Ömrümce unutamayacağım o anons

ÇOK değil, 10 gün öncesine gidelim...

Haberin Devamı

Kuzey İspanya’nın Bilbao şehrinden kalkan İstanbul uçağına binmek için havalimanına gidiyorum. Temiz, modern, şık ve bir o kadar da küçük havalimanı. 1996 yılına dek terörün en şiddetlisini yaşayan Bilbao, Avrupa’da terörle yaşamasını öğrenmiş, ancak bunu alışmak olarak algılamamış en önemli şehirlerden biri. Havalimanında ilk kontrol noktası bundan bir kaç yıl önce kaldırılmış, ancak alana ayak bastığınız andan itibaren termal kameralarla her noktada izleniyorsunuz. Kurt köpekli SAS komandolarının etrafa yaydığı güven duygusunu saymıyorum bile. Çünkü yıllarca, (tıpkı Madrid gibi) ETA gerillaları ile mücadele ediyor Bilbao, neredeyse her akşam bir mahallesinin çöp kutusunda bomba patlıyor.

Son saldırıyı, üstelik henüz bir kaç hafta önce ateşkes imzalanmasına rağmen 2006 yılında Madrid Havaalimanı’nda patlatıyor ETA. Fakat güvenlik önlemleri o kadar üst düzey ki, yaklaşabildiği tek yer otopark yakını. Saldırı sonrası otoparktan 40 ton enkaz çıkarılıyor 1 hafta boyunca. Bombanın şiddetini varın siz düşünün. Ama o kamyonet, o havalimanının önüne dahi yaklaşamıyor. Otopark patlamasında 2 Ekvatorlu vatandaş hayatını kaybediyor.
Tüm bunları düşünürken uçağım İstanbul Atatürk Havalimanı’na doğru alçalıyor. Havalimanından metroya doğru ilerliyorum. 10 gün önce. Elimdeki iki valiz, İstanbul metrosunda değiştirdiğim 3 hat boyunca hiç bir güvenlik önleminden geçmiyor. Sorduğumda kimse cevaplamıyor. ‘Şans eseri yaşıyoruz’ diye geçiriyorum içimden.

Haberin Devamı

 Ömrümce unutamayacağım o anons

YÜREKLERİ DAĞLAYAN O GECE VE BENİ DAĞLAYAN O ANONS
Gelelim geçtiğimiz salı akşamına. O meşum geceye. 28 Haziran 2016. Saat 20:30 civarı. Bu kez Bodrum’dan 40 dakikalık bir rötarla Atatürk Havalimanı’na iniyorum. Tam çıkarken, İsrail uçağından henüz inmiş bir arkadaşım arıyor. Dur diyorum eve gitmeden seni göreyim, dış hatlara geliyorum, bir kahve içeriz. İlerlerken, tekrar arıyor ve diyor ki, babam geldi almaya, duramıyor, cuma buluşalım. Geri dönüp saat de geç olduğu için bir taksiye biniyorum. Saat 21:00’e doğru ayrılıyorum alandan. Yaklaşık 20-25 dakika sonra, havalimanı taksisinin telsizinden yaşadığım süre boyunca unutmayacağım bir anons yükseliyor. “Havalimanı’ndan çıkan taksiler, 3 büyük patlama yaşadık, silahlı çatışma devam ediyor, çok sayıda yaralı var, yolları açın.”

Haberin Devamı


Ağzımı kapatıyorum elimle, çığlığımı bastırmak için. Şoför telefona sarılıyor, ne yapacağımızı bilmez halde akşam karanlığında TEM’de seyrediyoruz. Derken sirenler başlıyor. Sanki İstanbul’un bütün ambulansları kafamın içinden geçiyor, dünya beynimde patlıyor. Ağlayarak eve giriyorum. Kurtulduğuma sevinsem ne olacak? Süper Mario oyunu karakterleri gibi bir bombadan diğerine koşturuyoruz.
İki gün sonra köprü açılışı ile örtüyoruz acılarımızın üzerini çok şükür. Balonlar, selfiler gırla. Diyorum ki, aynaya bakıp kendime, sen ne için üzülüyorsun? Ama tesellisi yok, mezhebin geniş olmayınca. Evden çıkıyorum, kulaklıklarımı takıp boş İstanbul sokaklarında yürümeye başlıyorum, temmuzda İzmir’e geleceğim günü iple çekerek... “No Blues” Grubu’nun “YA DÜNYA” şarkısının sözlerini mırıldanıyorum usul usul... Belki size de merhem olur...
“Seneye bu sıralar el ele çıkarız burdan / Biraz sabır biraz sabır / Seneye bu sıralar başlarız yaşamaya en baştan / Bir sene dursun hayat beklesin bizi / Bir ömür önümüzde tek bir sene nedir ki? / Bir de bakarsın açılmış kapı ardına kadar / Dünya dönmeye başlar tekrar umduğun gibi / Bir ömür önümüzde tek bir sene nedir ki? / Bir de bakarsın açılmış kapı ardına kadar / Seneye bu sıralar / Dünya dönmeye başlar / Dünya dönmeye başlar tekrar”

Yazarın Tüm Yazıları