90’larda kız çocuğu olmak...

Oyuncu Pınar Göktaş kendi ilkgençlik yıllarından başlayarak aşkı, cinselliği keşfedişini, 1990’lar Türkiye’sinde orta halli bir ailenin kızı olarak büyürken geçtiği yolları naif ama olabildiğince açık ve gayet eğlenceli bir dille anlatıyor. ‘Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur’daki hikâyeler, aynı yılları devirmiş kadınlara çok tanıdık gelecek.

Haberin Devamı

Sahnede 30’larında, genç bir kadın. Biraz heyecanlı; heyecanlı olduğunu da seyircisinden gizlemeden giriyor söze. “Biraz swing yapıp rahatlayacağım” diye başlıyor; bize sesleneceği, sahne işlevi gören dar platformun üzerinde birkaç figürle ısınıyor. Pınar Göktaş, kendi hikâyesini anlatmak üzere bu sahnede. En baştan samimi bir atmosfer yaratmak istiyor. Stand up’çıyla anlatıcı-oyuncu arasında gidip gelecek bir saatlik süre boyunca.
‘Öyle Şeyler Yalnızca Filmlerde Olur’, orta halli bir işçi ailesinin çocuğu olarak Samsun’da geçen çocukluk yıllarından konservatuvarı kazanıp İstanbul’a geldiği 20’li yaşlarına uzanan kişisel bir anlatı. Şule Ateş’in yönettiği bu tek kişilik, sade, naif ama olabildiğince açık oyunda Göktaş, romantik aşk arayışı ve cinselliği keşfedişine dair seyirciye tanıdık gelecek, yarı yaşanmış-yarı kurmaca küçük hikâyeler anlatıyor.
90’larda kız çocuğu olmak...
(5 üzerinden 3 yıldız) 
Tarkan şarkılarıyla mükemmel sevgili arayışı
Bir anlamda 90’lar Türkiye’sinde, ortalama bir aileye doğmuş bir kız çocuğunun büyüme hikâyesi bu. Çocukken izlediği ‘Notting Hill’ filminin peşinde ‘kendi Hugh Grant’ini’ aramasıyla başlayan anlatıyı Göktaş, çocukluk ve ilkgençlik yıllarının fon müziği olan Tarkan diskografisiyle biçimlendirmiş.
Tarkan’ın her yeni albümü, her yeni imajı oyunda, oyuncunun hayatındaki o mükemmel uyumu yakalamayı hayal ettiği yeni sevgili arayışının açılışını yapıyor.
‘Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar...’ cümlesinin asırlardır tekrarlanan bir yalan olduğunu pekâlâ bilsek de bizzat denemeden emin olamayacağımızdan olsa gerek, ‘o insan’ı aramaktan vazgeçmeyişimizi tiye alıyor Göktaş.
Öyle şeylerin yalnızca filmlerde olabileceğini, bize yalan söylediklerini biliyoruz elbette; Pınar Göktaş da küçük hikâyesiyle bizi hem kendi ilkgençlik anılarımıza götürüyor hem de bu iyi bildiğimiz gerçekleri anımsatıyor.
Hikâyesinden büyük sürprizler, iddialı çıkışlar beklemiyoruz ama yine de ilkgençlik çağındaki romantik ilişki denemelerine ve biraz da aile ilişkilerine odaklanırken, çocuklukta yeşeren tutkularına da (misal, onu oyunculuğa sürükleyen meraka) yer verse, anlatı biraz daha zenginleşebilirdi.
Bir saat boyunca seyircinin eğlenceli vakit geçirmesini sağlıyor oyuncu ama önemli olan bu değil.
Yalnız yürümediğimizi anımsatan hikâyeler
Gençlere, durmaksızın evlenip çocuk doğurmalarının dikte edildiği bir atmosferde nefes alıp vermeye çalışırken, bir kadının çıkıp sakarca aşk arayışlarını, bedenini keşfedişini, cinsellik denilen bilinmez yolda yaşadıklarını anlatması önemli.
Hayatlarımızı iki kişilik yaşamak ‘zorunda’ olmadığımızı, aradaki tek farkın bazen gerçekten de akşam sipariş edilen ‘bir buçuk kuşbaşılı pide’ olabileceğini tatlı tatlı anlatması önemli.
Mutfakta fasulye kıran annesinden hakkında, ‘Hamlet’in sevgilisi olmasından başka bir şey bilmediğimiz ‘Ophelia’ya kadar, kadınların geçtiği yolların birbirine ne kadar benzediğini anlatması önemli.
Sahneye çıkan her yeni kadın hikâyesi o yollarda yalnız yürümediğimizi anımsatır; hiç yalnız yürümeyelim diye bizi şöyle bir dürter çünkü...

ÖYLE ŞEYLER YALNIZCA FİLMLERDE OLUR:Yazan: Pınar Göktaş Yöneten: Şule Ateş Oyuncu: Pınar Göktaş
Ne zaman, nerede: 19 Ocak Pazar 19.00’da, 21 Ocak Salı 20.30’da Zeytuna’da
(Cezayir binasının giriş katı) Bilet fiyatı: 40 lira Süre: 60 dakika

Muhakkak görün
Şevket Çoruh ve Murat Akkoyunlu, Shakespeare’in ‘Hamlet’ini sahnelemeye kalkan iki kafadarın komedisini yapıyor sahnede. Baba Sahne’nin, Emrah Eren yönetimindeki bu bol ödüllü, uzun süre dilden dile dolaşan oyunu (cinsiyetçi esprilerinden temizlense çok daha iyi olacak), halk güldürüsünün isabetli bir örneği. Aralarında soluksuz bir uyum olan ikili, seyirciyi de oyuna sık sık dahil ediyor. Sıcak gündemle ilgili taşlamalarını (Türkiye değil elbette, olaylar Danimarka’da geçiyor!) kâh jestlerle, kâh kelime oyunlarıyla sahnenin her köşesine sızdırarak ve seyirciye kahkaha aralarında kısacık nefes araları bırakarak yapıyor. Keskin önyargılarla gidip “İyi ki izledim!” diye çıktığım oyunlardan...
90’larda kız çocuğu olmak...

Bunlar da var...
SAHNEDE 5 EDEBİYAT UYARLAMASI
1-Pireli Varyete Kadıköy Emek Tiyatrosu
Franz Kafka’nın ‘Akademi İçin Bir Rapor’ öyküsünden hareketle tasarlanan eğlence dozu yüksek oyun, Ayşegül Sünnetçioğlu’nun dinamik performansına teslim.
Bu akşam 20.30’da Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda.
2-1984 Aysa Prodüksiyon
George Orwell’ın kült distopik eserinden uyarlanan oyunda Rutkay Aziz,
Taner Barlas, Aytaç Öztuna gibi deneyimli isimler yer alıyor. Bu akşam 20.30’da Kenter Tiyatrosu’nda.
3-Sevgili Arsız Ölüm/Dirmit Tiyatro Hemhâl
Latife Tekin’in büyülü gerçekçi tondaki aynı adlı romanından çıkarılmış, kusursuz denebilecek bir tek kişilik uyarlama. ‘Dirmit Kız’ rolündeki Nezaket Erden’in dupduru ve akıldan çıkmayan yorumuyla... 19 Ocak Pazar 19.30’da Zorlu PSM’de.
4-Tehlikeli Oyunlar Seyyar Sahne
Hemen her izleyeni adeta çarpan bir Oğuz Atay uyarlaması. Tüm romanı tek başına gözümüzün önünde canlandıran Erdem Şenocak’ın, seneler içinde efsaneleşen tek kişilik performansıyla... 20 Ocak Pazartesi 20.30’da Moda Sahnesi’nde.
5-Tehlikeli Oyunlar Seyyar Sahne
Hemen her izleyeni adeta çarpan bir Oğuz Atay uyarlaması. Tüm romanı tek başına gözümüzün önünde canlandıran Erdem Şenocak’ın, seneler içinde efsaneleşen
tek kişilik performansıyla... 20 Ocak Pazartesi 20.30’da Moda Sahnesi’nde.
90’larda kız çocuğu olmak...



Yazarın Tüm Yazıları