Dedelerimiz boşuna mı öldü?

2015 yılının eylül ayında Güney Kore’yi ziyaret etmiştim.

Haberin Devamı

Amacım, 1980’li yıllara bizimle neredeyse eşit koşullarla başlayan ülkenin, 21. yüzyılda nasıl dünyanın en büyük ekonomileri arasına girdiğini araştırmaktı. Bir hafta boyunca edindiğim izlenimleri üç gün boyunca Hürriyet’te aktardım.

Yazı dizisine şu satırlar ile başlamıştım:

“Incheon Adası’ndaki havaalanından Güney Kore’nin başkenti Seul’e geçerken, sol tarafımda Kuzey Kore dağlarını görüyordum. Kulağımda Ahmet Kaya’nın söylediği ‘Meri kekliğim’ şarkısı vardı. Ünlü şair Enver Gökçe’nin şiirindeki ‘Kore dağlarında tabakam kaldı’ dizesi nakarat halinde tekrarlanırken, gerçek adını hiç öğrenmediğimi o an fark ettiğim ‘Koreli’ dedenin savaş anılarını düşünüyordum. Çinlilerle birbirlerini adeta elleriyle boğazladıkları savaştan geriye dibe vurmuş bir ülke ve tam bir sefalet bırakıp dönmüşlerdi.

Haberin Devamı

Güney Kore, 1980’lerden itibaren otomotiv ve elektronik başta olmak üzere birçok sektörde atılım gerçekleştirmiş, dipten zirveye çıkmıştı. Devasa şirketlerin Ar-Ge merkezlerini ziyaret ettikçe hayranlığım artıyordu.

Programı yaparken Kuzey Kore’yi de merak ettiğimi söylediğimden “Göç işleri Dairesi” “Birleşme Bakanlığı” ve sınırdaki ateşkes bölgesi de ziyaret ettiğim yerler oldu.

Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın birleşmesi sırasında yaşanan gelişmeleri çok iyi analiz etmişlerdi. Bu nedenle olası bir “Kuzey-Güney Kore birleşmesi” halinde neler yapılması gerektiği üzerinde harıl harıl çalışıyorlardı. Görüştüğüm yetkili durumu “Bizim yıllık gelirimiz 36 bin dolar, Kuzey’de bu rakam 800 dolar. Tedbir almazsak birleşme bizi de aşağı çeker” sözleriyle anlatmıştı.

“Ne tür tedbirler” diye sorduğumda hayretler içinde kaldığım yanıtlar almıştım. Örneğin tam sınırda bir fabrika kurulmuştu. Hammadde güneyden, işçiler kuzeyden geliyordu. Kuzeyden gelen her işçiye 400 dolar veriliyordu. Kuzey Kore yönetimi her işçiye 7 dolar civarında bir ödeme yapıp gerisini hazinesine koyuyordu.

Güney Kore’de başlayan bazı otoyollar, Kuzey Kore’de devam edecek gibi tasarlanıyordu. Hatta Kuzey Kore topraklarında yol inşaatları sürüyordu.

Haberin Devamı

Bir başka adım, ülke bölününce güneyde ve kuzeyde kalarak bölünen aileleri buluşturma işiydi. Bunun için de ciddi yatırımlar yapılıyordu.

KORELİ DEDELERİMİZ BUNU BİLSE SAVAŞIR MIYDI?

Bütün bunları gördükten sonra Kuzey Kore’yi merak ettim. Kapalı bir kutuydu, büyük bir önyargı ile gitmiştim. Yabancıların üzerine uyguladıkları denetim baskısı, halkla sohbet etmeyi ve fotoğraf çekmeyi engellemeleri, o önyargımın boşuna olmadığını hissettirmişti.

Güney’deki akrabaları ABD ile yarışırken Kuzey’dekilerin “seracılık” kavramı ile bile yeni tanışmış olması içimi acıtmıştı. 1954’ten beri hiç bitmeyen baskılarla içine kapanan, kapandıkça da yoksullaşan bir ülke yaratılmıştı. Sovyetler’in dağılmasından sonra Çin’in desteği kalmasa o ambargolara, dışlanmaya ne kadar dayanırdı emin olamamıştım.

Haberin Devamı

Bu duygular yüzünden, daha önce o dağlara güneyden baktığımda fark etmediğim görkemi ve anlamı Kuzey’den görebilmiştim. İçimden sürekli “Bizim ‘Koreli’ dedelerimiz o dağlarda kuzeydeki insanları açlığa, yoksulluğa mahkûm etmek için mi savaşmıştı” deyip durmuştum.

64 YILLIK ÖZLEM

Bu detayları “Kim Jong-un dün Güney Kore topraklarına ilk ayak basan Kuzey Kore lideri” olunca bir kez daha anımsadım.

Güney Kore lideri Moon Jae-in ile Kim Jong-un el sıkışıp 64 yıldır bitmeyen savaşı sonlandırma sinyali verdi. Ateşkes kasabasında çekilen o muhteşem fotoğrafa en çok Kuzey Kore halkı için sevindim. Üzerinde oturdukları o uçsuz bucaksız toprakları, sahip oldukları doğal kaynakları refah kaynağına dönüştürme fırsatı bulabilirler.

Haberin Devamı

Güney Korelilerin Türkiye’yi çok sevdiğini biliyoruz. Peki Kuzey Koreliler Türkiye hakkında ne düşünüyor. Kısa süre önce Kuzey Kore’yi ziyaret eden gazeteci ağabeyimiz Coşkun Aral’ın bir gözlemini ipucu olarak yazayım:

Kuzey Kore’deki panoramik savaş müzesinde, Güney’in bütün müttefiklerinin bayrakları çamur içinde yırtık pırtık görüntülenirken bizim ay-yıldızlı bayrağımız bir kenarda katlanmış vaziyette duruyor.

Yeter ki birleşip barış ve huzur içinde yaşasınlar...

Söz, “Dedelerimiz boşuna mı öldü” diye sormayacağım.

Yazarın Tüm Yazıları