Buse Özel
Buse Özel
Buse Özel

İstanbul'da dar hayatlar

"Hayır özgür değilsin patron. Senin bağlı bulunduğun ip diğer insanlarınkinden biraz daha uzun hepsi bu" diyordu Kazancakis, Zorba'da.

Haberin Devamı

İstanbul'da yaşayanların durumu tam da bu değil mi. En yakın pastaneden aldığı poğaça ve çayla kahvaltısını eden, akşam koşturmacayla, birbirini ezerek bindiği otobüste eve gidip azıcık dinlenmeye çalışan insanlar topluluğu. Ve en kötüsü hepimiz kendimizi özgür zannediyoruz. Öyle ya hayatını geçindirebilen, ayakları üzerinde durabilen insanlarız ne de olsa. Halbuki hayatı vergi, ev kirası ya da kredisi, fatura ödemekle kıstırılmış bir topluluk olduğumuzu, bizi neyin bu hale getirdiğini düşünecek vaktimiz bile yok.

Sabah kahvaltısında pazar günü dışında bir araya gelemeyen milyonlarca aile, her gün aynı işi yapan insanlar, gittikçe zalimleşen ve güvensizleşen şehir...

Haberin Devamı

Sokakta oynayan çocuklar yok, birbirinin derdini gerçekten dinleyen dostlar da, zaten kendi derdini düşünecek kadar vakti de yok insanların. "Yok artık o kadarı da olmaz herhalde" dediğimiz her şey oluyor. Bankta oturan kadın otobüsün altında kalıyor, akşam eve sağ salim dönebilmek bir mucize haline geliyor, kafelerde sohbet etmek için değil hızlıca 'tıkınmak' için oturuyoruz.

UYKUSUZLUK VE UZUN UZUN TERAPİLER

Kısacası kendimizi ne dinlemeye ne de dinlendirmeye vaktimiz var.

Geçtiğimiz günlerde bir haber vardı. Türk Uyku Tıbbı Derneği (TUTD) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Aksu şöyle söylüyordu, "Kapitalizm bize az uyu çok çalış diyor."

"Trafikte geçirilen sürenin uzaması, şehir hayatı, yapılacak işlerin çoğalması uyku süresini kısaltıyor. Erken yatılmadığı zaman uyku alınamıyor. Bu kapitalizmin getirdiği ciddi bir sıkıntı çünkü bu dünya bize daha az uyumamızı, daha çok çalışmamızı söylüyor."

Modern zaman kölesi olmayı tercih eden İstanbul insanı gittikçe zalimleşiyor. Bu zalimlik aslında kendisini de vuruyor. Sağlık Bakanlığı'nın Türkiye ruh sağlığı araştırmasına göre kadınların yüzde 12'si, erkeklerin ise yüzde 6'sı depresyonla mücadele ediyor. Kadınlarda bu oranın yüksek olmasının nedeni ise kuşkusuz sosyal eşitsizlik.

Haberin Devamı

Sonra gelsin uzun uzun terapiler ve her ay ödenecek masraflara eklenen bir yenisi.

İSTANBUL VE İZMİR

Psikolog Deniz Bolsoy Erdem, büyük şehrin ama özellikle de İstanbul'un durumunu şöyle anlatıyor, "İnsanlar daha yalnız özellikle de şehir yaşantısında. Çünkü büyük kentte yaşayanların kişilik yapısı işkolik, bir takım imkanlara kaynaklara erişimi çok önemli olan insanlardır. Büyük kentli insan profili diye bir şey var. İstanbul ve İzmir'i kıyaslayalım. İstanbul ve İzmir ikisi de büyük kent olmasına rağmen biri koskoca metropol diğeri orta ölçekli. İzmir'de insanlar işe giderken koşar adım yürümez, kafelerde iş halletmek için buluşmaz birbirlerini dinlemek için buluşurlar, molalar alırlar. Keyif yapmak lüks değil temel ihtiyaçtır."

Haberin Devamı

Bir haftacık tatil yapabilmek için 51 hafta çalışıp, pahalı tatilinin taksitini ödemek, sıkıştırılmış zamanda eğlenceyi, dinlenceyi yaşamaya çalışmak, gittiği yerlerde dosta düşmana "check-in" yapmak aslında son derece sanal "şehirli" hayatımızın ve "beyaz yakalı" yalnızlığımızın bir parçası. Bir de sürekli gitmek isteyip de bu şehirden kaçamayan topluluk var. Çünkü gerçekten bu hız herkesin başını döndürüyor... Bugün her şeye rağmen şunları yapabilirsiniz diyebileceğim bir çözüm önerim yok aslında. Çünkü ben de henüz bulamadım... Ama belki birkaç dakika ayırıp baştan sona halimizi anlatan bir şiiri okuyabilirsiniz.

Sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

Behçet Necatigil