Sığınmacıları hayata bağlamak

Haberin Devamı

TELEVİZYONLARDA her gün binlerce kişinin, iyi bir hayat kurabilmek, özgürce yaşayabilmek için ölüm tehlikesini göze alarak başka ülkelere göçünü görüyoruz. Birçok kişi umut ülkesine varmadan denizde boğuluyor. Küçük çocuğun fotoğrafı hâlâ belleğimizden silinmedi, silinmeyecek de.
Onlar bambaşka bir ülkeye adım attılar, dilini bilmedikleri, yaşama biçimini tanımadıkları bir ülkenin vatandaşı olmak istiyorlar.
Bunun benzerini Almanya’ya giden birinci kuşak Türkler de yaşamıştı.
Halit Çelikbudak’ın Umut Peronu kitabında, anıları belgesel bir çalışma eşliğinde okudunuz.
Şimdi birçok ülkeden sığınmacı Almanya’ya gitti.
Almanya nasıl bir önlemle o insanları barındıracak? Onları hem mutlu edecek hem de maneviyatlarını yükseltmek için nasıl bir çaba gösterecek.
Yüz binleri aşan sığınmacılar, bir şey okuyabiliyorlar mı? Dinleyebiliyorlar mı? Çocuklar, büyükler hayatlarını nasıl normale döndürecekler?
Frankfurt’ta kitap sektörünün önemli yöneticilerinden Nalân Çelikbudak’ın gönderdiği bilgide örnek alınacak uygulamalar var.
Onu okuyalım, belki biz de birtakım girişimlerde bulunuruz.

*

Haberin Devamı


“BİLDİĞİNİZ gibi Avrupa’ya ve en çok da Almanya’ya İkinci Dünya Savaşı sonrasında en büyük sığınmacı akını devam ediyor. Almanya bu insanlara kucak açtı. İnsanların da kucak açması için hükümet gayret gösteriyor. Bu amaçla eşya, çocuklara oyuncak yardımından tutun da çocuklara misafir aile uygulamalarına kadar çok değişik projeler geliştirdiler.
8 Eylül Dünya Eğitim Günü dolayısıyla Alman Kitap Yayıncıları Birliği ile Frankfurt Kitap Fuarı İdaresi ortaklaşa ‘Kitaplar Hoş Geldiniz Diyor’ adıyla bir kampanya başlattı.
Bu hareketle, sığınma yurtlarında veya yurtlara yakın yerlerde kitaplıklar kurulacak. Bu kitaplarda sığınmacıların dillerinden kitapların yanı sıra, Almanca ve sığınmacıların dillerini içeren sözlükler konulacak. Bunun için halka, kitapseverlere, kitapçılara yardım çağrısı yapıldı.
Buna ilaveten kitabevlerinin ‘1001 Yaşamöyküsü – Yabanda Yabancı’ adıyla düzenleyecekleri etkinliklerde sığınmacıların yaşamlarını anlatmaları istenecek. Yetişkin ve çocuk sığınmacılar için okuma akşamları yapılacak. İleride ise bunlar kitap haline getirilecek.”
Bu projelerin yararlarını sıralamaya gerek yok. Çünkü bu programla, insanlar umudun peşinden geldikleri bu yerde, hem bir algılama zenginliği kazanacaklar hem kendi dillerinde okuyabilecekleri kitapları bulabilecekler hem de gittikleri ülkenin dilini öğrenecekler.
Çelikbudak mektubun devamında Türkiye’deki sığınmacıları anımsatarak, benzer projelerin Türkiye’de de uygulanması gerektiğini söylüyor. Haklı da.
Bu kültürel altyapıyı kurmadan, sadece üç-beş lokma yemek verip gelenleri sosyal anlamda boşlukta bırakmak yanlış ve eksik olacaktır. Çoğu sığınmacı bu manevi gücü kazanamazlarsa, gittikleri yerler için de gidecekleri yer için de sorun olurlar.
İnsanla ilgili sorunları bütüncül bir anlayış içinde çözmezsek, bilinen deyişle, attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmez.

*

Haberin Devamı


TÜRKİYE’DEKİ yetkililerin de bu programı örnek almalarını, uygulamalarını salık veririm.

Yazarın Tüm Yazıları