Yüksel Arslan'ın ardından

İYİ bir sanatçının ölümü, o sanatta kapanmayacak bir gedik açar. Çünkü gedikler kişiseldir.

Haberin Devamı

Yüksel Arslan’la yaşadığım bir anımla başlamak isterim yazıma.

Bir gün İstiklal Caddesi’nde yürürken arkamdan biri geldi, enseme bir şaplak attı, arkamı döndüğümde Yüksel Arslan’la karşılaştım. O sıralar, o kadar samimi değildik, beni Ferit Öngören’e benzettiğini söyledi ve gülüşerek beraber yürümeye devam ettik. Gerçekten Ferit’in paltosu ile benim paltom birbirinin aynısıydı...

Her kuşağın ayrı bir ressamı vardır. Yüksel Arslan, 1950 Kuşağı’nın ressamıdır bence. Kuşağımızın uluslararası değerdeki bir üyesi sayarak, bizim kuşağa da bir pay çıkarmak istedim.

Bilgi Üniversitesi’ndeki retrospektifini gezip onunla konuşmuştum.

Paris’teki çalışmalarını, başarılarını bizim kuşak Ferit Edgü’nün yazılarından öğrendi. Fransa’daki kitapların çevrilmesinde, onun Türkiye’de gerçek değerinin anlaşılmasında Ferit Edgü’nün çabasını belirtmeliyim.

Masamdaki üç kitap var.

İlki: Yüksel Arslan - Ferit Edgü / “Batı Kültürü Önünde Hiçbir Saplantım Yok”. Mektuplar (1957-2008)*

Kitapta Arslan’ın 40 deseni yer alıyor.

Ferit Edgü ve Yüksel Arslan, 1955’te Maya Sanat Galerisi’nde, Yüksel Arslan’ın sergisinde tanıştılar. Dostlukları o gün bugün süregeldi.

Edgü, Yüksel Arslan’ın resimleriyle ilgili yurtiçinde ve yurtdışında birçok yazı yazdı, Arslan’ın kitaplarını yayımladı, sergilerini düzenledi.

1961’den beri Paris’te yaşıyordu Yüksel Arslan. Yıllar sonra ülkesine, retrospektif sergisi için döndü. İlk retrospektifi 2008’de Santral İstanbul’da gerçekleştirildi. Bunu 2012-2013 Zürih, Düsseldorf ve Viyana’daki Kunsthalle sergileri izledi.

Kitabı hazırlayan Burak Fidan, Sunu’da Edgü ve Arslan’ın dostluklarının niteliğine değiniyor: “Bu kitapta bir yazarla bir çizerin mektupları yer alıyor. Başka bir deyişle bu kitap iki yazar-çizerin kitabı. Yazarın resme olan düşkünlüğü kadar, çizer de yazına düşkün. Her ikisi de, ilkgençlik yıllarından beri kitap hastası, kitap kurdu.”
 
YÜKSEL Arslan’la ilgili ilk kitabı Ferit Edgü, 1978 yılında Ada Yayınları arasında yayımladı. Kitapta yer alan mektuplaşmalarda, en yalın anlamıyla “her şey var”!

Birbirlerine yazdıkları mektuplardaki hitaplardan bir seçki yaptım: “Sevgili Ferit”, “Sevgili Yüksel”, “Baba Yazar”, “Koca Çizer”, “Ey Arslan-ı Paris”, “Haşmetlü Ferrit Bey”, “Arslan oğlu Arslan”, “Old Boy”, “Aziz mîrim”, “Sevgili İmpresario’m”, “Sevgili”, “Ey Bodrum’lu Kandillizâde Pişekâr Ferit Efendi!”, “Arture hanoum, Paris’in Arslan’ı ve Selâhaddin-i Eyyûbî, Ey Hak!”, “Mon cher Karagöz”, “Be hey Türk Arslanı”, “Üstadım”, “Mîrim ve Pîrim”, “Sayın Bay Yüksel Arslan”, “Pek muhterem”, “Kıymetli biraderim Ferit effendi!”...

Ne kadar çok şey anlatıyor değil mi? Samimi, içten... Akdenizlilere özgü mesafesiz bir dostluk. Gerçekten de biz böyle yaşarız, tüketinceye kadar...
Mektupların benim için ilk özelliği, (o dönem) yayımlanacak bir Yüksel Arslan kitabı çevresinde, kitabın mükemmelliğinin yanı sıra iki dostun birçok konuda fikir alışverişinde bulunması.

Yüksel Arslan yazıyor: “Sevgili Ferit, Baba, Yazar 40 yaşlarında 5. kitabında, en güzel kitabını yazdın, Bravo Ferit.”

Yüksel yazar olmak istediğini söyleyince bakın Ferit ne diyor?

“Ama ben seni, tâ başlangıcından beri, hep bir yazar-çizer olarak gördüm. Yazarlığı senden hiç ayrı görmedim. Sözcüklerin yetmediği yerde çizgiler, biçimler... Çizgilerin, renklerin, biçimlerin yetmediği yerde sözcükler...”

Yüksel’in Das Kapital’i resimlediği düşünülürse Ferit’e hak verebilirim.

MEKTUP türüne sevgimi, ilgimi sık sık yinelerim, iyi bir yazarla iyi bir ressamın estetik düeti hiç kuşkusuz taşıdığı edebi lezzetle de öne çıkıyor.

(*) Yapı Kredi Yayınları

Yazarın Tüm Yazıları