Cemal Tükel

Maharet binaları yıkıp park yapmakta

19 Haziran 2013

Gezi Parkı protestoları çevreci bir yaklaşımın sosyal bir patlamaya dönüşmesinin örneğini verdi bize. İstanbul’un merkezi olarak kabul edilen Taksim Meydanı’nın uzantısı konumundaki Gezi Parkı’nı bir beton yığınına dönüştürme isteği; çevrecilerin haklı tepkisi ile karşılık görünce 20 gündür yaşadığımız süreç ortaya çıktı. Gezi Parkı, son yıllarda aşırı betonlaşmaya maruz kalan şehirlerin kurtarılma çabası içine girilen ender yerlerinden biriydi. Belki de bu nedenle tepki alışılmışın dışında bir seviyeye ulaştı. İstanbul’da birçok yeşil alan, konut ve işyeri inşaatları uğruna birbiri arkasına feda edilir konuma geldi. Özellikle yüksek rant getiren mahallelerde, insanların yaşaması için şart olan yeşil bitki örtüsünün değeri yok sayılabiliniyor. Boğazın yeşili gün ve gün azalırken, şehirlere yakın ormanlar bile, yaşam alanları olarak şekil değiştirmeye başladı. Kaldı ki dev projelere kurban vereceğimiz bitki örtüsünü tekrar yetiştirme isteğimiz olsa bile; bu süreç onlarca belkide yüzlerce senemizi alacak...

Ağaçları kesip yaratılan araziye konut veya işyeri yapmak çok zor bir uygulama değil. Fakat şehirleşmiş alanlarda binaları yıkarak, yeşil alanlara dönüştürmek neredeyse imkansız... Kaldı ki birçok şehrimizde meydan üretmek adına yapılan uygulamalarda bile betonlaşma ön sırada yer alıyor. Yenilenen yollardaki bitki örtüsü kısıtlı ve dar alanlar içine sıkıştırılıp kalınıyor...

İzmir’in merkezi sayılan Konak Meydanı son düzenleme ile büyük bir parka dönüştürülürken, meydan özelliği de korunmaya çalışıldı. Bu konuda yapılması sık sık gündeme gelen bir öneri de; kıyı şeridinde bulunan kamu binalarının yıkılarak meydanın büyütülmesi yönünde. 

Konak’ta bulunan İzmir Büyükşehir Belediyesi binası ve Merkez Bankası başta olmak üzere, tüm kamu binalarının yeni bir yere taşınması öneriliyor. Bu taşınma ile ortaya çıkacak alanda Konak Meydanı’nın genişlemesi gerçekleşebilir...

Aslında bu taşınma Alsancak Liman arkası veya Bayraklı’da yavaş yavaş yükselen ‘Yeni Kent Merkezi’ yönünde olabilir. Konak’taki binaların kısmen kaydırılması; şehir merkezindeki trafik yoğunluğundan, İzmirlilerin alışkanlıklarına kadar birçok şeyi değiştirecektir. Ayrıca taşınan birimlerin de, hem daha modern, hem daha geniş alanlarda çalışma ortamının da yaratılması adına, geleceğe yapılan bir yatırım olarak görülmelidir.

Bu olumlu yöndeki değişim, şehrimizi daha yaşanabilinir yapma adına İzmir’in ve İzmirli’nin önündeki en büyük mücadelelerden biri olacaktır... Yeşilin betona hemen her alanda teslim olduğu günümüzde; maharet betonu yeşile dönüştürebilmekte yatıyor...


Yazının Devamını Oku

Yepyeni bir Bayraklı’ya doğru

12 Haziran 2013

İzmir, kentsel yenileme projelerinin farklı boyutlarda uygulandığı bir şehir olmak üzere kolları sıvadı. Kadifekale’de yapılan çalışmaların ardından; İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Bayraklı Belediyesi’nin ortaklaşa hazırladıkları ‘Bayraklı Kentsel Yenilem Projesi’ geçtiğimiz hafta içinde tanıtıldı... Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karadağ’ın yaptığı sunumlarla tanıtılan dev proje dört mahalleyi kapsarken, yaklaşık 60 hektarlık alanda yerinde dönüşüm yapılacak. Değişimin en önemli özelliği, yaşanacak bir kent görüntüsü içinde yenileme çalışmalarının yapılması. Geniş yeşil kuşaklardan oluşan mahallelerde, çağdaş yaşam standartlarının gerektirdiği tüm birimlerin bulunacağı bir yapılaşma ortaya çıkacak. Tepelerdeki konutlar, yeşil kuşaklar sayesinde deniz kenarına bağlanacak... Yoğunluğun azaltıldığı ve yeşil alanların dört misli artırıldığı bu proje; artan konut alanı kullanımına rağmen bölgeye çok daha ferah bir görüntü kazandıracak nitelikte. Özellikle yeşilin öne
çıkması son dönemlerde şehirlerimizde artan betonlaşmaya karşı önemli bir değişimin de habercisi.

Büyükşehir Belediyesi eski başkanlarımızdan Burhan Özfatura’nın başlattığı “Mavi Körfez, Yeşil İzmir” sloganının adeta bir tamamlayıcısı.

Bu değişimde en önemli kriter hakkaniyet çerçevesi içerisinde hareket ediliyor olabilmesi. Çünkü zamanında, bir göz oda konsepti ile gecekondulaşma sonucunda ortaya çıkan çarpık kentleşme; yerini çağdaş yaşam ünitelerine bırakacak.

Fakat bu değişim sonucunda, burada yaşayan vatandaşlar edinilmiş haklarını da kaybetmek istemiyor. Kaldı ki bu proje İzmir’de yapılacak olan ilk ‘yerinde dönüşüm’ uygulamalarından biri olması sebebiyle; diğer projelere örnek olma bakımından da büyük önem taşıyor. Burada yapılacak hatalar veya doğru uygulamalar daha sonra ortaya konulacak projelerin başarısını veya başarısızlığını da getirecektir.

Güven unsurunun en önemli konu olarak ortaya çıktığı bu proje, yepyeni ve çağdaş İzmir’in de temelini atarken; kentin etrafında oluşan biçimsiz görüntünün de ortadan kalkmasını sağlayacaktır.

Bayraklı-Bornova arasındaki ‘Yeni Şehir Merkezi’nde inşaa edilmekte olan yüksek yapılar ile bütünleşmesi halinde; bu proje kente değer katacak ve cazibesini kat ve kat artıracak bir girişim olacaktır...

Yazının Devamını Oku

Bildiğini anlamamazlığa gelmek

5 Haziran 2013

Taksim’de kışla yapılacak denildiği zaman aylar önce yazmıştım: “Kıymayın Taksim Gezi Parkı’na, İstanbul’un en kalabalık yerinde vaha gibi uzanan harika bir park” diye. İtirazlar birikti, ama gözünü hırs bürümüş yöneticiler ne duydu, ne gördü, ne de dinledi... Toplumun büyük çoğunluğu geçim derdine düştüğü için sesini hiçbir şeye yükseltmemesi; iktidara da, yerel yöneticilerine de sonsuz bir özgüven veriyordu. “Biz yaptık oldu” anlayışı her konuda öne çıktı...
Küçük bir grubun başlattığı pasif direnişi; ‘bir sabaha karşı yapılacak baskınla yok ederiz’ düşüncesi içinde saldırdı kolluk kuvvetleri protestoculara. 200 bilemedin 300 kişiyi pasifize etmek çok zor olmayacaktı. Fakat gün olur hesap döner misali; 200 gitti 2 bin geldi. 2 binin üstüne yürüdüler, 20 bin geldi. 20 bini kovaladılar 200 bin geldi, derken 2 milyon oldu, şehirlere yayıldı, 20 milyon oldu. Tepki Taksim Gezi Parkı’nı aştı, Türkiye’ye hatta dünyaya yayıldı. Tüm engellemelere rağmen bilgi ve haber akışını önleyememenin acizliği yaşandı... Çünkü yeni nesillerin iletişimi de, tepkisi de, paylaşımı da, birleşmesi de farklı boyutlarda oluştu. İktidar bunu göremedi, anlayamadı, birazda gördüğünü anlamamazlığa geldi.
Tepkisiz denilen, apolitik denilen, sadece bireysel düşünüyor denilen gençlik; tüm söylenenlerin aksine tepkisini ortaya koydu, politikasını gösterdi ve bireysel düşünce içinde temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına karşı nasıl birleşilebileceğini ispatladı.
Bugünden sonra tüm kesimlerin yöneticileri için çok farklı bir sorumluluk rüzgarı esecek. Çünkü Türk Gençliği artık hesap soracak ve tepkisini daha farklı göstermenin her zaman bir yolunu bulacak. 1980’den sonra yaratılmaya çalışılan, 30 yıllık gençlerin pasifize edilme devrinin sonuna gelindiği görülüyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... Anlamamazlığa gelerek de sorunlar çözülmeyecek...

Protesto etmek şehri yıkmak, yağmalamak olmamalı...

İzmir, Türkiye’nin birçok şehrinde olduğu gibi protesto gösterilerine tüm yüreği ile katılan bir şehir. Sokaklara dökülen halk, gençlik ile birlikte büyük bir dayanışma içinde; yapılan haksızlıklara, oldu bittilere ve kısıtlanmaya çalışılan temel hak ve özgürlüklere karşı çıkıyor. Fakat maalesef bu başkaldırı gece saatlerinde yerini vandalizme bırakıyor. İzmir’in her köşesinde, ama özellikle Alsancak’da sergilenen şiddet; kesinlikle şehrin ortaya koymaya çalıştığı protestoyla uyuşmuyor. Dükkanlar saldırıya uğruyor, camları kırılıyor, hatta bazıları yağmalanıyor. Birçok banka şubesi ve işyeri camlarının kırılmasından dolayı demir levhalarla kapatıldı. Birçok esnaf işyerini açamaya korkuyor veya erkenden kapatarak ticari faaliyetini durduruyor. Yıkılan ve yakılan trafik lambaları, sökülen kaldırımlar ve oluşturulan barikatlar İzmir’i adeta savaş alanına çevirdi. Yapılan protestoları görmemek, halkın tepkisini anlamamak isteyenlerin; ekmeğine yağ sürercesine gelişiyor olaylar.
İster provakatör diye nitelendirelim, ister marjinal diyelim, isterseniz o veya bu grubun adamı, hatta ajanı diyelim; bu kişileri durdurabilecek tek güç yine hak ve özgürlükleri için protesto yapanlardır. Bu gurupları veya kişileri ortaya çıkararak, izole edilmesini sağlamak; yaratmaya çalıştıkları terörü engelleme konusunda yapılabilecek en etkin müdahale olacaktır. Bu polisin değil, haklı talepleri için barışçıl protesto eylemlerini ortaya koyanların yapması gereken bir temizliktir.

Yazının Devamını Oku

Yatırım yapılabilir ülkenin yatırımı ürkütebilecek kararı

28 Mayıs 2013

Uluslararası kredi derecelendirme kurumları, birbiri ardına Türkiye’nin kredi notunu yavaş yavaş da olsa yükselterek; yatırım yapılabilir seviyesine çıkardılar. Aynı günlerde gündeme damgasını vuran başka bir gelişme de, alkol satışına getirilen kısmi yasak ve yeni düzenlemeler oldu.

Bu yasak aslında sadece alkollü içecek sektörünü ilgilendirmiyor. Turizmden baskı ve ambalaja, perakendeden reklam sektörüne kadar birçok farklı kesimleri ve ekonominin önemli gelir kaynaklarını da ilgilendiriyor.
Belirli saatlerde perakende alkol satışını yasaklayan yeni yasaya göre; alkollü içeçek üreticileri tanıtım konusunda hiçbir alanda markalarını kullanamayacak. Bugün alkollü içecek üreticilerinin promosyon ve sponsorlukları, ülkenin hemen her köşesindeki restoranlardan barlara, kafelerden gece kulüplerine kadar yiyecek ve içecek sektöründeki tüm içki satılan yerlerin önemli gelir kaynağını oluşturuyor. Birçok perakende satış noktasındaki markalı buzdolapları bile soğutma sanayi
için önemli bir kalem.

Aynı şekilde firma amblemi taşıyan promosyon ve tanıtım materyallerinin üretimi de hatırı sayılır bir sektör. Kaldı ki ışıklı pano, işyeri tanıtım ve gündelik kullanımda tüketilen masa altlığı, bardak gibi ürünler işyerleri için görülmeyen gider kaynağı.

Yazının Devamını Oku

''Fairplay''

15 Mayıs 2013

 Spor müsabakalarının en önemli kavramı “Fairplay”. Fairplay, Türkçe kelime anlamı itibariyle “Adil Oyun” karşılığına geliyor. Fakat kavram itibariyle adaletin çok üstünde bir felsefeyi içeren bu iki kelime bugün dünyada tüm spor alanlarında en çok önem verilen kavram. Olimpiyatlar fairplayin önemini anlatan konuşmalarla açılıyor, dünya spor teşkilatları fairplayi her zaman en öne çıkarıyor. UEFA ve FİFA gibi futbol organizasyonları parmağı göze sokarcasına fairplay kavramını ortaya koyuyor. Maalesef Türk Spor’u fairplayden nasibini bir türlü alamıyor.

Sporculara sormak gerekir bir karşılaşmaya çıkarken ellerinden tutup yürüdükleri çocukların orada olma sebebini acaba biliyorlar mı?.. Bunun çocukları sevindirmek için mi yapıldığını zannediyorlar... Eğer biliyorlar ise; neden maçlar boyunca birbirleri ile olan ikili ilişkilerinde düşmanca tavırlar sergileyerek birbirlerinin yakasına yapışıyorlar. Seyircilere kötü örnek olmak için harcanan bu kadar çaba niye?.. Bu karşılaşmaları yöneten hakemler acaba orada bulunuş sebeplerinin sadece cezai hareketleri tesbit edip; skoru belirleyici hareketlere karar vermek mi olduğunu zannediyorlar... Fairplay kavramının uygulamalarını neden sahaya yeterince yansıtmada aciz kalıyorlar..

Bunun sonunda sporcular arasında hiçbir şekilde olmaması gereken düşmanlık; önce sahadaki seyircilere, oradan da tüm taraftara kadar yayılıyor. Restoranlarda, evlerde ve daha birçok yerde spor kaynaklı kavgalar çıkıyor. Kulüp binaları basılıyor, yakılıp yıkılıyor. İnsanlar hiç tanımadığı, kimliğini bile bilmediği kişiler ile kavga ederek, işi yaşamı sonlandırmaya kadar götürebiliyor. Pisi pisine hayatlar kaybediliyor, canlar yanıyor...

Spor terörünü önlemenin yolu izleyiciyi eğitmekten geçiyor. Cezai yaptırımlar da oransal olarak katkı sağlayacaktır, fakat unutmamalıyız ki “Fairplay Felsefesi” bu eğitimin temelinde yer almalı ve tüm sporsever tarafından ön şart olarak kabul görmelidir.

Spor muhakkak çok büyük bir endüstri. Büyük kitleleri peşinden sürüklüyor. Başarı, kazanma tüm taraflar tarafından arzu edilen ve istenilen bir sonuç. Her ne kadar amatörce başlasa da hemen hemen tüm branşlarda dünyada spor alanlarında trilyonlar dönüyor. Fakat bu taraftarlık, bu ticaret hiçbir zaman insan kanı üzerinden yapılacak kadar değerli olmamalı...

***


Yazının Devamını Oku

Valilerin değişimi ve EXPO 2020 adaylığımıza etkisi

8 Mayıs 2013

 

EXPO 2020 adaylığı İzmir’in önündeki en büyük projelerden biri. Bilindiği üzere bu projenin takım kaptanı İzmir Valisi Cahit Kıraç. Vali Kıraç geçtiğimiz hafta içinde Bakanlar Kurulu tarafından Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulan Valiler Kararnamesi ile Diyarbakır Valiliği’ne atanacak. Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak ise yeni İzmir Valisi oluyor.

Bu değişim ile ilgili akıllarda birçok soru işareti oluşurken, en önemli zorlanma EXPO konusunda olacak gibi görülüyor.

Kıraç aynı zamanda EXPO Yönlendirme Kurulu Başkanı. Bu görevle Cahit Kıraç onlarca ülkeyi ziyaret etti, birçok delege ile bire bir temaslarda bulundu ve adaylığımızın desteklenmesi konusunda çok önemli adımlar attı. Sözler aldı, devlet adına sözler verdi. Şimdi bu atama ile takım kaptanlığı yeni valimize devredilecek.

Yeni bir kişinin çok kısa zamanda konuya ve buradaki dinamiklere hakim olması zor gibi görülüyor. Belki kendisi ile birlikte çalışan bir ekip var, ama takım kaptanı bu tür konularda her zaman çok önemli.

Adaylığımız konusunda karar gününe altı ay gibi kısa bir süre kala böyle bir değişime gidilmesi düşündürücü. İlk etapta Haziran ortasında Paris’te EXPO sunumu var. Yeni Valimiz ayağının tozu ile bu toplantıda İzmir’i temsil edecek. Zaten EXPO’nun yapılması planlanan İnciraltı konusundaki belirsizlikler sürece yeterince zarar verirken; rakiplerimizin eline böyle bir koz verilmesi, ‘Acaba iktidarda 2020 EXPO’sunu İzmir’in kazanmasını istemeyenler mi var’ sorusunu istemeden de olsa insanın aklına getiriyor...

Başka bir bakış açısıyla, İstanbul 2020 Olimpiyat adaylığı için çeşme ardına kadar açılırken; aynı zamanda kendi kendimizin rakibi konumuna da düşmüyor muyuz?


Yazının Devamını Oku

Ortak akıl “MARİNA” yapılmasında birleşmeli

1 Mayıs 2013

 

GEÇTİĞİMİZ hafta İzmir Ticaret Odası (İTO) eski limanın bulunduğu mendireğin üst kullanımı ile ilgili projelerini paylaştı. Mendirek içinde çeşitli aktiviteler için yeni bir yapılaşmaya gidileceğini duyurdu. Aslında mendirek içinde yapılaşmaya müsait tek alan eski tuz depolarının bulunduğu yaklaşık 3 bin metrekare civarındaki adacık. Burası da birinci derece SİT kapsamında. Diğer bir deyişle eski tuz depolarının bulunduğu alan için ne tür bir yapılaşmaya, ne kadar izin verilir onu zaman gösterecek. Onun dışında 1048 metrelik ince uzun bir mendirek var. Tapuda 836 metrekare olarak tescil edilmiş. Ama geneli ince uzun bir duvar...

İTO’nun ortaya koyduğu projede yapılması planlanan gösteri havuzu ve akvaryum mendirek içindeki yat trafiğini etkilemeden nasıl yer alacak bu da bilinmiyor. Kaldı ki çevreci örgütler esaretteki memeli balıklar ile yapılan gösterileri tüm dünyada sonlandırmak için ciddi bir kampanya başlatmış durumda... Dünyada böyle bir gelişme yaşanırken gösteri havuzu yapma fikri tartışılır. Akvaryum ise bambaşka bir dünya... Üzerinde bir yazı yazılır.
Başta Ulaştırma Bakanlığı ve Büyükşehir Belediyesi olmak üzere tüm kesimlerin hem fikir olduğu ortak nokta; mendirek içine bir marina yapılması. Yıllardır yat turizminden yeterince pay alamayan İzmir için düşünülen; birkaç marinadan oluşan bir zincir ile yatçıları konaklamak ve kışlamak için körfeze çekebilmek.

Bilindiği üzere mendireğin önemli bir kısmını halen Konak Pier olarak bilinen bölüm oluşturuyor. Limanın, Alsancak’a taşınmasının ardından atıl kalan gümrük depoları; önceleri balık hali, daha sonra otopark olarak kullanıldı. 1997 yılında İZMER A.Ş.’nin hayata geçirdiği restorasyon projesi ile yıkılmaya terk edilmiş olan yer, bir alışveriş merkezi olarak tekrar canlandı. Proje mendirek içinde yapılması planlanan yaklaşık 500 yatlık bir marinayı da içeriyordu. İZMER şimdiye kadar marina için lazım olan altyapı çalışmalarının bir çoğunu gerçekleştirdi. Marina için gerekli yüksek voltaj elektrik kablolarının döşenmesi, güç jenaratörleri ve su tedariki için gerekli boru hattı tamamlandı. Ruhsat konusunda da yıllardır yaptığı çalışmalar ile gerekli izinlerin çoğu alındı. Sıra marinanın yapımına gelince talipler ve engeller mevcut noktaya gelinmesine kadar işi götürdü... İzmir’in kalbinde dünyaya açılmayı bekleyen bu nokta; aslında çeşitli bakanlıklardan, Büyükşehir Belediyesi’ne, Ticaret Odası’ndan Esnaf Odaları’na kadar her kesimi ilgilendiriyor. Ortak akılda birleşmek ve tüm kesimlerin güçbirliği ile bu projeyi doğru ve işlevsel biçimde hayata geçirmek kaybedilen zamanı telafi açısından önemli. Yoksa ben burasını yapacağım, sen şurasını yapacaksın derken bu güzelim yer çarçur olup gidecek.

EGEM35 Sosyal Perakendecilik projesi

Yazının Devamını Oku

Restore etmek, tamamen yıkıp baştan yapmak mı?

24 Nisan 2013

İZMİR’de az miktarda kaldığına şahit olduğumuz tarihi binaların restorasyonu için ciddi bir çaba harcanıyor. Bu restorasyonlar sırasında ortaya bir hayli değişik uygulamalar da çıkıyor. Bazen bu uygulamalar için; “Acaba bu bir restorasyon mu? Yoksa yeniden inşaat mı?” diye sormadan geçemediğimiz durumlarla karşılaşıyoruz..

Mimarlar Odası yaklaşık bir sene önce, Alsancak Punto’daki eski Tekel Depoları’nı restore etmek üzere kolları sıvadı. Hem de ne sıvama.. Önce binayı çelik bir iskele içine aldı. Sadece dört duvar kalmak üzere içini tamamen yıktı. Daha sonra da yıkılan yere yarı çelik, yarı beton yepyeni bir bina oturtarak inşaat yapmaya başladı. Binanın orijinali ile ilgili hiçbir iz kalmadı diyebiliriz. Çatısı dahil ara katları ile tamamen yıkılan bina şimdi yeniden yapılıyor. Bittiği zaman dış görünüş olarak belki de orijinalinin benzeri olacak; fakat iç bölünmeleri, mimari özellikleri ile tamamen apayrı bir görünüme kavuşacak.

Eğer tarihi binaların restorasyonu ile ortaya konulan böyle bir çalışma ise söyleyeceğimiz hiçbir sözümüz yok... Ama restore ediliyor adı altında yepyeni bir inşaat yapılıyorsa o zaman neden özel sektörün veya şahısların benzeri uygulamaları bugüne kadar engellendi diye sorgulayabiliriz... Sadece cepheleri korunarak metruk veya yıkılmak üzere olan birçok ev şimdiye kadar yıkılıp yok olmaktan kurtulmuş olurdu.

Tarihi evlerin restorasyonu ile kent yenileme projelerinin birleştirilmesi; eski evleri kurtarmada yararlı olabilir. Özellikle Güzelyalı Mithatpaşa Caddesi için bu tür bir koruma ve kent yenileme planının yapılması buradaki yıkılmak üzere olan birçok evin şehre tekrar kazandırılmasını sağlayacaktır.

Golf turizminde İzmir çok gerilerde kaldı

Yazının Devamını Oku