40 yıllık bir röportaj ve ABD-Türkiye ilişkileri

İNSAN hafızası şaşar. O nedenle arşivler önemlidir. Arşivler unutmaz, arşivler yanılmaz.

Haberin Devamı

Son dönemde, yakın tarih ile ilgili detaylar için sık sık TRT’nin ve BBC’nin arşivlerine bakar oldum.

Dün de merhum başbakanlarımızdan Bülent Ecevit’in 1978’de İngiliz kamu yayıncısı BBC’ye verdiği röportajı izledim.

Röportaj şöyle bir ortamda yapılmış:

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra ABD yönetimleri ve ABD Kongresi Türkiye’ye ambargo uyguluyor. Türkiye bazı Amerikan üslerini kapatmış, bazılarının faaliyetlerini geçici olarak durdurmuş. Türkiye’nin NATO’dan ayrılacağı, Demir Perde ittifakına katılacağı konuşuluyor. Bu arada Başbakan Ecevit komünist Bulgaristan’ı, Kızıl Ordu Genelkurmay Başkanı Türkiye’yi ziyaret etmiş. Ankara’da “yeni savunma konsepti” kavramı dillerden düşmemeye başlamış.

İngiliz gazeteci doğrudan Türkiye’nin NATO’dan ya da CENTO’dan ayrılıp ayrılmayacağını soruyor. Ecevit çok net yanıt veriyor: “Hayır, böyle bir niyetimiz yok”.

Haberin Devamı

İkinci soru Amerikan üslerinin ne olacağı yönünde. Ecevit, önce “Biz üs değil tesis diyoruz” diye düzeltiyor. Peşi sıra da mevcut durumu anlatıp faaliyetlerinin kalıcı olarak kapalı kalmasının söz konusu olmadığını vurgulayarak kapıyı pazarlıklara açık bırakıyor.

Soruları hep “Türkiye NATO’dan uzaklaşıp komünist bloka mı yaklaşıyor” sorusu etrafında dolaşan BBC yorumcusu bir de Türkiye’nin “yeni savunma konsepti”ni soruyor. Ecevit uzun uzun yanıtlarken şu can alıcı ifadeleri kullanıyor:

“Müttefikimiz olmayan komşularımızın bize yaklaşımı son yıllarda olumlu bir şekilde değişti. Bölgedeki tek NATO müttefikimizin yaklaşımı ise olumsuz anlamda değişti. Bunu hesaba katmamız gerekiyor. Türkiye müttefikleri tarafından yalnız bırakıldı. Bütün bunların dikkate alınması gerekiyor.

Yeni savunma konsepti Türkiye’nin kendine yeter hale gelmesini hedefliyor.

Askeri ihtiyaçlarımız hakkında tek kaynağa bağlı olma durumundan uzaklaşmak istiyoruz.

Sadakat eksikliği NATO müttefiklerimizden geliyor. ABD’nin negatif yaklaşımı sürerse kendimizi değişen gerçekliklere ve durumlara uyarlamak zorundayız. Denizaşırı bir ülkenin kongresinin insafına bağlı halde durmasına gücümüz yetmez. Başımızın çaresine bakmak zorundayız.

Haberin Devamı

Bunun da bazı sonuçları olacak.”

40 YIL ÖNCE, 40 YIL SONRA

Görüyorsunuz ya aradan tam 40 yıl geçmiş ama ABD ile Türkiye arasındaki bir kriz hâlâ aynı cümlelerle konuşuluyor. Ecevit’in 40 yıl önceki cümleleri sanki bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkmış gibi tazeliğini koruyor.

Bu arada İngiliz gazeteci, Ecevit’i en can alıcı noktadan vuruyor:

“Ekonomik sorunlarınız var, onlarla nasıl baş edeceksiniz?”

4 ay önce hükümeti kurduğunda büyük bir ekonomik enkaz devralmış olan Ecevit’in akıcı İngilizcesi teklemeye başlıyor. Yüzündeki mimikler ve o ünlü tiki görünmeye başlıyor. Sesi tedirgin bir hal alıyor. Bir ara elini alnına götürüyor. Aldıkları tedbirleri, IMF’nin Türkiye’ye yönelik olumlu tavrını anlatıyor ama biraz önceki kararlılığı yok oluyor.

Haberin Devamı

ABD’NİN TUTUMU VE HEDEFİ NE?

Dış politika aynı zamanda bir güç ve kozlar savaşıdır.

Hangi sorun için hangi kozun kullanılacağı, ne için neyin feda edileceği iyi hesaplanmalıdır.

Ecevit’in ABD’ye kafa tuttuğu o dönemde Türkiye’nin NATO üyeliği ve Türkiye’deki ABD üsleri çok büyük kozlardı. Haritada pergelin sivri ucunu İncirlik’in üstüne koyup 1000 km’lik bir çember çizerlerdi ve dünyanın bütün sorunlu bölgeleri o çemberin içinde kalırdı.

Artık durum değişti. Irak işgali ve Suriye iç savaşından sonra bölgeye yerleşen ABD, NATO ve üsler konusunda “Keyfiniz bilir” havasında. Bölgede yeni müttefikleri var. Bu yüzden de pazarlığın alt sınırını “Tek ilerleme Brunson’ın evine dönmesidir” olarak tutuyor ve bu koşullarda diplomasinin çare üretemeyeceğini çok iyi biliyor.

Haberin Devamı

Belli ki ekonominin üzerine oynayarak, Türkiye kamuoyunda “Kıbrıs için tamam ama bir papaz için bu bedeli ödemek zorunda mıyız” algısı yaratmaya çalışıyor.

Sonuç alabilir mi?

Bekleyip görmek gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları