Sevinci değil üzüntüyü bölüştük

PAZAR akşamı Fransız Sarayı’nda Ara Güler-Bir İstanbul Efsanesi belgeseli gösterildi. Belgeseli çeken Osman Okkan’dı.

Haberin Devamı

Okkan daha önce de Yaşar Kemal’in ve Hrant Dink’in belgeselini hazırlamıştı.

Belgesel gösterilmeden önce Avrupa Birliği Büyükelçisi Hansjörg Haber, Fransa Başkonsolosu Mme Muriel Myriam Domenach, Orhan Pamuk ve ben birer konuşma yaptık. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da konuklar arasındaydı.
Avrupa Birliği’nin katkıda bulunduğu filmin 80 dakikalık versiyonu Avrupa’da sonbaharda televizyonlarda ve “Program Sineması” denilen sinematek benzeri sinema salonlarında gösterime girecek.
Etkinliğe katılan konuklara belgeselin DVD’si de armağan edildi.
Gecenin ayrıntısını Kelebek’te okuyacaksınız.
Belgeselin gösteriminden fuayeye çıktığımızda neşemiz bir anda uçtu, zira haberini aldığımız Ankara saldırısının üzüntüsü hepimizin içine çöktü.
Etkinliğe gelenleri görünce, aklıma tek şey geldi: Eğer Ara Güler Fan Clup kurulsa, sevenlerinin sayısı pop yıldızlarını geçer. İstanbul’un tanınmış fotoğraf sanatçıları, yazarları gelmişti.
Yıllar içinde onunla birlikte çok dolaştık, çekimlerde bulundum, bir fotoğrafın arkasındaki ustalığı analiz etmeye çalıştım.
Kısa süre önce kaybettiğimiz Ahmet Oktay’ın, “Her Yüz Bir Öykü Yazar”ını anımsarım, onun çektiği insanların yüzlerine bakarken.
Bir şehrin görsel öyküsü yazı ustalarının elinde, edebi bir başyapıta döner.
Belgeselde, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Fatih Akın ve benim konuşmalarım yer almıştı.
Orhan Pamuk, fotoğrafların sayısının iki milyona ulaştığını öğrendiğinde, “Bunların hepsini görsem, beş yüz sayfalık roman yazarım” dedi.
Ara Güler, her karesiyle yazarların ilham perisi olmuştur, onu Onat Kutlar, Hulki ve Semra Aktunç, Enis Batur yazdılar.
İnsan dostlarını hüzünle arıyor. Ara Güler, Onat Kutlar hakkındaki yazısını Hülya Uçansu’ya verirken, “Şakir’le (Eczacıbaşı) Onat’ın (Kutlar) yeri dolmuyor” demiş. Çok haklı.

 

* * *

 

Haberin Devamı

HEP fotoğraflarını yazarız, hakkında konuşuruz ama onun Yavuz filmine az kişi değinir.
Ara Güler, Yavuz gemisinin sökülme aşamasında onun filmini yapmıştı, günbatımında o ünlü, adına türküler yakılan gemiyi görünce, içime bir insanın ölümü gibi gariplik çöker.
Gerçekten de o bir İstanbul Efsanesi’dir.
“Ben Beyoğlu çocuğuyum” der ama oraların yaldızlı ihtişamını değil, İstanbul’un kenar mahallelerini, yoksul insanlarını, ezilenleri, işçileri, balıkçıları, sabahçı kahvelerini çekmiştir daha çok.
Onun objektifinden, çamurlar içinde veya tabiat zorlukları, yoksunluklar içinde de olsa gülen çocukları görürsünüz daha çok. Ama dikkatli baktığınızda, o fotoğraflarda da hüznün şiirini bulursunuz.
Bir ustanın alçakgönüllüğünü onu yakından tanıyanlar bilir.
Hulki Aktunç-Semra Aktunç’un bir saptamaları, onun insancıl yanını simgeler. “Bir kedinin fotoğrafını her yerde görürsünüz ama 1972 yılında ‘Galatasaray kalafat işlerinde makine ve işçi çocuk’ ararsanız onu ancak Ara Güler’in fotoğraflarında bulursunuz.”
Nezih Tavlaş kitabında onu nasıl tanımlamıştı: “İnsanı hep yüceltir ön plana çıkarır.”
Ara Güler ne diyor: “İnsansız bir şey olmaz, insanları sevmeyen insan fotoğrafçı olamaz.”

 

* * *

 

Haberin Devamı

BELGESELİ yapanlara teşekkür ederim. Bir ustanın fotoğrafları ötesinde yaşamını da yansıtıyor.

Yazarın Tüm Yazıları