Türkiye’de kadınlar umarım dişlerini sıkmayı bırakıp konuşmaya başlarlar

Dilşad Çelebi.Siz onu dizilerden oyuncu olarak tanıyorsunuz. Ama o çok daha fazlası. Bir çizgi film serisi ve bir de çocuk kitabı var. 10 parmağında 10 marifet bir kadın. Şimdi de bir tarihi roman yazdı: ‘Tomris’.Kitabını, ardında ailesinin gücünü hissedecek kadar şanslı olmayan, başka bir seçeneği bulunmadığı için güçlü olmak zorunda kalan bütün kadınlara adamış. Ağlayamasa da içten içe bir kız çocuğu gibi kırılgan olan kadınlara...Dilşad çok donanımlı biri. Bilgisayar okumuş, işletme yüksek lisansı yapmış. Şimdi de doktora yapıyor. Manyak bilgili ve derin. Romanı ‘Tomris’ beni şaşırttı ve etkiledi. Romandan girdik, kadın meselesinden çıktık...

Haberin Devamı

Bilgisayar bilimleri okumuşsun, işletme yüksek lisansı yapmışsın. Ama seni oyunculuk kariyerinle tanıyoruz. Edebiyat seviyorsun. Yazıyorsun. Şimdi de bir tarihi roman yazdın. Nerden çıktı bu roman? Kafayı niye Tomris’e taktın?

Bilinen ilk kadın hükümdar olduğu için! Milattan önce 6. yüzyıldan bahsediyoruz. Bir oradaki kadının konumunu düşünün, bir de şimdiki haline bakın. Kadın cinayetlerinin birer birer değil, onar onar arttığı, kadının eve kapanmaya zorlandığı halini. Aradaki yüzyıllar içerisinde kadın, toplumda nasıl silikleştirilmişse gece sokağa çıkabilmek için bile mücadele eder hale geldik! Tomris, okuyanlara kadınların gerçekten ne kadar güçlü olduğunu hatırlatsın istedim.

Romanını, arkasında ailesinin gücünü hissedemeyip kendi kendine güçlü olmak zorunda kalan, bilinmeyen tüm kadın kahramanlara adamışsın. Neden?

Haberin Devamı

Çünkü bu Tomris’in tanımı! Çünkü bu Türkiye’deki kadınların büyük çoğunluğunun tanımı! Tomris, sadece biraz daha idealize edilmiş hali. Türkiye’de kız çocuğu olmak ne yazık ki “susmak” demek. Susup kendi çabalarınla üstesinden gelmek demek. Büyüdükçe ses çıkarmayı ne yazık ki sadece birkaçımız öğrenebiliyoruz. Töre cinayetlerini mi sayayım, tacize uğradıkça susması öğretilmiş çocukları mı, üstü kapatılan istismar davalarını mı, “O kızın o saatte orada ne işi varmış!” diye cinayeti meşrulaştırmaya çalışan söylemleri mi... Tanıdığım her kadın gibi ben de ergenliğimin ilk yıllarında dolmuşta, sokakta hatta okulda sadece sözlü değil, fiziksel olarak da tacize uğradım. O zamanlar konduramıyorsun, sonradan basıyor aklın. Bir dahakinde tecrübe sahibi olup ne olduğunu anlasan bile sadece hızlıca kaçmakta, uzaklaşmakta buluyorsun çareyi. Şanslıyım ki ailem benim hep yanımdaydı, onlarla korkmadan paylaşabildim her şeyi. Bu nedenle ses çıkarmayı öğrendim! Ama kaç kadın var böyle ses çıkarabilmeyi beceren? Türkiye’de kadınların büyük çoğunluğu dişini sıkıp susuyor. Ben zorbalığa karşı o dişlerini sıkanlardan daha güçlü kimseyi bilmem. Ama güçleri değer yaratmıyor ne yazık ki. Umarım dişlerini sıkmayı bırakıp konuşmaya başlarlar. O zaman bütün kadınlar daha da güçlenir! 

Haberin Devamı

Türkiye’de kadınlar umarım dişlerini sıkmayı bırakıp konuşmaya başlarlar

Ortalık “oyuncu-yazar” kaynıyor biliyorsun, sen ne düşünüyorsun bu konuda? 

Zaytung’un bir haberiydi sanırım: “Türkiye’de yazar sayısı, okur sayısını geçti!” Umarım biraz da oyuncu-okurları duyarız bundan sonra!

Seni diğerlerinden ayıran ne?

Ben daha ziyade, yazan ve oyunculuk yapan biriyim. Hatta “okur-yazar-oynar” hayattaki meşguliyetimi en iyi tanımlayan şey olabilir.

DÜNYAYI KADINLAR YÖNETSE...

Tomris, vicdanlı bir kadın komutan aynı zamanda. Söz konusu kadınlar olduğunda “Kadınlar ne kadar güç sahibi olursa olsun, vicdanlarının sesini kulak arkası etmiyorlar” diyebilir miyiz?

Margaret Thatcher gibi veya bizim topraklardan adını anmak istemediğim bazı istisnai kötü örnekler olsa da bu soruya vereceğim yanıt, evet. Kadın olarak, toplumda konum elde edebilmek için verdiğimiz fazladan emek ve belki biraz da hormonlarımız, karşımızdakiyle empati kurabilmemize olanak tanıyor bence.

Haberin Devamı

Dünyayı kadınlar yönetse daha güzel bir yer olur mu?

Kesinlikle evet! Bir paganlığı bırakmak, bir de anaerkil toplumdan uzaklaşmak insanlığın en yanlış iki seçimi bence.

YAŞAYACAK TEK BİR HAYATIMIZIN OLMASININ TEDİRGİNLİĞİ

Sen nasıl bu kadar çok yönlüsün? Oyunculuk, yazarlık, akademi dünyası...

Sanırım yaşayacak sadece tek bir hayat şansımızın olmasının verdiği tedirginlik. Sahip olduğum bilinçle yaşayacak sadece tek bir hayatım var. Bu nedenle, elimden geldiğince sevdiğim ne varsa arayıp bulup hayatımın içine doldurmaya çabalıyorum. Elbette bu süreçte sevmediğim şeyleri de deneyimlemem gerekti, gerekiyor. Ama hayatın güzelliği de burada! Gerçekten de beni mutlu eden şeyleri deneye deneye buldum, buluyorum. 

Haberin Devamı

Neden mesleğini yapmıyorsun?

Üniversiteden mezun olup hemen oyunculuk yapmaya başladım. Önceleri dertleniyordum okuduğum mesleği yapmadığım için. Çünkü gerçekten iyi bir eğitim aldım ve bu mesleği icra etmeyerek, benim yerime okuyacak birinin hakkını yemiş gibi hissettim kendimi. Ama sonradan şunu fark ettim: Üniversite yıllarım, bana sadece kodlama ve bilgisayar tekelinde konular öğretmedi; hayata karşı bir bakış açısı verdi. O nedenle mesleğimi icra etmesem bile aldığım eğitimin faydasını gördüğüme eminim. Zaten akabinde teknik üniversitede yüksek lisansımı tamamladım, şimdi de doktora yapıyorum. Hobi olarak okuyorum aslında, akademisyen olmak değil amacım...

 

Yazarın Tüm Yazıları