Popüler dergilerin içeriği

POPÜLER kültür dergilerinin işleviyle eksikliğine daha önceleri de değinmiştim. Birçok yazarı, şairi daha geniş bir okur kitlesine ulaştırdığı iddia edilebilir. Rakamlarla bunu ispatlayamasalar da diyelim ki bu doğru olsun.

Haberin Devamı

Ne var ki hep aynı ustalar ekseninde dönüyorlar, dar alanda geziniyorlar. Tanınmışların önemini defalarca vurgularken, az tanınmış bir genç yazara sayfalarında yer vermiyorlar. O zaman da bilinenleri tekrarlamakla yetinmiş oluyorlar. Belki de yeni yazarlar için ayrı bir bölüm açmalılar.

OT’un kapağında Cemal Süreya’nın bir illüstrasyonu ve şiirinden bir dize yer alıyor: “Aşktın sen gidişinden bildim seni”.

Sıddık Akbayır’ın “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni” yazısında iyi şair Süreyya Berfe ile Cemal Süreya’nın şiir çeşitlemeleri üzerine anılara değiniliyor.

Süreyya Berfe de çok iyi bir şairdir, şiirin yalnızlığını tercih etmiş, büyük şehirlerin dağdağasından kaçmıştır.

‘Onur Yazarı’ seçildiği TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’na bir uğramış, yine yalnızlığına dönmüştür.

Haberin Devamı

İncelemelerini, araştırmalarını benimsediğim Sevengül Sönmez, “Laleli’den Dünyaya Giden Tramvayın Vatmanı” yazısında şairin yaşamının dönüm noktalarını özetlenmiş.

Cemal Süreya’nın seyir defterini bu bilgilerle öğrenebilirsiniz.

Mecburi göçten üniversite yaşamına kadar bütün ayrıntıları yazıya getirmiş.

Gerçekten de hüzne bile ironi katan bir şairi bilmeyenler, şiirini sevip hayatını bilmeyenler bundan yararlanabilir.

Sevgiyle andığımız Ülkü Tamer’in ‘Yaşamak Hatırlamaktır’ kitabından bir alıntıyı okudum, o günleri bir kere daha yaşadım.

“Cemal Süreya’nın penaltısı” bir eleştirmen ve iki şairin futbol sahasında buluşmaları.

m Dergide Ömür Uzel’in Ali Poyrazoğlu ile yaptığı söyleşiyi de okudum. Ali hem tiyatro dünyasının önemli bir adıdır hem iyi bir okurdur. Kültürün her alanının iyi bir takipçisidir.

Yazının başlığı şu:“Aynayı tuttum yüzüme Ali göründü gözüme”.

Son günlerde söyleşi/röportaj üzerine düşünüyorum.

Benim röportajdan ne anladığımı Ali üç cümlede özetlemiş:

“Sanat, farklı gerçek önerisidir. Sorular sorar. Önemli olan cevaplar değil, sorulardır.”

Gerçekten de doğru soruları sormazsanız, doğru, ayrıntılı cevap alamazsınız.

Ne yazık ki sevgili Ali, çoğu röportajda söyleşiyi yapan iyi hazırlanmadığı için soruların hiç bir önemi kalmıyor. Teyp açılıyor, kayıt yapılıyor, sonra çözülüp yazıya geçiriliyor, röportaj değil bir tebliğ gibi oluyor. Röportajı yapanın katkısı yok denecek derecede. Böylece söylenenler tartışmasız kabul görüyor.

Haberin Devamı

Sanırım röportajın bir edebi tür olduğu artık pek hatırlanmıyor.

Konuşmadan “Oğuz Atay’ın Nikâh Şahidiydim” bölümünü aldım: “Ben çok şanslı bir adamdım. Hem ünlü hem ünsüz ilginç dostlarım oldu. Çok büyük yazarlar arkadaşım oldu. Oğuz Atay mesela en yakın arkadaşımdı. Bal gibi adamdı. Oğuz’un nikâh şahidiydim ama kazık attı hepimize öldü. Erkenden gitti.

Yaşar Kemal, Demir Özlü, Doğan Hızlan... Belirli kuşak yazarlar, siyasetçiler, gazete patronları...

Erol Simavi, benim hayattaki en yakın arkadaşlarımda biriydi; ama terzi de arkadaşım vardı, heykeltıraş, ressam arkadaşım da...”

- Ali Lidar’ın “Yaşamı kullanma kılavuzu sunan bir yazar: Georges Perec” yazısını da okumalısınız.

Haberin Devamı

Perec gerçekten önemli bir yazar, Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nde onun ‘Karanlık Dükkân-124 Rüya’ kitabı da çeviri ödülü almıştı. Yazarı ve dünyasını tanıtan bir yazı.

*

KAFA’nın kapağı Özdemir Asaf’ın bir illüstrasyonu ile bir dizesi. İk sayfadaki yazı Feridun Düzağaç’ın “Herkesin ‘sen’i kendine”. “İlk bestemdir Lavinia. Neresinden bakarsak bakalım ‘acemi cüreti’ değilse de gençlik cesaretedir.”

- ‘Enis Batur’un Kütüphanesinden’ yazısında bir özlü not:

“Gürültücülere ayarlı edebiyat dünyamız, gitgide yeri daralıyor özlü çıkışların.”

Ebubekir Eroğlu üzerine okunması gereken bir yazı.

Vedat Milor’un “Yemekten çok, görme ve görülme arzusu ön planda” yazısı eski deyimle benim duygularıma tercüman oluyor.

Haberin Devamı

Ara başlıkları okuyun hepiniz buna katılacaksınız:

- Yeni mekânlarda ne sohbet etmek mümkün ne de dertleşmek.

- İnsanlar yemekte ellerinden telefonu neden bırakmıyor?

- Yemekteki diyalog arzusu telefonla gideriliyor.

- Tanıdık aracılığıyla müşteri alan mekânlar, yozlaşmanın zirvesi.

- Önemli bir zevk alanı olan yemek yozlaşıyor, bireyselleşiyor.

*

DERGİLEREDEN seçmeler, bir ayın esintisini belli bir oranda veriyor.

 

(1) OT, Ocak sayısı.

(2) KAFA, Ocak sayısı.

Yazarın Tüm Yazıları