Dilek ağacında 10 yıl

EVLİLİK yıldönümümüze 10 gün var.

Haberin Devamı

Masanın üzerinde bir kart.
“Aşkım karım. Hayattaki en büyük şansımsın. Bahçeyi bir kontrol et!” yazıyor.
Peter Pan gibi uçuyorum.
Bahçede hediye paketi arıyorum.
Yok.
O da ne!
Bir ağaç.
İnsan boyunda bir dilek ağacı. Saksıya dikilmiş, dalları beyaza boyanmış, uçlarında yeşil çiçekler var. Ferahlık, tazelik duygusu veriyor insanın içine.
Şaşırıyorum.
İçinde mum olan minik fenerler sarkıyor, üzerindeki beyaz kurdeleler rüzgârda uçuşuyor... İnanılmaz estetik.
Yavaş yavaş yaklaşıyorum.
Dallardan birinin üzerinde isminin yazdığı bir zarf duruyor.

Dilek ağacında 10 yıl

BU ANI DONDUR

Heyecan içinde birinci zarfımı açıyorum.
“Birlikte kurduğumuz ilk hayaller, ilk yolculuk...” yazıyor. Ve bir kutu. İçinden de minicik altın bir madalyon ve zincir çıkıyor. Üzerinde ilk baş başa tatil yaptığımız yerin adı yazıyor...
Çarpılıyorum.
Ben ona demişim ki, “Bu anı dondur, 10 sene sonra birbirimize hatırlatalım.”
“İşte 10 yıl oldu”
diyor mektup, bana o duygu hatırlatıyor. Aman Allah’ım! Nasıl büyük bir incelik! Ağlayarak eve koşuyorum, ona sarılıyorum.
“Daha yeni başladık” diyor.
“Nasıl yani?” diye yüzüne bakıyorum.
“E daha 10 gün var. Sen her sabah dilek ağacına bir bak, belki bir şeyler vardır...”
Ve ben on gün boyunca, o dilek ağacında bir mektup ve bir minik madalyon daha buluyorum.
İkincisi, biraz intim olacak ama ilk seviştiğimiz yerin adı. “Aşk, şehvet, heyecan, tutku, ölümsüzlük, sonsuzluk bu duyguların hepsini seninle yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum” yazıyor.
Onu da zincirime takıyorum.
Üçüncü sabahı da iple çekiyorum. Sevgilim de gülüyor halime, çünkü her sabah çıplak ayak merdivenleri inip bahçeye koşuyorum, dilek ağacında bakalım bu sefer ne var...
Heyecanla açıyorum mektubu.
Üçüncü günün sürprizi, “Bir sürü macera yaşadık birlikte, korkularımızın üzerine gittik, engelleri aştık. Seninle daha cesur oldum...” diye başlayan harika bir mektup.
Oleeeeey!
Madalyonun üzerinde Machu Picchu yazıyor.
Peru seyahatimiz çok özeldi ve gerçekten korkularımızın üzerine gittiğimiz yerdi. Manyak gibi dağa tırmandık, inemedim sonra, o beni indirdi, harikaydı her şey... Yine takıyorum minik yuvarlığımı boynumdaki kolyeme.
Nasıl güzel, nasıl şahane.
Sonraki sabah, yine fırlıyorum dilek ağacına.
Gün sadece sabahlardan ibaret olsun istiyorum artık, gideyim hediyemi bulayım, mektubu okuyayım...
Dördüncü gün, “İyi ki evlenme teklifimi kabul ettin o gün...” diye başlayan bir mektup. Film gibi geliveriyor her şey gözümün önüne, o kadar canlı ve detaylı yazmış ki...
Şahane bir otel ama çölün ortasında... Sıcaklık 50 derece... Sofradaki her şey eriyor, o dizlerinin üstünde, elinde yüzüğü bana “Evet” dedirtiyor... Sonra tereyağı masada erirken, biz de gülerek kendimizi havuza atıyoruz.
Bana evlenme teklif ettiği yerin adı yazıyor dördüncü günkü madalyonda: “Al Maha.”
Mutluluktan ağlayarak onu da boynumdaki kolyeye takıyorum.
Gidip ona sarılıyorum, “Şimdiye kadar aldığım en güzel hediye...” diyorum.
Burnumu çekerken, “Ertesi gün ne var?” diyorum.
“Bekle gör!” diyor.

VİLLA 138

Haberin Devamı

Ertesi gün yine koşup gidiyorum. Beşinci gün de, minik madalyonumun üzerinde, “Villa 138”i görüyorum. Dubai’deki evimizin numarası.
Mektupta da, “İlk yuvamız, aile olduğumuz, 10 yılımızın en fazla geçtiği yer. Bir kırmızı koltukla başladı her şey. Sonra çoğaldık aile olduk...” yazıyor.
Film şeridi gibi Dubai yılları gözümüzün önünden geçiyor.
Ertesi gün sabah, Alya da benimle birlikte geliyor. Diyorum ki ona, “Alyam, büyüyünce, kendine benim sevgilim gibi birini bul. Bak nasıl şahane şeyler yapıyor, erkeklerin bir sürüsü bilmez, baba biliyor...”
“Bakalım bugün ne yazmış anne, sesli oku!”
diyor.
Altıncı günün madalyonunda tesadüfe bakın ki, “Alya” yazıyor, mektupta da, “Aşkımızın en muhteşem, en değerli, en olağanüstü, dünyalar güzeli hediyesi...”
Alya
’nın da gözleri doluyor.
Anne-kız sarılıyoruz.
“Baba gerçekten çok romantik!” diyor.
Onu da takıyorum boynuma. İnsanın sevildiğini bilmesi, böylesine yoğun hissetmesi, birinin sana bu kadar özen göstermesi kelimelerle anlatılabilecek bir şey değil...
Yedinci gün sabah yine bahçedeyim, dilek ağacımın önünde... Bu defa “Villa d’Este” yazıyor madalyonumda.
Mektupta da, “İlk üçlü aile tatilimiz...”
Sekizinci
gün, madalyonumda “51/84” yazıyor. Şimdi yaşadığımız evin numarası.
Mektupta da, “Üçümüzün yatakta sarılması, köşemizde sarılarak film izlememiz, Alya’nın koşarak merdivenleri çıkması, Max’in her geçene havlaması, uzun pazar yemekleri, Yaso’nun gelmesi, ailemiz, sucuk-ekmek, doğa, bahçemiz, balkonumuz, şöminemiz, yürüyüşlerimiz, Maribel, Anton, Süleymen, Leman, evimizin her köşesi, derin bir huzur, sükûnet, büyük bir mutluluk aşk ve keyif... Hayatımıza bayılıyorum!” yazıyor.

SON MADALYON

Haberin Devamı

Ben artık filmi koparıyorum.
Hüngür hüngür ağlamaya başlıyorum.
Dokuzuncu günkü madalyonda “Lavanda” yazıyor.Dilek ağacında 10 yıl
50. doğum gününü kutladığımız otelin adı. Mektupta da, “Bana yaşattığın mutluluğun yarısını bile ben sana yaşatabildiysem ne mutlu bana!” yazıyor.
Onuncu ve son madalyonu, yine bizim için çok özel olan bir otelde Four Seasons’ta Sultan Ahmet’te verdi.
Yastığımın altında buldum, “to be continued” yazıyordu.
Dileğine katılarak, onuncu madalyonumu da kolyeme taktım. Ve kocama yeniden âşık oldum.
İkinci on yıl için!!!!

Gel de bu adama âşık olma...

İşte böyle!
Gel de bu adama âşık olma!
Gerçi böyle yazınca erkekler bana kızıyor, “Çıtayı yükseltiyorsun, kötü örnek oluyor, karılarımız da bizden benzer şeyler bekliyor!” diyorlar.
Haklılar. Ama eminim benim sevgilim gibi adamlar da vardır.
Yazın bana...
Sevgilileriniz, karılarınız, kocalarınız için yaptığınız ilginç, özenli sürprizleri yazın...
Hürriyet Sosyal’de yayınlayayım. İsterseniz sonra yarışma gibi yaparız, birinciyi seçeriz.
Birinciye de bir minik altın madalyon veririz!!!
(Üzerine de, #hepaşklakal yazarız.)

Yazarın Tüm Yazıları