Kıskandığım tek şey kentleşme

Avrupa’ya, dünyanın herhangi bir yerine gittiğimde kıskandığım tek şey kentleşmedir. Yüzyıllardır Paris korunmuştur; Prag öyle, Roma, Berlin öyle...Gelişme, değişim olmuyor mu, nüfus artmıyor mu?

Haberin Devamı

 


Elbette oluyor...
Ama eskiyi koruyarak yenisi yapılıyor, yeni de eskiye benzetiliyor. Kentlerin siluetlerini bozan hiçbir şeye izin verilmiyor.
Böyle olunca da kentler korunuyor, çarpık yapılaşmaya asla izin verilmiyor.
Türkiye birçok açıdan değişimi yakaladı. Bana göre teknoloji kullanımında çok ilerdeyiz. Sanayimizin çarkları dönüyor. Savunma sanayinde önemli aşamalardan geçiyoruz.
Ben Türkiye’nin geleceğine her zaman inananlardanım.
Ama kentleşmede sınıfta kaldığımızı söylemeliyim.
Kentsel dönüşümü romantik bir kavram gibi algılar olduk.
Bence Türkiye’nin en önemli problemlerinden biridir.
Eskiyi yıkıp yenisi yapmak gibi bir yaklaşımımız var.
Yeniyi yaparken kentlerimizi altyapılarıyla birlikte yenilemeliyiz.
Yapmıyoruz, yapamıyoruz ve gecikiyoruz.
Kastamonu’nun Bozkurt, Bartın ve Sinop’taki yaşananlar gösteriyor ki yanlışlarımız çok...
Bilim insanlarına göre Kastamonu’nun Bozkurt ilçesindeki felakete Ezine Çayı’nın yatağının daraltılması neden oldu. Eski sellerde 400 metre genişliğe yayılan çay, 15 metreye sıkıştırılınca tsunami gibi taştı. Bu ilk değil, son değil...
Türkiye sadece büyükşehirlerinde değil, her yerde bu değişimi hızlandırmalı.
Yoksa hepimiz daha çok üzüleceğiz.

Haberin Devamı

 Kıskandığım tek şey kentleşme

Ben de aynı görüşteyim

Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, “100 yılda bir görülecek yağış bir gecede yağdı” demenin afete gerekçe olamayacağını söylemiş.
Ve eklemiş...
“Dere yatağına ev, fay hattına fabrika, baraj, liman yaparsanız afet riskini yükseltirsiniz. DSİ’nin Türkiye’nin havza bazlı taşkın, tehlike ve risk haritaları hazırlayıp yüksek riskli alanların yapılaşmaya kapatılması, buralardaki yerleşimin taşınması gerekir.”
Katılıyorum.
Ve bunları süratle yapmalıyız.

 

Aşı olmayanlar için çember daralıyor

Amerika’da çok sayıda arkadaşım yaşıyor. Bazıları üniversitelerde öğretim görevlisi, bazıları bankacı, iş insanı ve girişimci...
Hepsiyle temas halindeyim.
Özellikle üniversitelerde görev yapanlarla konuşuyorum. Aşılarını olmayanlar bu yıl derslerine giremeyecekler. Üniversiteleri şimdiden açıklamış ve aşı olmalarını istemiş. İş yerlerinde de benzer bir hazırlık var. 1 Eylül’den itibaren aşı olmayanların işe gelmemeleri istenmiş. Evden çalışmaları için de bir takvim yapılmış. Öyle bir yıllık değil, birkaç aylık bir zaman dilimi tanınmış.
Aşı olmayanların ikna edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zorlamayla değil, ikna yöntemiyle bunun yapılmasını doğru buluyorum.
Ama şunu da istiyorum.
Aşı olmayanlar da olanlara saygı göstersin.
O zaman hayat durmaz; belki kaldığımız yerden devam ederiz.
Çünkü başka çare kalmadı.

 

Haberin Devamı

Ben bile bu yaz gevşediğime göre

Yaz böyle bir şey... Hava sıcak olunca, her yer renkli, canlı olunca insan maske takmak bile istemiyor. Dışarı çıkarken, bilmediğim kapalı ortamlarda mutlaka maske takıyorum. Ama ben bile gevşediğime göre bu yazın sonunu düşünemiyorum. Aşı olup Kovid-19 geçiren arkadaşlarım da var. Zaten aşı olanlar da virüse yakalanabiliyor. Ama iyi haber... Bu arkadaşlarımın hiçbiri ağır bir dönem geçirmedi. Hafif nezle gibi, burun akıntısıyla, biraz dinlenerek, ilaçlarını alarak süreci atlattılar. Zaten söylediğimiz de bu...
Aşı olup yoğun bakıma düşmeden bu beladan kurtulmak mümkün...
Lütfen bilime inanın.
Araştırmaları, makaleleri okuyun.
Ve ikna olarak aşı olun.

 

Haberin Devamı

Tebrikler Ataç İmamoğlu

İsmet Berkan’ın Tekno Gündem’inde okudum Prof. Dr. Ataç İmamoğlu’nun başarısını. İmamoğlu fizikçi, Zürih’te Einstein’ı da mezun etmiş olan ETH’de 2002 yılından beri çalışıyor. İmamoğlu ve ekibi, yakın zamanda kuantum mekaniğinin en tuhaf teorik uygulamalarından birinin o kadar da teorik olmadığını, gerçekleşebilir olduğunu gösterdi. “Wigner Kristali” adı verilen şey, zamanında Nobel ödüllü fizikçi Eugene Wigner tarafından teorik olarak ortaya atılmış olan, sadece elektronlardan oluşan bir kristal. İsmet Berkan şöyle yazıyor:
“Düne kadar bunun imkansız olduğu düşünülürdü. Çünkü kristal, tanımı gereği istikrarlı bir yapı, elektron ise yine tanımı gereği yerinde duramayan bir şey. Ama aynı anda iki araştırma grubu; biri Harvard’da, diğeri de ETH’de, Wigner Kristali’ni yapmayı başardı. Kristal, tam da Wigner’in öngördüğü gibi elektronların iki boyutlu bir ortamda üçgenler oluşturması şeklinde ortaya çıktı. Bu sonuç,
kuantum bilgisayardan başka pek çok şeye, çok etkili olacak.”
Türkiye’nin o ağır gündeminden uzaklaştığınızda karşımıza çok başka şeyler çıkıyor. Ve Türkler imkan tanındığında harika işler çıkarıyorlar.
Hepimizin isteği bu parlak beyinleri Türkiye’de toplamak, ortak projelerle ve sinerji yaratarak ülkenin kalkınmasını hızlandırmak olmalı.
Tebrikler Ataç İmamoğlu...

Haberin Devamı

Kıskandığım tek şey kentleşme

Yazarın Tüm Yazıları