Kaosa davetiye

CAN Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyeleri üzerine Cumhurbaşkanı, “Bu karara uymuyorum, saygı da duymuyorum!” dedi.

Haberin Devamı

Şaşırdık mı?

 

Hayır!


Hukukun her alanında, Anayasa dahil, beğenmediği bir şey olduğunda Cumhurbaşkanı tanımıyor, takmıyor...


Bunu da açıkça ifade ediyor.


Bu da kaosa bir kere daha davetiye çıkarmaktan başka bir şey değil. Aynı zamanda, davanın görüldüğü mahkemeye de talimat niteliği taşıyor.


Bu da yabancısı olduğumuz bir tutum değil.


İnşallah, her şeyin cılkı çıkmaz.


Bu günler, yaşadığımız en kötü günlerdir, daha beteri olmaz!!!

 

 

En sosyal içerikli Oscar töreni

 

BENİM izlediğim en sosyal içerikli Oscar töreniydi.

 

Haberin Devamı

Özellikle de ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın cinsel istismar kampanyasıyla ilgili yaptığı konuşma ve “Gelin birlikte mücadele edelim, bu ülkede cinsel istimara uğrayan hiçbir erkek ve kadın kalmasın!” demesi ve Lady Gaga’yı “Till it happens to you” (Sizin başınıza gelinceye kadar) parçasını seslendirmesi için sahneye davet etmesi çok çok etkileyiciydi.


Tacize, tecavüze dur demeyi ne kadar ciddiye aldıklarının örneğiydi.


Ardından sahneye istismara uğrayan gençler çıktı.


Bence gecenin en çarpıcı anlarından biriydi.


Kollarında “Yalnız değilsin!”, “Suçlu değilsin!”, “Senin hatan değildi!” yazıyordu...


Keşke Türkiye’deki yarışmalarda ve programlarda da bu tür şeyler olabilse...


Belki bu konularla mücadelede adım atılmış olur.

 

 

OSCAR’IN EN KARİZMATİK KADINI CHARLIE VE KARİZMATİK ERKEĞİ ALEJANDRO

 

Aday bile değildi, haliyle “en iyi kadın oyuncu”yu filan alamadı ama zihnimize, Hollywood’un hâlâ en güzel kadını olarak kazındı.

 

Kim mi? Tabii ki Charlize Theron. Hele o kırmızı elbisesi yok mu? “Yıkılanzi” diye bir hayranlık ve coşku ifadesi var ya, izninizle Charlize Theron için kullanmak istiyorum!

 

Haberin Devamı

En karizmatik erkeğe gelince, bence “en iyi erkek oyuncu”yu 6’ncı adaylığında alan Leonardo diCaprio değil, bu yıl da “en iyi yönetmeni alan” Alejandro Gonzalez Inarritu’ydu.Safi karizma!

 

 

Nobel, Yaşar Kemal’in umurunda değildi!

 

Buyurun Zülfü Livaneli’yle Yaşar Kemal üzerine yaptığım röportajın ikinci bölümü...


Kadirli’nin köyünde yetişen biri, kendi deyişiyle bir “köylü”, nasıl Türkçeyi bu kadar güzel kullanıyor, kelimelerin komutanı, efendisi oluyor?


Tam da bu yüzden işte! Çukurova’da yetiştiği için Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun dilini konuşurdu. İstanbul dilinin, yazarı kısıtladığını, Anadolu dilinin uçsuz bucaksız zenginliğine yaslanmak gerektiğini söylerdi. Hatta bu tezi, “Nâzım Hikmet hapiste halk dilini tanıdıktan sonra daha güzel şiirler yazdı!” savına kadar geliştirdi. Halk dili gerçekten büyüktür.

Haberin Devamı


Okuyarak mı bu kadar gelişmiş?


Önce sözlü edebiyat bu coşkun enerjiyi beslemiş. Sonra Ramazanoğlu kitaplığında çalışırken, Türk ve dünya edebiyatını okumuş, bir de buna Arif ve Abidin Dino etkileri eklenince, mucize gibi bir sentez çıkmış ortaya...


Sizce niçin Nobel alamadı?


Dünyada onlarca iyi yazar var ama Nobel bir tek. Dolayısıyla herkese bir Nobel düşmüyor. Umberto Eco gibi pek çok iyi kalem, bu ödülü almadan ölüyor. Nâzım’a da vermediler mesela. Bu durum, Nobel komitesinin bu yazarları takdir etmediği, değerlerini bilmediği anlamına gelmiyor. Yaşar Kemal, İsveç’te de çok sayılan ve sevilen bir yazar. Hem Orhan’ın aldığı ödül, bir anlamda edebiyatımızın büyük isimlerine de verilmiş sayılır. Orhan bu kültürün, bu yazarların çocuğu değil mi?

 

Haberin Devamı


Peki sizce almak umurumda mıydı?


Nobel’i mi? Yoo canım, değildi. Zaten Nobel olmadan da kendi halkından ve dünyadan yeteri kadar ödül almıştı.

 

 

KISKANACAKSAN TOLSTOY’U KISKAN!

 

“ÖNEMLİ yazarlarımızdan biri, hem de Yaşar abinin yakın arkadaşı olan bir romancı, onun hakkında ileri geri konuşuyor, dedikodu yapıyor.

 

Yaşar abi de ilk karşılaşmalarında kafadan soruyor ona, ‘Niye benim hakkımda dedikodu yapıyorsun?’

 

O da açıkça, ‘Ne yapayım Yaşar!’ diyor, ‘Kıskanıyorum işte!’ Bu sözler üzerine Yaşar abi, ‘Niye beni kıskanıyorsun yahu?’ diyor arkadaşına.

 

‘Kıskanacaksan Tolstoy’u kıskan, Çehov’u kıskan.’”

 

 

ÖNYARGILARLA BAŞA ÇIKMAMIN YOLU MİZAH

 

“HER sabah telefon açıp Yaşar abiye nasıl olduğunu sorardım.

 

Haberin Devamı

Gülerek, ‘Türk’üm, doğruyum, çalışkanım’ derdi. Ben de onun şakasına, başka bir şakayla cevap verirdim.

 

‘O zaman ben de Kürt’üm, eğriyim, tembelim’ derdim. Kahkahaya boğulurduk. Önyargılarla başa çıkmanın bir yolu da mizah değil mi zaten?”

 

 

Yaşar Kemal ve MItterrand

 

“FRANÇOIS Mitterrand’ın Fransız televizyonunda yaptığı bir konuşmayı hatırlıyorum.

 

‘Ben hep okyanus kıyısında yaşamak istedim’ diyordu. ‘Ama politikacı olduğum için büyük kentlerde, dar sokaklarda oturmak zorunda kaldım.

 

Sadece Yaşar Kemal’in kitaplarını okuduğum zaman kendimi okyanus kıyısındaymış gibi hissedebiliyorum.’”

Yazarın Tüm Yazıları