Aktörler berbat insanlardır!

Oxford’a bursla girebilecek kadar zeki, aynı zamanda hem beyazperde hem de gerçek hayatında son derece eğlenceli biri o... Şimdilerde BBC One için çektiği “A Very English Scandal” dizisiyle adından söz ettiren Hugh Grant, Los Angeles’ta Barbaros Tapan’la bir araya geldi. Ünlü İngiliz oyuncu, röportajda son projesi ve özel hayatıyla ilgili samimi açıklamalarda bulundu.

Haberin Devamı

◊ İngiliz oyuncu ve yazar Julie Walters, tüm aktörlerin sinsi ve kötü insanlar olduğunu söylüyor, siz ne dersiniz?

- Evet, ne kadar da doğru söylemiş. Berbat insanlarız (gülüyor). Aktörler hakkında söyleyebileceğim tek bir pozitif şey bile yok. Bizde engellenemeyen oldukça yalın kendine karşı hayranlık duygusu var çünkü...

◊ Önümüzdeki aylarda mini diziniz “A Very English Scandal” yayınlanmaya başlayacak. Yeni jenerasyona İngiltere’nin en büyük politik skandallarından birini anlatacaksınız. O yapımla ilgili neler söylemek istersiniz?

- Çok şık ve zarif bir iş oldu. John Preston’ın aynı adlı kitabından televizyona uyarlandı. Kitap, skandalı hem doğru anlatıyor hem de olayın içindeki kara komediyi o kadar güzel gösteriyor ki... Zaten o yüzden uzun süre en çok satanlar listesinde kaldı.

Haberin Devamı

◊ Skandal, bir Avam Kamarası üyesine karşı yapılan en ciddi suçlamayla ilgili. Detayları paylaşmak ister misiniz?

- Jeremy Thorpe hikayesini bilenler vardır eminim... Thorpe 60 ve 70’li yılların İngiltere’de öne çıkan liderlerinden biriydi. Ülkenin üç büyük partisinden biri olan Liberal Parti’nin başkanıydı. Çok iyi eğitim almış, iyi giyinen, karizmatik, hazır cevap, espri kabiliyeti yüksek, gizli homoseksüel bir politikacıydı. O yıllarda gay olmak suç olduğundan bunu gizli tutmak zorundaydı. Dizi, genç ve yakışıklı bir adamla yaşadığı gizli gönül ilişkisinden sonra Thorpe’un hayatındaki değişimleri anlatıyor.

Aktörler berbat insanlardır

ACEMİ KATİL GİZLİ SEVGİLİ YERİNE KÖPEĞİNİ VURDU

◊ Nasıl yani?

- İlk yılında son derece romantik bir ilişkiydi yaşadıkları... Thorpe zaman geçtikçe sevgilisinin tutarsız bir yapısı olduğunu fark etmeye başladı. Kariyerinin zarar görmemesi için de ondan uzaklaştı. Fakat bu eski sevgili 16 yıl boyunca Thorpe’un yakasından düşmedi, rahatsız etmeyi sürdürdü. Thorpe, herkese Liberal Parti’nin başkanı ile homoseksüel ilişki yaşadığını anlatan ve başına bela olan bu adamdan kurtulmanın tek yolunun onu öldürtmek olduğuna karar verdi.

◊ Sonra?

Haberin Devamı

- Beceriksiz, amatör bir kiralık katil tuttu. Adamın çok eski bir silahı vardı. Silah tutukluk yapınca beceriksiz katil, adam yerine yanlışlıkla köpeğini vurdu! Anlayacağınız cinayet planı bir felaketle sonuçlandı. Skandal yayılmaya başladı ve o zamanlar yüzyılın skandalı olarak nitelendirilen dava böylece başlamış oldu.

◊ Nasıl sonuçlandı o dava?

- Sonunda Thorpe tüm delillere rağmen suçlu bulunmadı. Dava sırasındaki detayları vermeyeceğim, dizide izlesin artık okuyucular (gülüyor). Bu kadar açıklama yeter sanırım...

SEVİŞME SAHNELERİNİ YÖNETMEN YUMUŞATTI

◊ Dava ile ilgili sizin görüşünüz nedir?

- Benim görüşüm bir yana, Thorpe’u bizzat tanıyanların görüşlerini paylaşmak isterim. Çekimlere başlamadan Thorpe’un hayatta kalan çalışma arkadaşlarıyla tek tek buluştum. Bazıları onun sineği bile incitemeyeceğini, dünyanın en kibar insanlarından biri olduğunu, cinayete azmettirmesinin mümkün olmadığını söyledi. Bazıları da içinde fırtınalar kopan, zalim, hırslı ve tuhaf şekilde kendini beğenmiş biri olduğunu iddia etti.

Haberin Devamı

◊ Sevgilinizi Ben Whishaw oynuyor değil mi?

- Evet.

◊ Duyduğuma göre oldukça ateşli sahneleriniz varmış...

- Var. Aslında senaryoda yazılandan biraz daha yumuşak sahneler oldu. Yönetmenimiz bir parça azaltmak istedi.

◊ Zorlandınız mı o sahneleri çekerken?

- Cesaret isteyen sahnelerdi. İşin garip tarafı Ben Whishaw, Paddington’ın da (2014 yapımı animasyon filminin baş karakteri olan ayı) sesiydi. O sahneleri çekerken Paddington ile vahşice seks yapıyormuşum gibi hissettim!

Aktörler berbat insanlardır

SOSYAL MEDYA KULLANAN YILDIZLARI ANLAMIYORUM

◊ Her karakter, oyuncuya bir şeyler katar. Jeremy Thorpe’tan size kalan neydi?

- Thorpe muazzam bir klasik müzik hayranıydı, hatta uzman sayılabilecek donanıma sahipti. Bense normal insanlardan daha az müzik dinleyen biriyim. Hatta ABBA dışında kimseyi dinlemeye tahammülüm bile yok! Ama bu proje için klasik müzik dünyasına dalmam gerekti. Arabamda hatta karavanımda klasik müzik dinlemeye başladım. Klasik müzik hoşuma gitti diyebilirim.

Haberin Devamı

◊ Röportaj başlamadan önce bu proje hakkında “Maalesef televizyon işi” dediniz. Neden?

- Ben sinemanın büyüsünü sevenlerdenim. Ama ne yazık ki son 20 yılda sinema hızla cazibesini kaybetti. Filmlerin çoğunun bilgisayarla yapılıyor olması, sinema salonlarının küçülmesi, prömiyerlerde smokin giyilmemesi ve daha birçok şey beni üzüyor. Hele sosyal medya kullanan film yıldızlarına hiç anlam veremiyorum. Oyuncu gizemli kalmalı, erişilmez olmalı, özel hayatını paylaşmamalı. Bunlar benim fikirlerim tabii, ister kibirli desinler ister saçma ama böyle düşünüyorum.

◊ Uzun zamandır sektördesiniz, teknolojinin ilerlemesiyle gelen değişim sizi nasıl etkiledi?

Haberin Devamı

- Yeşil odaya girip hiçbir şey görmeden oynamak kolay gelmiyor. Bilgisayarda yaratılan karakterlerle oynarken, etrafınızda bir sürü insan dolaşıyor. İşin teknolojik kısmını onlar hallediyor. Özetle bana set olmadan yeşil odada rol yapmak garip geliyor.

TÜM KIRMIZI HALI RÖPORTAJLARIMI KELEPÇELİ VERMEK ZORUNDA KALDIM

Notting Hill” en sevdiğim filmlerinizden. O filmin bir sahnesinde gazeteci numarası yapıyordunuz. Merak ettim, basın mensuplarıyla yaşadığınız ve unutamadığınız bir anınız var mı?

- Olmaz mı, hem de çok fazla... Ama en unutamadığım, Amsterdam’da bir filmin prömiyerinde yaşadığımdır. Oldukça uzun bir halıydı. Biliyorsunuz kırmızı halı boyunca röportaj veriyoruz. Daha kırmızı halıya yeni girmiştim, arkalardan bir kadın çığlık çığlığa “Lütfen lütfen bir soru sormama izin ver” diye bağırmaya başladı. Bir yandan da öne geçmeye çalışıyordu. Ben de içimden “Ne kadar harikayım, karşılamaya bakar mısın?” filan diyorum. Güvenliklere “İzin verin gelsin” dedim. Kadın gelir gelmez ben daha ne olduğunu anlamadan elindeki kelepçeyi bileğime geçirdi. Kelepçenin diğer kısmı da ona takılıydı ve anahtarı yoktu. Amsterdam’da bir radyoda programcıymış, ilgi çekmek için böyle bir yol düşünmüş. Tüm kırmızı halı röportajlarımı o kadın yanımda dikilirken kelepçeli vermek zorunda kaldım. Sonra kelepçeyi kesmek için bir ekip geldi.

Tutuklandı mı peki kadın?

- Umarım. Kelepçeden kurtulur kurtulmaz arkama bile bakmadan uzaklaştım.

Aktörler berbat insanlardır

 SEKSÜEL AÇIDAN SiCiLiM TEMiZ DEĞiL

Gelelim sektörü kasıp kavuran cinsel taciz olaylarına... Bu tür olaylar hep kadınların mı başına geliyor? Siz hiç böyle bir durumla karşılaştınız mı?

- Kariyerimin başında, ilk birkaç işimi fiziksel olarak beni beğendikleri için aldım. Öyle olduğunu düşünüyorum. Ama sadece bizim sektörde değil, başka sektörlerde de oluyor benzer durumlar. Kartlarını iyi oynamak zorundasın. Yanlış anlaşılmasın, bana bir şey yapılmasına asla izin vermedim ama havada öyle bir koku vardı. Beğenilmek cast’a girmemde etkili oldu ama kimse bunun ötesine geçemedi.

Cinsel tacize karşı kadınların başlattığı hareket hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Taciz haberleri en hararetli dönemindeyken, cinsel taciz hakkında ahkam kesmek istemedim, çünkü seksüel açıdan sicili temiz biri değilim. Ama benim de görüşüm kadınların savunduğundan farklı değil. Tecavüz ve cinsel taciz, cezalandırılması gereken ağır suçlar, asla kabul edilemez.

Sicilim kötü diyorsunuz ama sizinki tamamen farklı bir durumdu.

- Elbette faklı ama vaaz vermek de istemedim.

O ÖLÜMCÜL DENEYiMDEN SONRA DUBLÖRLERE GÜVENiMi KAYBETTiM

 “80’li yılların başında bir TV filmi yapıyordum. Konusu 17. yüzyılda geçen bir iş. Uzun süre kılıç eğitimi aldım. Çekimler başladı ve ilk sahnelerden birinde ölümcül bir kaos yaşandı. Defalarca prova yapmış olmamıza rağmen yönetmen ‘kayıt’ dediği anda herkes koreografinin dışına çıktı, kılıçlarını rastgele sallamaya başladı. Öldürücü bir deneyimdi. O filmden sonra dublörlere olan tüm güvenimi kaybettim. ‘Bridget Jones’un Günlüğü’nde dublör istemememin sebeplerinden biri de o deneyimdi. Colin Firth ile iki normal insan gibi kavga etmek istedim.”

 

Yazarın Tüm Yazıları