Deniz Zeyrek

Kur şokuna Hızır gibi yetişen Osmanlı köftesi

10 Ağustos 2018
PAZARTESİNDEN beri Kopenhag (Danimarka) ve Malmö’deyim (İsveç).

İş için defalarca geldiğim şehirleri ailemle turist olarak ziyaret ettiğimde, ilk kez geliyormuşum gibi heyecanlanırım. Bu sefer de öyle oldu.

Turist olarak dolaşmak, müzelerde resimlerin, heykellerin arasında kaybolmak, kentlerin tarihi ve doğal güzelliklerini fotoğraflamak gerçekten başka bir duygu.

Biletleri millerle alıp oteli Kopenhag pahalı olduğu için daha ucuz olan Malmö’de tutmuştuk. Böylece yedi günlük seyahatimiz, yüksek kurlara rağmen Asos’ta yapmayı düşündüğümüz yedi günlük “indirimli” tatilden daha ekonomik olacaktı.


Yazının Devamını Oku

ABD’nin Brunson mottosu: ‘Geride adam bırakma’

4 Ağustos 2018
ABD ile krizin en önemli iki kaynağından birinin Donald Trump-Mike Pence ikilisinin popülist siyasi kaygıları olduğunu dün yazmıştım. Bugün o bölümü biraz daha açmak niyetindeyim.

Politik psikanalist değilim ama liderlerin ruh durumlarının ülkelerin siyasi kararlarına nasıl yansıdığını gözlemleyebilecek kadar diplomasi gazeteciliği yaptım. Sadece ABD yönetimlerini inceleseniz, baba ve oğul Bush’ların ya da Obama ile Clinton’ın karakterleriyle başkanlık dönemlerinde ABD’nin izlediği politikalara baksanız, ne demek istediğimi kolaylıkla anlarsınız.

Amerikan devletinin omurgasını oluşturan ve “establishment” denen kurulu yapı, ana rotasından çıkmasa da başkanların ve yönetimlerin eğilimlerine göre esneyebiliyor. Başkanların ve değişen yönetimlerin Amerikan politikalarına etkisini, devasa bir uçak gemisinin hedefinde değil ama rotasında yapılan değişikliklere benzetebiliriz.

Şu anda kurulu yapının bütün direncine rağmen Trump ve Pence ikilisi, “ABD değerler sisteminin” ya da örnek verdiğim o uçak gemisinin hedefinin sorgulanmasına neden olan değişikliklere imza atıyorlar ya da atmaya yelteniyorlar. O nedenle onların döneminde ABD’nin klasik kurulu yapısına bakıp atacağı adımlar konusunda standart öngörülerde bulunmak zorlaşıyor.

“ABD bir papaz için en yakın müttefikini nasıl İran’ın yanına iter” sorusuna yanıt ararken de bu bakış açısıyla hareket etmemiz gerekiyor.

Bakın, babası Kore gazisi olan Pence, Kore savaşında ölen ABD askerlerinden 55’inin kalıntılarının iade edilmesi konusunda Amerika’da yayın yapan Fox TV’ye verdiği söyleşide neler diyor:

“Babam bir savaş gazisi. Orada bir söz verilir, ‘Geride adam bırakma’ diye. Büyük ulusların yaptığı şeydir bu. Bugün Amerikan halkı, hatta dünya, ABD’nin ‘Aradan 70 yıl geçse de bu sözü tutacağız’ dediğini gördü.”

Pence’in gözünde uzak coğrafyalarda görev yapan bir Amerikan askeri ile misyoner bir papaz arasında çok büyük bir fark olmadığını gözlemlemek zor değil. Papaz Brunson için de “Geride adam bırakma” mottosuyla hareket eden Pence’in bu düşünceyi, seçim sloganı “Yeniden büyük Amerika” olan Trump’a kabul ettirdiği de açık.

Türkiye’de de

Yazının Devamını Oku

Rus muhasebeciden Brunson’a Türkiye-ABD krizi

3 Ağustos 2018
SERGEİ Leonidovich Magnitsky, bir muhasebeciydi ve Moskova’da hukuk firması Fireston Duncan’da denetmen olarak çalışıyordu.

Firması adına Hermitage Capital Management adlı (HCM) Amerikan yatırım fonuna danışmanlık yapıyordu. HCM’nin kurucu ortağı Bill Browder ile doğrudan temastaydı ve Rusya’da bürokratların ve polisin dahil olduğu büyük çaplı yolsuzlukları aktarıyordu. Bir süre sonra Browder, yolsuzlukları ifşa etmeye başladı. Rusya İçişleri Bakanlığı misilleme yaparak HCM’yi vergi kaçırmak ve vergi dolandırıcılığıyla suçladı ve şirketin Rusya’daki ofislerine baskın düzenledi.

Bu soruşturma çerçevesinde Magnitsky de tutuklanmıştı. Butyrka Cezaevi’nde 358 gün kaldı. Cezaevindeyken safrakesesinden düşen bir taşın kanalları kapatması sonucu pankreatit olan Magnitsky ihtiyacı olan tedaviye erişemediği gibi, o halde dayak yemişti. Magnitsky 16 Kasım 2009’da tutukluyken yaşamını yitirmişti.

Olaydan çok etkilenen Browder Washington’da lobi yaptı ve Başkan Obama da ikna edilince 2012’de Magnitsky’nin başına gelenlerden sorumlu Rus yetkililere yaptırım uygulanmasına dair o yasa ortaya çıktı. İnsan hakları ihlallerini gerekçe yapan yasa “Küresel Magnitsky Yasası” olarak anılmaya başlandı.

Bu detayları vermemin nedeni, ABD yönetiminin, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile Süleyman Soylu’ya yaptırım kararını “Küresel Magnitsky Yasası”na dayandırmasıydı.

Belli ki ABD’liler, İzmir’de uzun bir tutukluluğun ardından ev hapsine alınan papaz Andrew Craig Brunson’ın durumunu aynı kategoride değerlendirmiş ve Türkiye’de soruşturma, gözaltı, tutukluluk, yargılama gibi süreçlerde en yetkili olan isimleri yaptırım kapsamına almışlar.

Kararı alanların gerek Soylu’nun gerek Gül’ün ABD’de hiçbir varlığı olmadığını, bu kararın pratikte hiçbir işe yaramadığını bilmemeleri mümkün değil.

Peki bile bile neden bu karara başvuruldu?

İki nedenden dolayı:

Yazının Devamını Oku

Anıt nasıl özgürleşti?

28 Temmuz 2018
ÖĞRENCİLİK yıllarımızda Kızılay gözde mekânımızdı. Genelde Engürü Kıraathanesi’ne, Sakarya Çay Ocağı’na ve ABC Kitabevi’ne takılırdık. Üçü de yok şimdi.

Biraz daha paralı arkadaşlarımız Mülkiyeliler Birliği’nin lokantasına giderdi. 1990’a dek Kızılay Postanesi (Gima’nın önü) olan buluşma yerimiz, o yıldan itibaren Yüksel Caddesi ile Konur Sokak arasında inşa edilen İnsan Hakları Anıtı olmuştu. Ankara’da öğrenci olup da o anıtın önünde beklememiş insan yoktur desem yeridir.

Kaidenin üzerine yüzü Güvenpark’a dönük bir şekilde oturmuş, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi okuyan kadın heykelinden söz ediyorum. O heykel, protesto eylemleri yapılmasın diye 14 aydır bariyerlerle çevrilmişti. Arka tarafına da bir portatif karakol kurulmuştu.

Her akşam aynı şey yaşanıyordu. Aynı eylemciler (genelde 6 kişi), aynı saatte ortaya çıkıyor, aynı polisler onları aynı sert yöntemlerle derdest edip aynı beyaz camsız minibüse bindiriyor, o minibüs aynı güzergâhtan geçerken içindekiler aynı ritimle minibüse vuruyor. Duruma alışık çevre sakinleri “Ne oluyor” diye bakmıyor bile...

Geçen hafta Türkiye’nin ombudsmanı Şeref Malkoç’u ziyarete gitmiştim. CHP milletvekili Mahmut Tanal, heykelin etrafındaki bariyerlerin kaldırılması için kendilerine dilekçe vermiş. Kurum da hemen harekete geçmiş. Görevli kamu denetçisi, konuyu yerinde görmek için heykeli ziyaret etmiş. Ziyaret bölgenin güvenliğinden sorumlu Emniyet yetkililerini ve Ankara’nın yöneticilerini biraz üzmüş.

Neticede denetçi, vatandaşın şikâyeti ve idarenin tutumuyla ilgili bir rapor hazırlamış ve heykelin trajikomik durumunu yansıtmış. Yasa gereği idare (yani Ankara Valiliği) ombudsmanın verdiği bir kararı uygulamak zorunda değil. Ancak ombudsman uygulanmayan kararları nedeniyle idareciyi teşhir edebiliyor. Bundan olsa gerek, idare ombudsman bir karar açıklamadan o heykelin etrafındaki bariyerleri kaldırdı. Ağır aksak da olsa ombudsmanlık gibi kurumların trajikomik durumlardan kurtulmakta işe yaradığını bir kez daha görmüş olduk.

Bu arada Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen de geçici karakolun olduğu yerde bir trafo inşaatı yapılacağını gerekçe göstererek Ankara Valiliği’ne başvurmuş. Yakında o geçici karakol da kalkabilir.

DİPLOMASİ KISKACINDAKİ YARGI

HABERLERİ

Yazının Devamını Oku

‘Topuklu Efe’ ile ‘Yılmaz Hoca’nın kurultay tepkisi

27 Temmuz 2018
CHP’deki kurultay tartışmaları konusunda geçen hafta yazdığım yazı nedeniyle gelen yüzlerce telefon ve mesajdan işin delegeler kadar belediye başkanları üzerinden ilerlediğini fark ettim. Taraflar, başkanlara sıkı markaj yapıyormuş.

Örneğin, nüfus açısından Türkiye’nin ilk 30 yerleşim yeri arasında yer alan bir belediyenin başkanı, kurultaycı ekibin kendisini arayıp “İmzalar toplandıktan sonra trene binmenin bir faydası olmayacak” dediğini aktardı.

Güneydoğu’da bir il başkanı, bir hemşerisini batıda bir belediyeye yerleştirmek için 4 yıldır uğraşıyormuş. Batıdaki belediyenin başkanı geçen hafta aramış ve “10 kadron hazır. Kurultay için imza verin yeter” demiş.

Daha neler neler...

Biliyorsunuz, bazı başkanlar da saflarını açıkladı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu “Kurultay”, Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu “Değişim” dedi. Buna karşın Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen ile Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı, namı diğer “Topuklu Efe” Özlem Çerçioğlu “Kurultay istemiyoruz” diyen başkanlar oldu.

Ben CHP içinde sağduyunun sesi olarak gördüğüm Yılmaz Büyükerşen’in, yani “Yılmaz Hoca”nın tavrını merak ediyordum. Arayıp sordum: “Hocam siz nerede duruyorsunuz?”

Her zamanki sakinliği ile bir yanıt vermesini beklerken, çok üst perdeden girdi:

“Saçma, zamansız bir çıkış”.

Neden böyle düşündüğünü sorunca da çok teknik bir yanıt verdi:

Yazının Devamını Oku

Kadıköy için Türkiye’yi kaybetmek

21 Temmuz 2018
ÖNCEKİ gün, Anadolu’da bir yerde, bir grup CHP’linin ve CHP seçmeninin ortasında kaldım.

Biri doğrudan sordu: “Muharrem İnce yeterli imzayı toplayabilir mi?”

Ben daha yanıt vermeden başka biri atıldı: “En yakın adamı açıkladı, 500 imzayı aşmışlar...”

Başka biri “Hepsi doğru değildir. Delege Genel Merkez’in markajında. Biraz zor toplarlar” dedi.

Aralarındaki hararetli tartışmadan fikrimi dahi söyleyemedim.

Bir süre sonra benden yanıt beklediklerini anımsadılar.

İlk soruyu soran, “Hele durun Deniz Bey ne diyor” diye susturdu hepsini.

Sorularına soruyla karşılık verdim: “Velev ki buldular. Ne olacak?”

Biri

Yazının Devamını Oku

O taş hepimize

20 Temmuz 2018
ŞANLIURFA Harran Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde, Abdulkadir Keskinli isimli bir hasta yakını, çocuğuyla ilgilenen nöbetçi hekim Ahmet Yalçın’a saldırdı. Yerden kaptığı kaldırım taşıyla Dr. Yalçın’ı ağır yaraladı.

Çeyrek asırdır bu tür haberlerle karşılaşıyorum. Meslektaşlarımız başta olmak üzere kamuoyunun, yetkililerin bu konuda tam bir çıkmaz içinde olduğunu düşünüyorum.

Başlamadan önce çuvaldızı biz gazetecilere batırmak niyetindeyim.

Konuyla ilgili çıkan haberlerin çoğunda kullanılan şu başlığa bakar mısınız?

“Şanlıurfa’da doktorun başında kaldırım taşı kırdılar” (Cumhuriyet gazetesi).

Yazının Devamını Oku

Korkak bir darbecinin gerçek portresi

15 Temmuz 2018
Yüzbaşı Süleyman Kaya, G3 piyade tüfeği ve beylik tabancasıyla, ‘küçük dağları ben yarattım’ havasıyla girdiği Hürriyet binasında, saklandığı güvenlik odasındaki çatışmada yaralandı. O odadan korkak adımlarla çıkıp teslim oldu.

Duruşmada “Kandırıldım” diyerek mağdur rolüne bürünmüşken, o gece önlerinde terör estirdiği gazetecilerin ülkenin aynı zamanda hafızası olduğunu da unutmuştu. Güç gitmiş, geride sadece kıytırık bir yalan kalmıştı.

Darbeci askerler Hürriyet ve CNN Türk binalarına girdiklerinde tarih 16 Temmuz 2016, saat 03.29’du.

15 Temmuz 2016 Cuma günü, Ankara’dan İstanbul’a gelmiştim. Ebru Baki ve ekonomi müdürümüz Sefer Levent ile Boğaziçi’nde, Avrupa Yakası’nda bir balık lokantasında buluşmuştuk. Hava muhteşem, Boğaziçi ve İstanbul inanılmazdı. Tam balıklarımız gelmişti ki yan masalardan “Bir şeyler oluyor, askerler köprüyü kapatmış” sesleri gelmeye başladı. Sonra Kuleli Askeri Lisesi’nin önünde askeri bir hareketlilikten söz ettiler. Derken Ankara’dan telefonlar gelmeye başladı. Herkes aynı şeyi söylüyordu: “Jetler çok alçaktan uçuyor, büyük patlama sesleri geliyor.”

Uçakların ses hızını aşarak gerçekleştirdiği patlamalara sonik patlamalar denildiğini o gece öğrenmiş olduk. Birçok kişi gibi biz de “Terör alarmı ya da tatbikattır” demeye başlamıştık. Ancak Boğaz’dan bir askeri gemi, ardından da bir denizaltı geçince iyice tedirgin olduk.

Ankara’daki kaynaklarımı aramaya başladım. ‘Jandarma ve Hava Kuvvetleri’nde yoğunlaşmış Fetullahçı bir kalkışma’ tanımını işittiğimde saat 21.40 olmuştu. Sefer Levent ile gazete binasına gitmeye karar verdik. Boğaziçi Köprüsü ve E-5 kapalıydı. İkinci köprünün ayağından TEM’e çıktık. Bir süre ilerledik ve trafik tamamen durdu. Arabadan inip yürümeye başladığımızda saat 23.00’tü. İnsanlar, radyolardan neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Yaklaşık bir saat olmuştu yürümeye başlayalı. Radyolardan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sesi geliyordu. Nihayet en öndeki aracı geçip barikata ulaştık.

Barikatı askerler kurmuşsa gözaltına alınma, karşıya geçirilmeme riski olabilirdi. Ancak biraz daha yaklaşınca barikatları polisin kurduğunu gördük. Yolları tanklara kapatmak için atılmış çok zekice bir adımdı. Yan yollardan TEM’e çıkan araçlara otostop yapmaya başladık. Gazeteye vardığımızda 01.00 olmak üzereydi. Başbakan, komutanlar, bakanlar, siyasetçiler televizyonların canlı yayınlarına bağlanıp darbe karşıtı mesajlar veriyordu.

CNN TÜRK’Ü VE HÜRRİYET’İ SUSTURMA BASKINICumhurbaşkanı’nın CNN Türk’te yayımlanan çağrısı, hurriyet.com.tr’nin son dakika haberleri, darbecilere karşı çok etkili olmaya başlamıştı. Tam gazetenin 1. sayfasına son haberler ekleniyordu ki bir helikopter sesi duyduk. Bir helikopter gazetenin ortasındaki boşluğun hemen üstünü kapatan alana inecek gibi oldu ama altının boşluk olduğunu fark edince yeniden havalandı. Çatıya inemeyince garajdaki boş alana yöneldi. Sonradan öğrendik ki helikopter, Hürriyet binasına gelmek üzere havalanmadan önce askerlere ‘kama düzeni’ ile ‘birerli avcı düzeni’ öğretilmiş. Eğer helikopter çatıya inebilseydi, askerler Hürriyet ve CNN Türk’ün olduğu binaya kama düzeni ile inecekti. Bu olmadığı için birerli avcı düzeni ile girdiler.

VUR EMRİYLE GELDİ, SERT KAYAYA ÇARPTI

Yazının Devamını Oku