyaret etmek zorunda olduğu tuvaletler. ÇOCUK ölümlerinin en çok görüldüğü ülkelerden biri Türkiye. Bu yaşlarda ölüme yol açan hastalıkların en çabuk bulaştığı yerler de hiç kuşkusuz temiz olmayan tuvaletler. Özellikle umumi yerlerde olan tuvaletlerin denetlenmesi halk sağlığı açısından çok önemli. Çocukları tuvaletlerden geçen mikroplardan korumanın en önemli yolu da okullardaki tuvaletlerin temizliğinden ve çocukları temuz tuvalet kullanımı konusunda bilinçlendirmekten geçiyor.

Tuvalet temizliği konusunda geçtğimiz yıllarda da önemli adımlar atarak otoyollardaki istasyonlarda beyaz bayrak yarışmaları düzenleyen OPET, şimdi de okullardaki tuvaletlere el attı. İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte yürüttükledi kampanyayı anlatan OPET Yönetim Kurulu Üyesi Nurten Öztürk, eğitimler bittikten sonra yapılacak denetimler sonunda İstanbul'un 32'i ilçesinde ilk 3'e giren okullara çeşitli ödüller vereceklerini söyledi. OPET, tuvaletleri temiz kullanan okullara başta bilgisayar olmak üzere çeşitli teknik ekipman yardımı yapacak.

Kolera, tifo, basilli dizanteri, amipli dizanteri, paratifo gibi hastalıklar, hastanın dışkısı ile kirlenen su ve yiyeceklerden bulaşabiliyor. Hepatit A ve rotravirüs ishalleri, özellikle çocuklara dışkı ve ağız yoluyla geçiyor. Bunların dışında idrar yolu enfeksiyonları, zatürree, difteri, apse ve cerahatlı enfeksiyonlar da tuvaletlerden bulaşıyor.

Paraziter hastalıklardan teniasis kurdu, kancalı kurt hastalığı, yuvarlak kurt hastalığı, kıl kurdu hastalığı da tuvaletlerden geçiyor. Giardia Lamlia ülkemizdeki çocuklarda sıkça görülüyor. Gelişme geriliğine neden olan bu hastalık dışkılarından kist saçan insanlardan bulaşıyor.

Ömür GEDİK


Neler yapabilirsiniz


Tuvalete girmeden önce ve girdikten sonra mutlaka sifonu çekmek gerekiyor. Sifonlar tuvalet temizliği açısından çok önemli. Giderin tıkalı olup olmadığını anlamak, pisliği orada bırakmamak ve başkalarının bırakmış olabileceği mikropları akıtmak için sifon mutlaka tuvalet öncesi ve sonrası çekilmeli. Klozet kapağını tuvalet kağıdı ile silmek de sağlık açısından önemli.

Tuvalet sonrası muslukları temiz elle ve suyun etrafa sıçramayacağı şekilde açmak gerekiyor. Aynı şekilde sabun ya da sıvı sabun alımı da yine temiz olan elle yapılmalı. Elleri temizlerken tırnak içlerine özen göstermek gerek.


SORULAR SORUNLAR


BEBEKLERE BAL YEDİRMEYİN

Benim kızım 5 aylık. Artık ek gıdalara başladık. Ben mamalarına şeker yerine daha doğal ve daha yararlı olduğunu düşündüğüm için bal koyuyorum. Bir yakınım, bebeklere bal yedirmenin doğru olmayacağı şeklinde bir yazı okuduğundan bahsetti.

Semra Akkaya, İstanbul

Uzmanlar bir yaşından küçük bebeklere bal yedirilmemesi konusunda anneleri uyarıyor. Bunun nedeni de balda bulunabilen botulism sporları. Arının, çiçeklerden bal toplarken, doğada bulunabilen bu hastalık etkeninin tohumları demek olan sporlarını da taşımasıyla bala karışabiliyor. Bu sporlar, vücuda girdiği zaman clostridium botilium adlı bir hastalık etkeninin oluşmasına yol açıyorlar. Bu bakterinin ürettiği toksin, kaslarda felçlere yol açabilen zehirlenme nedeni oluyor. Solunum kaslarının felci de ölümcül olabiliyor. Baldaki toksin miktarı büyükler için önemli olmazken küçük bebekler için öldürücü bile olabiliyor.
Yazının Devamını Oku

Kansızlık yaşlıları daha çok etkiliyor

17 Eylül 2003
Nüfusun yaklaşık yüzde 15'inde görülen kansızlık ya da tıbbi adıyla aneminin, en çok yaşlılıkta vücuda zarar verdiği ortaya çıktı. Yaşlılarda hareket kabiliyetini giderek kısıtlayan anemi, bir süre sonra kişinin yatalak olmasına ve hatta ölümüne bile yol açabiliyor. KANSIZLIK yani aneminin yaşlı insanlarda diğerlerine oranla çok daha ağır tahribata yol açtığı ortaya çıktı. Amerikan Tıp Dergisi'nde yayınlanan yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre anemi, yaşlılarda hareketi kısıtlayarak yaşam kalitesini düşürüyor. Araştırma sonuçları, hafif aneminin bile bir risk faktörü taşıdığını gösteriyor. Anemi teşhisi konulmamış, ancak kan testi sonuçları sınırda olanların bile fiziksel çöküntü yaşama riski, normal hemoglobin seviyesine sahip olanlara oranla 1,5 kat daha fazla.

Kuzey Carolina'daki Wake Forest Tıp Fakültesi'nde Dr. Brenda Penninx tarafından yürütülen araştırma, 71 yaş ve üzerindeki 1.146 kişi üzerinde yapıldı. Dört yıl boyunca bu kişilerin dengede durma, belli sürede dört metre yürüme ve sandalyeden kalkma aktivitelerini ne düzeyde yaptıkları incelendi. Bu aktivitelere puan verildi ve bu puanlar kan örnekleri ile karşılaştırıldı.

Dört yıllık çalışmanın sonunda, katılımcıların üçte ikisinin fiziksel performanslarında kısmen gerileme görüldü. 346 kişide ise (yüzde 30'u) ciddi anlamda bir kötüleşme kaydedildi. Anemi sorunu olmayanlar 12 puanlık fiziksel aktivite cetvelinde 1.4'lük bir düşüş yaşarken, sınırda olanlarda 1.8'lik, anemili yaşlılarda ise 2.3'lük bir azalma oldu. Fiziksel performansı giderek düşen yaşlıların çoğu bir süre sonra hastaneye yatırılmak ya da bakımevine kaldırılmak zorunda kalıyor. Hareket kabiliyetinin azalması ile ölüm arasında da bir bağ bulunuyor. 1.5 puanlık bir düşüş, kişinin banyo yapma, yemek yeme ve giyinme gibi günlük yaşam aktivitelerini engelleme riskini yüzde 50 oranında artırıyor.

Bu bulgulardan yola çıkan uzmanlar, yaşlı kişilerde anemi tedavisinin fiziksel çöküntüyü engelleyeceğini düşünüyorlar.

Anemiye karşı demir

Demir eksikliği anemisinde ağız ve damar yolu ile verilen ilaçlar kullanılıyor. En iyi emilen demir ilacı demir sülfat. Demir alımını diyetle de desteklemek mümkün. Demir bazı bitki ve etlerde bulunuyor.

Demir bakımından zengin yiyecekler arasında karaciğer, dalak, kırmızı et, yumurta, üzüm, pekmez, kuru meyveler, yeşil sebzeler, kuru baklagiller, fındık, fıstık ve susam sayılabilir.

Erkeklik hormonu kalp hastalıklarını hızlandırıyor

AVUSTRALYA Kalp Araştırmaları Enstitüsü'nün yaptığı bir araştırmaya göre, erkeklik hormonları kalp hastalıklarının başlangıcını hızlandırıyor. Enstitü'nün yaptığı açıklamada, erkek cinsellik hormonlarının, damarlarda kolesterol birikiminin artmasına neden olan genleri harekete geçirerek kalp hastalıklarını tetiklediği belirtildi.

İki buçuk yıldır devam eden araştırma kapsamında, erkek cinsellik hormonu ‘‘androjen’’in sağlıklı erkek ve kadın gönüllülerin genleri üzerindeki etkisini inceleyen Kalp Araştırmaları Enstitüsü, androjenin kalp hastalıklarıyla bağlantılı 27 erkek genini harekete geçirdiği sonucuna vardı. Erkeklerin kalp krizleri, kalp ritm bozuklukları ve kalp damar hastalıklarına karşı daha büyük risk altında olduklarını açıklayan Enstitü, kalp hastalıkları için cinsiyetlere göre farklı tedavi yöntemleri uygulanması gerektiğini vurguladı.

Dünya Sağlık Örgütü istatistiklerine göre, kalp-damar tıkanıklığı olarak bilinen koroner kalp hastalıkları, 35-65 yaş arası erkeklerde kadınlara oranla beş misli daha fazla görülüyor.

Hemoglobin düzeyi düşüklüğü

Anemi en sık görülen kan hastalıklarının başında geliyor. Kan hemoglobin düzeyinde veya kırmızı kan hücreleri sayısında azalma ve buna bağlı olarak gelişen bulgulara anemi deniliyor. Hafif bir anemide hastanın bir sorunu olmayabiliyor. Ancak aşırı bir egzersiz sırasında yorgunluk, hafif çarpıntı ve nefes darlığı hissedilebiliyor. Ayrıca aneminin şiddetini bağlı olarak ağız ve göz kapağı içindeki mukozalarda ortaya çıkan solukluk, avuç içi, tırnak yataklarında ve deride de belirginleşiyor. Dünya Sağlık Örgütü WHO, anemiyi hemoglobin seviyesinin kadınlarda 12g/dL, erkeklerde ise 13g/dL'nin altına düşmesi olarak tanımlıyor.

SORULAR SORUNLAR

BU DA BAŞKA BİR HEPATİT

41 yaşında bir kadınım. Bende Hepatit CMV diye bir hastalık çıktı. 10 gün kadar evde yatak istirahati yaptım. Diyet olarak da yağsız ve tatlı şeyler yiyorum. İşe başladım ama halsizliğim devam ediyor. Acaba bu hastalığın geçme süresi nedir? Bir de geceleri anormal ter yapıyor. Gece terlemesinin bu hastalıkla ilgisi olabilir mi? Akciğer filmi çekildi temiz çıktı.Lale Sürek

- Kısaca CMV olarak adlandırılan Cyto Megalo Virüs, uçuk nedeni de olan herpes grubu virüslerden biridir. Bu virüs, aynen uçuk virüsünde olduğu gibi insana bulaşır ama vücut direncinin düştüğü ana kadar gizli kalır. Hepatit nedeni olduğu gibi, pnömoni (zatürre) hastalığına da yol açabilir. Hastalığın süresi konusunda bir şey söylemek pek mümkün değil, kişinin vücut direncine bağlı olarak bir kaç aya kadar sürebilir.

HAFTANIN KİTABI

İletişim çağında yaşadığımız söyleniyor. İletişim araçlarının bu denli gelişmesine karşın, toplumda iletişimsizlik hakim. Anlaşılmak istiyoruz ama acaba biz karşımızdakini anlamaya çalışıyor muyuz? Prof.Dr.Özcan Köknel, İnsanı Anlamak isimli kitabında, bu soruların cevabını veriyor.

Not: Bu kitap bir hafta süreyle tüm D&R yüzde 15 indirimli.
Yazının Devamını Oku

Çocuğa kızmayın, bazısı okuma yazmayı zor söker

15 Eylül 2003
Okul çağına gelen normal ve sağlıklı bir çocuğun okuma yazmayı öğrenmekte zorluk çekeceği, ebeveynlerin aklının ucundan bile geçmez. Oysa dünyada milyonlarca çocuk, tıp literatüründe ‘‘disleksi’’ adıyla bilinen okuma ve yazma zorluğu çekmektedir. Milyonlarca çocuk, öğrencilik hayatına ilk adımını atmaya hazırlanırken bu önemli sorunu da sizlere hatırlatmak istedik. SORUNUN adı ‘‘disleksi’’. Yunancadan alınma bir kelime. ‘‘ Okuma zaafı’’ anlamına geliyor. Disleksinin gerçekte ne olduğu sorulduğunda değişik görüşler ortaya atılıyor. Bu terim, ilk kez 1884 yılında Alman Oftalmalog R. Berlin tarafından, beyninin sadece sol bölümünü kullanabilen kişiler için kullanıldı. 1970'li yıllara gelindiğinde disleksi sorunluların sayısı öylesine arttı ki, bu kaynağı bilinmeyen sorunun bir salgına dönüştüğü iddia edildi. Pediyatristler, nörologlar ve psikologlar devreye girdiler. Yapılan tüm çalışmalara rağmen disleksinin ne olduğu konusunda henüz bir görüş birliğine varılamadı.

Bugüne kadar disleksinin nedenleriyle ilgili pek çok teori ortaya atıldı. Beyinin işlevlerini tam olarak yerine getirmemesi, çocuğun sağını solundan ayırt etmeyi öğrenememesi, içkulakta dengesizlik gibi pek çok iddia sıralandı. Bugün disleksinin bilimsel bir tıbbi tablosu ortaya çıkarılmış değil. Ortada sadece varsayımlar var.

Buna karşılık okumakta zorluk çeken çocukların sayısı günden güne artıyor. Beyinin çalışma düzenindeki bozukluğun kaynağı henüz bulunamadı. Disleksi hastalarının çoğu B harfi ile D'yi birbirinden ayırt edemez. Okuma bozukluğu, başka harflerde de kendini hissettirir.

İnsanın iki tarafı vardır. Sol ve sağ. Her şeyi iki taraflı olmanın sağladığı imkanlar sayesinde görebiliyoruz. Bu gerçeği gerektiği kadar iyi öğrenememiş bir çocuk, başka şeylerin de iki taraflı olduğunu anlamakta zorluk çeker. Eski devirlerde anne ve babalar, çocuklarına öncelikle iki taraflı olduğumuzu öğretirlerdi. Çocuğun sağını solundan ayırt edememesi ilerde başka sorunlara neden olabilir. Kelimeyi yanlış okuyan, duyduklarını yazmakta zorlanan çocukların özel olarak eğitilmeleri gerekiyor.

Bu arada Disleksi'nin kalıcı bir kusur olmadığını ve zeka geriliğinden kaynaklanmadığını belirtelim. Dünyaca tanınmış pek çok bilim adamının, yazarın ve sanatçının çocukluk yıllarında disleksi sorunu olduğunu da ekleyelim.


BELİRTİLERİ NELER


Disleksinin en belirgin habercisi bazı harfleri okumakta zorluk çekmektir. Örneğin B'leri D gibi görmek, kelimeleri ters okumak gibi.

Çok yavaş ve kelimeleri yarıda keserek okumak. Ya da sürekli olarak okuduğu satırı kaybedip başka satıra atlamak.

Okuduklarını anlamakta zorlanmak, ya da okuduklarını hemen unutmak.


ÖNLENEMEZ Mİ


Çocukların oyuncaklarıyla oyalanmalarını beklemek yerine onlarla uzun uzun konuşmalıyız.

Çocuğun her kelimeyi doğru söylemesine dikkat etmeliyiz.

Çocuklara daha yakın görünmek uğruna onlar gibi ‘‘yarım yarım konuşmak’’tan kesinlikle kaçınmalıyız.

Çocuk konuşmaya başladığı günden itibaren ona kelimeleri doğru söyletmeye çalışmalıyız.

Bazı doktorlar bol miktarda C vitamininin disleksi tedavisinde yararlı olduğu kanısında.
Yazının Devamını Oku

Şaşılık tedavisi için gecikmeyin

10 Eylül 2003
Gözlerin görme eksenlerinin paralelliğinin bozulması olarak tanımlanan şaşılık, hem dış görünüşü hem de görmeyi olumsuz yönde etkiliyor. Özellikle çocuklarda şaşılığın uzun vadede neden olabileceği sorunları önlemek erken ve doğru tedavi ile mümkün. NEREDEYSE her 100 kişiden 15'inde görme problemleri oluyor. Ve ne yazık ki bunların çoğu zamanında tedavi edilmediği için yerleşik göz rahatsızlıklarının temelini oluşturuyor. Şaşılık da tedavi edilmezse ileride daha kalıcı sorunlar çıkarabilen bir göz bozukluğudur.

Her bir gözde bulunan altı kas gözü çeşitli yönlere doğru hareket ettiriyor. Bu kasların birinin veya birkaçının görev yapmaması durumunda şaşılık meydana geliyor. İnsanın her iki gözü birlikte çalıştığından, gözler normalde tek bir cisme aynı anda bakıyor. Eğer gözler farklı yönlere bakarsa kişiye şaşı teşhisi konuluyor. Şaşılığın farklı türleri var. Bunlardan en sık görülenler bir gözün dışarı, diğerinin içeri baktığı şaşılık.

Şaşılığın oluşmasında aileden kalıtsal geçiş, ateşli hastalık, kafa travması, zeká geriliği, göz kaslarının doğumsal anormallikleri, görmeyi bozan göz hastalıkları, gözlük gerektiren kırma kusurları etkili olabiliyor. Hamileliğin nasıl geçtiği, doğumun problemli olup olmadığı, çocuğun gelişimi, geçirdiği hastalıklar ve havale gibi durumlar da şaşılık için risk faktörü oluşturabiliyor.

Erişkinlerde ortaya çıkan şaşılıklar, göz hareketlerini yöneten sinirlerde çeşitli nedenlerle (travma, diyabet, kalp damar hastalıkları, yüksek tansiyon, enfeksiyonlar, tümörler) meydana gelen felçlerden kaynaklanıyor.

DOĞUŞTAN OLABİLİR

Bazı bebekler şaşı olarak doğuyor. Doğuştan olan kaymalar genellikle gözlük gerektirmeyen, erken dönemde (6 ay-2 yaş) ameliyat edilmesi gereken kaymalar olarak nitelendiriliyor. Kaymaların 2-3 yaş civarında ortaya çıkanları ise genellikle gözlükle tam olarak düzeltilebiliyor. Gözlük takıldığı halde düzelmeyen kaymalarda ise cerrahi tedavi gerekiyor.

Çocukluk çağı kaymalarında genellikle tek bir göz kaydığı için göz tembelliği oluşuyor. Beyin çift görmeyi önleyebilmek için bir gözden gelen görüntüyü bir kenara bırakıyor. Böylece gözlerden biri diğerine göre daha az görmeye başlıyor. İşte bu nedenle, çocuklarda tedaviye ne kadar erken başlanırsa o kadar iyi. Şaşılık şüphesi olan her çocuğun belirli bir yaşa gelmesini beklenmeden göz hekimine götürülmesi şart.

Gözlükle tedavinin mümkün olmadığı durumlarda cerrahi müdahale gerekiyor. Çocuklarda ameliyat genel anestezi altında yapılıyor. Yetişkinlerde ise lokal ya da genel anestezi kullanılıyor. Ameliyat göz kasları güçlendirilmesi ya da zayıflatılması esasına dayanıyor.

Ameliyatla kasların düzeltilmesi ile genelde gözlerde paralellik sağlanıyor. Ancak bazı hastalarda bu paralelliğin tam oturtulması için ikinci bir ameliyat gerekebiliyor. Ameliyat sonrasında hasta hem daha iyi görüyor hem de dış görünüşü normale dönüyor.

Derleyen: Ömür GEDİK

Anne babalar için kontrol listesi

Eğer çocuğunuzda aşağıdaki belirtiler varsa vakit kaybetmeden bir doktora gitmelisiniz.

Gözlerden biri diğerinden farklı yöne bakıyorsa

Gözlerden biri diğerine göre daha yukarıda ise

Baş sık sık bir yana eğiliyorsa ya da bir omuz diğerinden daha yukarıda ise

Çocuk görmek ya da okumak için başını belli bir yöne çevirmek zorunda kalıyorsa

Gözlerden birini kısıyor ya da kapatıyorsa

El ve göz uyumu sorunluysa

Sürekli bir şeylere çarpıp, elindekini düşürüyorsa

Başağrısı ve mide bulantısı varsa

Çift gördüğünden yakınıyorsa

Kitabı ya da nesneyi gözüne çok yakın tutuyorsa

Bir gözünü kapatıyor ya da eliyle örtüyorsa

Okurken ya da okuduktan sonra gözünü ovuşturuyorsa

Okurken çabuk yoruluyorsa

Okuduğu yeri sık sık kaybediyor ya da satır atlıyorsa


Kemiğim mi eriyor

42 yaşında bir bayanım. Bir sene önce, gün aşırı düzenli olarak bir saat yürüyüş yapmaya başladım. İki ay sonra sağ bacağım ve kasığımda ağrılar başladı. Doktora gittim, MR çekildi, bir sorun olmadığı, kemiklerimin spora direnç gösterdiği söylendi. Annem menapoza girdikten sonra femur başı kemiğinde erime olmuştu ve protez takılmıştı ben annemden dolayı risk altında mıyım?

Zeynep Akyüz

Eklemlerle ilgili sorunlarda MR yöntemi ile tetkikin ayrıntılı sonuç verdiğini ve böyle bir durum olsaydı mutlaka teşhis edileceğini bilmenizde yarar var. Sizin şikáyetleriniz aniden yoğun tempolu spora başlamakla ilgilidir. Yürüyüş sürelerinizi giderek artan bir tempoda arttırın. Osteoporoz riskinin değerlendirilmesi açısından kemik yoğunluğu ölçümü yaptırmanız ve sonucu konunun uzmanı bir hekimle görüşmenizi tavsiye ederim.

HAFTANIN KİTABI

Son yılllarda üzerinde en çok konuşulan konulardan biri de zayıflama diyetleri. Dr. Atkins, yiyecek miktarını sınırlamayan, diyet yapmakla açlığı birbirinden ayıran, metabolizmayı düzelterek kilo vermeyi sağlayan diyet ve bunlara uygun lezzetli yemek tarifleri veriyor.

Bu kitap bir hafta süreyle tüm D&R mağazalarında yüzde 15 indirimli olarak satılmaktadır.
Yazının Devamını Oku

Şeker, tatlı bir hastalık değildir

8 Eylül 2003
Tıp dilindeki adıyla ‘‘diabetes mellitus’’ yani şeker hastalığı, adında şeker olmasına rağmen sevimli bir hastalık değildir. Çünkü kronik ve ilerleyici özelliği olan bu hastalığın kesin tedavisi yoktur ve iyi kontrol edilmediğinde birçok sağlık sorununa yol açar. Bu sağlık sorunları da kalp krizi, felç, damar tıkanıklığına bağlı olarak bacak kesilmesi, böbrek yetmezliği ve körlük gibi çok önemli sorunlardır.

ARDINDA çok önemli sağlık riskleri taşıyan şeker hastalığa karşı tıbbın yapabileceği tek şey, hastalığı kontrol altında tutmak. Hastalığın kontrolünde ilaç kullanmak, beslenmeyi, vücut ağırlığını ve yaşam biçimini düzenlemek ve belirli aralıklarla doktor muayenesi, önemli yer tutmaktadır.Bunun başarılabilmesinde ilk basamak hastalığı iyi tanımaktan geçer.

DiYabetin oluşumu

Gıdalarla aldığımız şekerler, unlar, nişastalar yani özetle karbonhidratlar, sindirim sisteminde parçalanarak glikoz haline dönüşür ve kana karışır. Pankreas bezi tarafından salgılanan insülin hormonu, glikozun enerji şeklinde kullanılmasını sağlar. İnsülinin yetersizliği durumunda vücut, glikozu enerji şeklinde kullanamaz ve kandaki glikoz düzeyi artmaya başlar. Kandaki glikoz düzeyinin artması öncelikle kan damarlarının hasarlanmasına yol açar. Damarları tıkanan organlar da bunun sonucunda zarar görmeye başlar. Diyabet hastalarını için bir diğer sorun da, glikozdan sağlayamadığı enerjiyi, yağ ve benzeri diğer maddelerden sağlamaya çalışırken ortaya çıkan aseton ve benzeri diğer maddelerdir.

Tedavisi

Diyabet hastalığının tedavisinde başlıca iki temel prensip vardır. Bunlardan birincisi vücut için gerekli olandan fazla karbonhidrat almamak, ikincisi de yetersiz kalan insüline ilaçla destek olmak. Eğer bir kişi, ‘‘Tip 1’’ olarak adlandırılan türde diyabetli ise, vücudunda insülin hemen hiç olmadığı için, ihtiyacı olan insülini dışarıdan almak zorundadır. ‘‘Tip 2’’ denilen türde ise vücudun kendi insülini bulunmakla beraber yetersiz kaldığı için, insülinin salgılanmasını ya da vücuttaki etkisini arttıracak ilaçlar kullanılabilir. Bu kişilerin bir kısmında zaman içinde insülin yetersizliği arttığı için dışarıdan insülin desteğine ihtiyaç olabilmektedir.

Kontrolün önemi

Yukarıda da belirttiğim gibi, kontrol edilemeyen diyabette, zaman içinde önemli sorunlar çıkma riski yüksektir. Bu nedenle hastalığın yakından takip edilmesi önem taşımaktadır. Bunun için kandaki glikoz düzeyinin ölçülmesi temel olmakla beraber her zaman yeterli olmamaktadır. Açlık kan şekerinin ölçülmesi hastanın o andaki durumunu gösterdiği için kontrolü yapan doktora yeterli bilgi vermez. Son yıllarda geliştirilen bir tahlil yöntemi hastanın kandaki glikoz düzeyinin bir anlamda bilançosunu ortaya koyuyor.

Hemoglobin A1C nedir?

Hemoglobin A1C veya kısaca ‘‘HbA1C’’ diye yazılan, bazı ülkelerde de daha kolay olsun diye A1C olarak adlandırılan bu tahlilde, hastanın kanındaki alyuvarlara bağlanmış olan glikoz miktarı ölçülmektedir. Alyuvarlardaki hemoglobine bir kere bağlanan glikoz, alyuvarın ortalama 120 gün süren ömrü boyunca değişmemektedir. Zaman zaman yapılan açlık kan şekeri düzeyi ölçümünün yanısıra, ortalama olarak üç ayda bir kez bu tahlilin yapılması, hastanın diyabet hastalığındaki genel gidiş hakkında çok değerli bilgi vermektedir. Uzmanlar tedavi altındaki diyabet hastalarında, bu tahlilin en çok yüzde 7 olmasını istemektedirler.
Yazının Devamını Oku

Tombul çocuk sağlıklı değil

3 Eylül 2003
Aşırı şişmanlık, yetişkinleri olduğu kadar çocukları da tehdit eden önemli bir sağlık sorunu. Batı ülkelerinde yaşayan okul çağındaki çocukların en az yüzde 15'inde aşırı şişmanlık, yani obezite sorunu olduğu belirtiliyor. Şişmanlıkla bağlantılı olan çocuk diyabeti (şeker hastalığı) vakaları da inanılmaz rakamlara ulaştı.

TIP dünyasının batılı anne ve babalara kötü bir haberi var: Bu gidişle, çocuklarımızın ömrü, anne ve babalarınkinden kısa olacak. Yale Üniversitesi Tıp Merkezi Obezite Bölümü uzmanlarından Dr. Kelly D. Brownell, geleceğin güvencesi olan çocuklarımızın yanlış beslenme ve hatalı uygulamalar yüzünden ciddi bir sağlık sorunuyla karşı karşıya olduklarını belirten bir de rapor hazırladı. Uzmanlara göre obezite, çocuklar arasında hızla yayılan bir salgına dönüştü.

Anne ve babalar, yavrularını ilk kez kucaklarına aldıkları dakikadan itibaren onların beslenmeleri birinci derecede önem taşır. Bebeğin hemen kilo almaya başlamasını isteriz. İleri dönemlerde de annenin en büyük endişesi yavrusunu iyi besleyememek olur. Hele çocuk tabağına konulan yiyecekleri yemekte nazlanırsa, o zaman ev halkı çocuğu beslemek için seferber olur.

BESLENME ALIŞKANLIĞI

Oysa tablonun bir de öbür yüzü var. Bebek, doğduğu günden itibaren doymak bilmez. Çocukluk çağı geldiğinde de tombul ve sağlıklı bir çocuk olarak ailesinin yüzünü güldürür. Aslında anne ve babalar, çocuklarının aşırı iştahlı olup, sürekli kilo almasına sevinecek yerde çocuklarının ciddi bir sağlık sorunu olması ihtimalini dikkate almalılar. Özellikle son yıllarda tombul çocuklar tıp dünyasını haklı olarak endişelendiriyor. Oysa anne ve babalar, çocuklarına fazla kilolardan kaynaklanan bir sağlık sorununu konduramıyorlar. Çocukların şişmanlığının hangi aşamada sorun yaratacak boyutlarda olacağını kestirmek de pek kolay değil. Çocuk sağlığı uzmanları, çocukların beslenme alışkanlıklarının dikkatle takip edilmesini ve de kilo artışının kontrol altında tutulmasını öneriyorlar.

AĞIRLIĞI ÖNEMLİ Mİ

Çocuğun ağırlığı, onun obez olup olmadığını saptamaya yeterli değildir. Asıl önemli olan çocuğun ‘‘vücut kitle ağırlığı’’dır. BMI adıyla bilinen bu ölçümün yapılması gerekir. Çocukların kiloları sık sık değişir. Örneğin ergenlik çağı yaklaşırken özellikle kız çocukların kilo aldıkları görülür.

Uzmanlara göre beş yaşında fazla kilolu olan çocuğun on yaşına geldiği zaman obezite sorunuyla karşılaşması mümkündür. Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi genetik nedenlerden ve de yaşam biçiminden ötürü fazla kilolu olabiliyorlar. Şişman bir annenin çocuğunun da yaşı ilerledikçe obez olma ihtimali yüksektir.

HAREKET YAPMIYORLAR

Elbette genleri değiştirmenin imkanı yok. Ama ailede şişmanlık sorunu varsa, çocuğun erken yaşlarda kontrol altına alınması doğru olur. Günümüzün çocukları ne yazık ki, fazla hareketli değiller. TV ve bilgisayar karşısında saatlerce hareketsiz oturuyorlar ve de bu süre içinde sağlıksız abur cuburla karın doyuruyorlar. TV programlarında yayınlanan yiyecek reklamları da çocukları etkiliyor. Çocuğunuzun obez olmasını, sadece belirli tür yiyecekleri ona yasaklamakla önleyemezsiniz. Gazoz ve kola türü çeşitli içecekler de çocuğun obez olma riskini yüzde 60 oranında artırır.

Bu arada çocuklara neleri ne zaman yiyebileceklerini belirtmekle de sorun önlenemez. Çocuklar yasaklara karşı aşırı derecede duyarlı olurlar. Yasaklanan yiyeceklere karşı aşırı istek duymaları da mümkündür. Karnı acıkmayan bir çocuğa sofrada zorla yemek yedirmeye çalışmak, soruna davetiye çıkarmak anlamına gelir. Çocuk zamanla açlık ve tokluk arasındaki farkı unutur. Sürekli birşeyler atıştırma ihtiyacını duyar.

ASTIM VE OBEZİTE

Astımlı çocukların obez olma ihtimali çok yüksektir. Astımlı çocuk solunum sıkıntısı çektiği için yeterince hareketli olmaz. Böylece kilo alması da kolaylaşır. Astım hastaları için fazla kiloların büyük tehlike oluşturduğunu unutmayalım.

Çocuklarımızın obezite sorunuyla karşı karşıya kalmamaları için öncelikle bizler beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Çocukları sofrada bol sebze ve meyve yemeye alıştırmalıyız. Okul çağındaki çocukların fast-food büfelerinden karınlarını doyurmalarına izin vermemeliyiz. Ayrıca çocukların hareketsiz bir hayat sürmelerini engellemeliyiz. Aksi halde, gezegenimiz bir obez çocuk ve yetişkinler cenneti olacak.

HAFTANIN KİTABI

Bizim Duygusal Zekámız

İnsanlar uzun yılar boyunca zeká ölçümlerine göre değerlendirildiler.

Yapılan testler ile IQ denilen bir ölçek belirlendi ve insanların ne kadar akıllı oldukları hakkında görüş belirtildi. Oysa insanları sadece zekálarının değil, duygularının da yönettiği bir gerçek. Ne duygular ne de akıl egemen olmalı, aklımızı ve duygularımızı denge içinde yönetmeyi öğrenmeliyiz.

Dr. Erdal Atabek'in yazdığı ‘‘Bizim Duygusal Zekamız’’ adlı kitap, başarılı ve mutlu bir yaşam için aklı ve duyguları denge içinde yönetme yollarını bize sunuyor.


NOT: Bu kitap bir hafta boyunca tüm D&R mağazalarında yüzde 15 indirimli
Yazının Devamını Oku

Kısır olma korkusu

1 Eylül 2003
Kadınlar, çocuk sahibi olmak için çeşitli yöntemlere başvururlar. Anne olabilmek için her çareye başvurmayı göze alan kadınların sayısı milyonları aşıyor. Onların en büyük korkusu ‘‘kısır kadın’’ sıfatını almak.ACABA kısırlık bazı kadınların alın yazısı mı? Tıp dünyası kısırlığın doğuştan olabileceği gibi, tıbbi nedenlerle de ortaya çıkabileceği görüşünde. Ancak günümüzün gelişen tıp bilimi, kısırlıkla da mücadele edebiliyor ve de sonuçlar sevindirici oluyor. Kısırlık tedavisine çok fazla ümit bağlamanın ise yanlış olduğunu belirtelim. Kısırlık dedavisi gören kadınlar, kısa bir süre sonra sorunun mutlaka çözümleneceğine inanıyorlar. ama ne yazık ki, tıp ilminin de çaresiz kalabileceği durumlar var.

Kısır olmaktan korkan kadınlar arasında bazıları, düzensiz ádet kanamalarını kısırlık habercisi sayılacağını düşünürler. Jinekologlar, bu düşüncenin gerçekleri yansıtmadığı kanısındalar. Ancak düzensiz ádet kanamalarından yakınan kadınların gebe kalmaları diğer hemcinslerininkinden daha zor olabilir. Böyle durumlarda bir jinekoloğa başvurup kısırlık tedavisine başlamak gerekir. Doktor, bu durumdaki anne olmak isteyen hastasına yumurtlama sürecini kısaltmaya yarayacak ilaçlar önerir.

Kadının cinsel organlarının fiziksel durumu, kısırlık nedenlerinden biri olabilir. Böyle durumlar karşısında tıp ilmi çaresiz kalabilir. İşte bu nedenle kısırlık tedavisine çok fazla güvenmek de doğru sayılmıyor. Son yıllarda geliştirilen bazı tıbbi yöntemler yapay döllenme yoluyla gebe kalmayı kolaylaştırıyor. Kısırlık endişesiyle doktora başvuran her kadının doktor muayenehanesinden mutlu bir şekilde ayrılması imkansız. Fizyolojik kusurlar, kadının normal koşullar altında gebe kalmasını önleyebilir. Her kadının yapay döllenme yoluyla gebe kalması da mümkün değil. Bu durumda da umutlar tamamen tükenmiyor. Genel olarak tüp bebek'' yöntemleri olarak adlandırılan yöntemler yardıma koşabiliyor. Ülkemizde de çok sayıya ulaşan bu merkezlerde başarılı uygulamalar yapılıyor. Kadının öncelikle kendi vücudunu iyi tanıması gerekir. Fizyolojik özelliklerini bilmesi, cinsiyet organlarının çalışma yöntemleri hakkında aşağı yukarı biraz bilgi sahibi olması çok önemlidir. Bu arada kısırlık tedavisinden yüzde yüz başarı beklemek de kadının ilerde düş kırıklığına uğramasına neden olabilir. Kısırlık teşhisi konulan kadınlarda daha sonra ruhsal problemler ortaya çıkabilir. Bu nedenle de çocuk yapabilmek için kısırlık tedavisi görmenin yeterli olmayacağını baştan mabul etmek gerekir.

Kadının kilosu önemli olabilir

Jinekologlar, kadının kilolarının doğurganlığını etkilediği kanısındalar. Aşırı kilolu bir kadının da aşırı zayıf bir kadının da gebe kalma şansının düşük olduğu belirtiliyor. Vücuttaki yağ kitleleri rahim çeperlerinde toplanıp döllenmeyi zorlaştırır. Normal kilosunun çok altında olan kadının da yumurtlama dönemlerinde aksaklıklar yaşaması kaçınılmazdır. Bu nedenle gebe kalma olasılığı azalır.
Yazının Devamını Oku

Diabetçilere diyabetli başkan

27 Ağustos 2003
Geçtiğimiz pazar günü Paris'te yapılan Diyabet Kongresi öncesinde, Uluslararası Diabet Federasyonu (IDF) Avrupa Başkanlığı görevine, 52 yıllık şeker hastası olan Prof. Dr. Wim Wientjens getirildi. Hani bir hikáye vardır ya, damdan düşen adama hekim çağırmak istemişler de itiraz edip, 'bana hekim değil, damdan düşen birini bulun, benim halimden o daha iyi anlar' demiş. Gerçekten de bazı durumlarda aynı sıkıntıları yaşamış olan kişiler birbirlerini daha iyi anlarlar.

ŞEKER CİDDİ SORUN

Yardıma koşan, hem hekim hem de 'damdan düşmüş' olursa, bundan iyisi düşünülemez herhalde. Halen Hollanda Diyabet Federasyonu Başkanlığı görevini de yürüten, 65 yaşındaki Prof. Dr. Wim Wientjens, IDF etkinlikleri çerçevesinde aralarında İstanbul'un da bulunduğu bir çok merkezde, çeşitli konferanslar ve toplantı başkanlıkları gibi görevler de yaptı.

Dr.Wientjens ile yaptığımız, ayrıntılarına ilerideki günlerde yer vereceğimiz şeker hastalığı konulu söyleşide Türkiye'deki durumu da sorduk. Dr. Wientjens, özelikle kalkınmakta olan ülkelerde şişmanlık artışına paralel biçimde, şeker hastalığının giderek daha sık rastlanan bir sorun olduğuna dikkati çekti. Dr. Wientjens, aslında çok ciddi sorunlar getirebilen şeker hastalığının, tıbbın bugünkü olanakları ile başarılı bir şekilde kontrol altına alınmasının zor olmadığını belirttikten sonra, bir çok ülkede olduğu gibi Türk halkında da anlamsız bir ensülin korkusu olduğunu, oysa gerekli olan hallerde ensülin kullanılmasının, şeker hastalığında komplikasyon görülme sıklığını önemli ölçüde azalttığını belirtti.

TAKİP YETERLİ DEĞİL

Dr. Wientjens, hastaların takibinde sadece açlık kan şekeri düzeyi takibinin yeterli olmayacağını, bu ölçümün sadece o andaki durumu göstereceğini, hastaların tahlil yaptırmadan önceki günlerde sıkı bir diyete girmeleri nedeniyle bunun yanıltıcı bir sonuç olabileceğini, bu ölçümlere devam etmekle beraber en az üç ayda bir kez de kanda HbA1C tahlilinin yapılmasının gerekli olduğunu vurguladı.

HbA1C ya da kısaca A1C olarak adlandırılan bu tahlil, geriye doğru üç aylık dönemin kan şekeri bilançosu olarak adlandırılabilir. Uzmanlar bu tahlilin yedi ya da daha altındaki bir düzeyde tutulmasının gerekli olduğunu önemle belirtiyorlar.

HAFTANIN KİTABI

Migren toplumda oldukça yaygın rastlanan bir sorun. Yapılan araştırmalar ülkemizde yer yer yüzde 20'ler civarında migrenli olduğunu gösteriyor. Dr. Oliver Sacks uzun yılların ürünü olan Migren adlı kapsamlı eserinde, migren hastalığının kökenlerini, diğer hastalıklarla ilişkisini ve migrenin ileşenlerini araştırıyor.

Bu kitap bir hafta boyunca tüm D&R mağazalarında yüzde 15 indirimli.
Yazının Devamını Oku