Gazeteciye şiddetin ilk tanıklığı

PERŞEMBE sabahı İzmir’de bir otel odasında, bir açılışın ertesinde, sabah sabah Deniz Sipahi telefonda bana bir haber verdi:

Haberin Devamı

“Ahmet Hakan’ı darp etmişler.”
Doğrusu şaşırmadım, herhalde taltif edecek değillerdi.
Yahya Kemal’in anılarında iki bacanaktan söz eder, biri gözlerini kapatıp vazifesini yaptığı için bütün nimetlerden istifade eder.
Diğeri eleştirdiği için sürgüne gönderilir. Rahatı bozulmayan sürgüne gidene bir nasihatte bulunur:
“Devlet uslu ve uysal bendeler ister.”
Bendegân dediğimiz takım, insana ait bütün olumsuz özellikleri taşır, güvenilmez, tipik bir hain prototipidir. Hele bir düşmeyegörün, ben onun böyle olduğunu bilmezdim cümlesiyle başlayıp konuşmalarıyla bütün aşağılık yüzlerini gösterirler. Onlar birer Fuşe’dir.
İlk hançer darbesi onlardan gelir, kötüleme va aşağılama rekorunu kırmak için olağanüstü gayret sarf ederler, birbirleriyle yarışırlar, yeni efendilerine yaranmak için. Mafya babalarını korumaları öldürür.
Bir gerçek vardır ki onu bütün politikacılar nedense unutmak isterler, geçmişteki örnekleri hatırladıklarında bir kâbus gördüklerini sanırlar.
Ahmet Hakan’ın yazdıkları, bence bütün siyasetçiler için uygulanması gereken tespitlerdir. Eğer demokrasi ile yönetildiğimiz iddiası doğru ise.
Doğu’nun en büyük zaafı nedir bilir misiniz?
İltifatlara inanırız, eleştirilerde düşmanlığın izini süreriz. Oysa liderler, devlet adamları iltifat edenleri, evet efendimcileri çevrelerinden uzaklaştırmalıdırlar.
İzmir’den dönüp Ahmet Hakan’ın evine gittim, ne korkunç bir ruh halidir, insan ne diyeceğini şaşırıyor.
Ahmet Hakan, televizyondan suç duyurusunda bulundu, anlaşılıyor ki bazı çevrelerde, adaletin duyarlı baz istasyonları sökülmüş.
Adaleti temsil eden, gözleri kapalı simgenin demek ki bazı kişilerce kulaklarına silikon tıkaçları konulmuş, görmedikleri gibi duymuyorlar da.
Bir gazeteci, edebiyatçı yazar, hak bellediği yolda yalnız gidecek. O, bugün insanları memnun etmek için değil, uyarmak için kalemini kınından çıkaracak. Her yazı tarihe düşülen bir nottur, tarih de mutlaka günün birinde bunu gündeme getirecek, bu şiddeti yapanları lanetleyecektir.

* * *

Haberin Devamı


İLK şiddet olayını Cumhuriyet gazetesinde yaşadım. Zamanın genel yayın yönetmeni, rahmetli Oktay Kurtböke, kapıdan girerken dört demokrasi düşmanı onu darp etti. Oktay, kendini korudu, o dört zavallı da defolup gitti.
Demek ki gazeteciler dayağı hak ediyor(!) diye düşünseydim, bugün olanlara bu tepkiyi göstermezdim.
Meslek dayanışması denilen kavramı medya yok etti. Eline kalem alan bunu silah gibi kullanmaya başladı -gerçi bunlar kurusıkı mantar tabancası gibi ama sesi gene de insanı rahatsız ediyor-, okurların bundan hoşlandığını sanmıyorum en azından ben bir okur olarak bana bilgi vermeyen bu tür yazıları okumuyorum.
İletişim fakültelerinde okuyan genç öğrenciler bunları nasıl karşılıyor. Herkesi karalayanlar hiç bunu düşündünüz mü?
Sizi mesleğin kötü örneği olarak görecekler. Oysa bugün köşe sahipleri, genç kuşağı mesleklerine özendirmeliler. Onlar gibi olacağım diyebilmeliler.
Sığ, yavan, düzeysiz polemikler bırakın gazete sayfalarında yer alanlara, edebiyat tarihinde bile unutulmuşlardır.
Bugün köşe yazarlarının, eski ustaları okumalarını salık veririm.
Refik Halit Karay, Nâzım Hikmet, Haldun Taner gazete yazılarında, beğenmediklerini eleştirdiler, çok da etkili oldular, hâlâ da o yazılar okunuyor.
Çünkü bu adların hepsi de edebiyatçıydı, Şinasi’nin dediği gibi, edebiyatın ‘edep’ten geldiğini biliyorlardı.

* * *

Haberin Devamı


BEN de bu dört kişiye açılan davanın davacısı olacağım. Çünkü onlar yüzünden okurlarıma yeni CD’lerden, müzik dünyasından haber veremedim bu pazar.
Gene de siyasetten uzak bir gün geçirin.
Ahmet Hakan’a bir kez daha geçmiş olsun diyorum.

Yazarın Tüm Yazıları