Zamanda yolculuk yapa yapa çıktık Kaz Dağları’na

BABAM direksiyonda annem yanında, bizim de arabanın arka koltuğunda oturduğumuz yıllarda “Dire Straits” dinleye dinleye giderdik bu yollarda.

Haberin Devamı

 

Şimdi mesela durduk yerde onlardan “Brothers in arms” çalsan bana, Kraliçe Elizabeth gelse takmam, herkesi yüz üstü bırakıp, derhal ışınlanırım o yıllara. Dışım bu yaşta kalsa da ruhum hemen sıvışıp gider o yaşlara. Bak, işte tek bir şarkıyla gençliğinin bütün düşünceleri, duyguları az önce fırından çıkmış gibi sıcacık.
Yine bir hafta sonuymuş biz Akçay’a ya da Çeşme’ye gidiyormuşuz. Arabada kah gülüp, kah birbirimizi yiyormuşuz. Orada mı mola versek şurada mı denize girsek? Kalbimin bir tarafı üniversitede nereyi kazanacağım endişesinde, öteki kısmı zamanın ruhu gereği saçlarını kat kat kestirmiş, vatkalı tişörtle Levis 501 giymiş, kelebekler gibi havai havai gezmekte.
Biz Kaz Dağları yolundayken kuzenim ve yaşıtım Banu, bize damardan çaldıkça bu eski Tanita Tikaram’ları, Sting’leri ve Joan Baez’ları bütün gençliğimiz yıl yıl, saat saat ve sırıta sırıta beynimizde fener alayı gibi geçit yaptı.
Derken Mehmetalan Köyü’ne vardık...
Dere kıyısında bir yer bulup, tek bir telefonla ailemizden en az 40 kişiyi yanımıza çağırdık. Tesadüfen bulduğumuz yerin adı Onurcan’dı. Ve yüzlerce yıllık yemyeşil ağaçların altında tahta masaları vardı. Bizim gibi kalabalık bir aileyi görünce birazcık sistemleri hata verdi ama, haklıydılar. Çoluk çocuk böyle kalabalık bir masadan sipariş almak hiç de kolay değil tabii canımın içi. Bizim aileyle karşılaştığın an öyle bir aydınlanma andır ki, ya derhal restoran işletmeciliğini veya garsonluğu ilelebet bırakırsın ya da bu konuda ordinaryus profesör olursun.
Açık havada yenen yemeklerin tadı bir başkaydı. Üzerine bir de dereye girip o buz gibi sularda yüzdüysen eğer, daha ne istersin bu güzelim memleketten? Ama dönüş yolunda çerler ve çöpler çıktıkça karşımıza yine kahrolduk. Arabalardan çöplerini fırlatla fırlata gidenlerin plakalarını şikayet edecek bir merci bulmak üzere not aldık.
Sonra çocuklarımız Ayşe, Aksel ve Cem bize darbe yapıp arabadaki müziklerin kontrolünü ele geçirdiler. XXXTENTACION’dan Revenge ya da Ezhel dinlerken biz, “Bırak Bilge” dedim kendi kendime. “30 yıl sonra bu şarkıları dinlediklerinde bu güne dönmek üzere anılar biriktiriyorlar kendilerine.”
Bu kez ben direksiyonda. Çocuklar arkada. Hayat ne tuhaf. Zaman, pudra şekeri gibi. Üflersin, “Puffff!” İşte her şey uçtu gitti. Allahtan şarkılar var. Onlar, bize bizi hatırlatan zaman tünelleri.

Yazarın Tüm Yazıları