Okullar açıldı da, zihinler açıldı mı?

Bütün yaz ailecek, ebeveyncek, müfredat konuştuk durduk.

Haberin Devamı

Atatürk içeren konuların azaltılması, cihat konusunun doğrusunun(!) bebişlere öğretilmesi, evlilikte kadın ve erkeğin birbirine karşı sorumluluklarının didiklenmesi, ateistle evlenememe mevzusu; son olarak da kendisinden izin almadan kitaplara yerleştirilen, sevgili Selçuk Erdem’in el hareketi yapan kutup ayısı karikatürü, özellikle okul yaşında çocuğu olan herkesin gündemini son derece meşgul etti.

 

Talim ve Terbiye Kurulu diye bir kurum var biliyorsunuz. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı. Geçen hafta Kurul Başkanı Alpaslan Durmuş’a gazeteciler bir sürü soru yöneltmişler. Adından da anlaşılacağı gibi ‘talim ve terbiye’ yani ‘eğitim ve öğretim’ kurulu yetkilisi Sayın Durmuş, bu toplantıda güncel hayata uyumlu(!) bir müfredat yaptıklarını söylemekteler.

 

Haberin Devamı

Bu soru – cevap ortamında; kurul başkanı, basının müfredattan cımbızla cümle ayıklayarak yanlış yönlendirmelerde bulunduğundan yakınmış. Meğer yanlış değerlendiriyormuş millet duyduklarını – dedikoduları.



Başkan, yazılıp çizildiğinin aksine, aile hayatı ve evlilik konularında oldukça hassas davranıldığını ve örneğin ‘kız çocuklarınızı zorla evlendirmeyin’ şeklinde bir cümlenin, müfredatta altının çizildiğinden bahsetmiş.

 

Küçük yaştaki kızların evlendirilmemesi gerekliliğinin okullarda öğretilmesi gayet yerinde bence de.

 

Fakat bu nadide müfredatta eğitim alma şansına(!) erişemeyen ve kızlarını küçük yaşta evlendirme gayretinde olan, cahil, cühela aileler var! Bu ailelerin bidicik, biricik kız çocuklarına imam nikahı kıyan memurlar var! Onlara ne zaman özel ders verilecek?

 

Bu konuda esas merak ettiğim budur!

 

Durmuş bir soru üzerine; ‘İslam'da bilginin kaynakları üçtür. Akıl, beş duyu organı ve vahiy. Bu üç bilgi kaynağının dışında ilham ve rüya bilgi kaynağı değildir. Siz bu bilgiyi çocuğunuza öğrettiğinizde, rüyayla saçmalayan bir adamın görüşlerine inanır mı?’ şeklinde bir cevapla, şahsen beni benden almış, olayı ta Pensilvanya’ya vardırmış!

 

Haberin Devamı

Zaman içinde, yavaş yavaş başımıza sardırılan(!) zehirli FETÖ sarmaşığı gibi dertlerden çocuklarımızı korumak için; ‘Allah’la kul arasına kimse giremez. Herkes kendi hesabını kendi verecek, Hazreti Peygamber’den sonra aracı olduğunu söyleyen herkese, her şeyhe ancak başka bir şey düşer’ deseniz ya müfredatta, uygun bir dille?

 

‘Bütün aracı sistemler manevi değil maddidir, bizzat para içindir’ şeklinde açıklasanız?

 

‘Hangi tarikatı, grubu serbest bıraksak devletin içine çörekleniyor. Amaç teşkilatlanmak, birbirinden ve saf, temiz, inanan insanların inançlarından nemalanmak. Geçen gün biri, bugün bir diğeri, yok aslında birbirinden farkı hiç birinin!’ deseniz?

 

Haberin Devamı

Atatürk’ün yoluna biraz geri dönseniz de, artık hata yapmayı bıraksak milletçe?

 

Misal ‘2048 yılında yeni bir isimle, yine bir FETÖ belası yaşanacak mı acaba?’ diye korkmasak biz de evlatlarımız adına?

 

Atatürk demişken; Mustafa Kemal Atatürk'ün yeni müfredatta az yer aldığı ve ilkokul 5.sınıf sosyal bilgiler kitabında bulunmadığına yönelik bir soru üzerine Durmuş, ‘Belagat, retorik şöyle tabir edilir. Yani bir durumun gerektirdiği şekilde konuşmaktır. Ben mesela küresel bağlantılar ölçüsünde uluslararası enerji politikaları ve enerji sorunları ve çağdaş enerji problemleriyle ilgili konuştuğum sırada, Atatürk'ün çağdaş enerjiye dair herhangi bir şeyini söyleyebilir miyim? Söyleyemem. Anlamlı mı? Değil.’ diye cevap vermiş.

 

Ne demiş? Var mı anlayan?

 

Haberin Devamı

Benim anladığım, ‘Ortada kuyu var, yandan geç!’

 

‘Ateistle evlenmeme, müfredatta tavsiye ediliyor. Müslümanların ateistle evlenmemesi tavsiyesinde ben bulunmuyorum ki Allah bulunuyor. İslam'da evlilikle ilgili şartlardan birisi; Müslüman, Müslüman ile evlenir. Müslüman ehli kitapla evlenir. Müslüman Allah'a eş koşan birisiyle, kafirle evlenemez. İslam'da ateistle, müşrikle evlenilmez’ ifadelerini kullanmış sayın başkan.

 

Bence herkes, herkesle evlenebilir. Yahudilerin çok sert, istisna tanımaz, Yahudi evlilikleri mecburiyetine karşı olduğum gibi, buna da karşıyım.

 

İki insan birbirine aşık olursa; din, dil, ırk ayrımı yap(a)maz ki sevgi?

 

İnsan aşık olduğunu seçemez ki?

 

Haberin Devamı

Anlıyorum, bugünün müfredatıyla benim evlilik anlayışlarımız farklı.

 

Evlilik; cinsellik, medeni kanunlar ölçüsünde mal paylaşımı, çocuklar ve velayet hususları, aile reisi, itaat, karşılıklı ve zorunlu sorumluluklar değil ki sadece?

 

Bence evlilik; iki kişinin hayat boyu ‘bir’ olması demek, aşk demek, sevgi demek, bol muhabbet demek. Gülmek, güldürmek, sevmek, sevilmek demek. Dinlemek, duyulmak demek. Yere düşünce kaldırmak, yere düştüğünde yukarıda bir el olduğunu bilmek demek.

 

Her şeye rağmen anlamak, her şeyini kabullenmek demek. Ömür boyu süren saygı, en yakın arkadaş olabilmek, beraber yaşlanmayı becerebilmek demek. Kavga ederken de sevmek, barışmayı bilmek demek. Bu duyguları çocuklarına aktarabilmek, hayatta en önemli şeyin aile olduğunu bilmek demek...

 

Sevgiyi anlatsa ya bizim güncel hayata uyumlu(!) müfredatımız? Saymayı, sevmeyi, daha da önemlisi sevilmeyi öğretse?

 

Karın Yahudi, sen Hıristiyan olsan ne olur sanki? O havraya gitse, sen kiliseye? Herkes kendi hesabını vermeyecek mi bir gün?

 

Kocan Müslüman, sen ateist olsan ne fark eder? Ateist kadın, sevdiceğine ramazanda sahur sofrası hazırlamaz mı? Müslüman adam, ‘ben ateistim’ diyen kadını sevemez mi koşulsuz? Fikre saygı yok mudur?

 

Müfredatlarımızdan başlayarak, küçücükken, ağacı yaşken eğmeye hatta bükmeye çalışarak, insanı doğduğu toprakların diniyle ayırmak, ayrıştırmak yerine; çocuklarımıza iyi insan olmayı, sevgi ve barış dolu olmayı, kötülükten kaçınmayı, hak yememeyi, kayırmamayı, hakkaniyetli ve merhametli olmayı, sadece gerçek bilgiye saygı duymayı, meraklı olmayı, öğrenme açlığı içinde yaşamayı öğretsek de, sonra onlar kendi haklarında kendileri karar verse?

 

Olmaz...

 

Anlıyorsunuz değil mi? Olmak ya da olmamak kadar basit değil olay aslında.

 

Amaç hayırlı evlatlar değil, aynı düşüncede olan nesiller yetiştirmek.

 

Bağımsız, özgüvenli, kendi fikirleri olan, öğrenme ihtiyaçlarını ölene kadar taşıyan, farklı düşüncelere merakla yaklaşan, empatik, anlayışlı, önyargısız, bilinçli kararlar verebilen nesiller mi?

 

Sadece erken yaşlarda öğretilmişe inanan, başka fikirlere uzak duran, okumayan veya izledikleri, okudukları başkaları tarafından seçilen ve dolayısı ile biat eden, razı olan, bildikleriyle yetinen, satılanı alan, pazarlananı çok beğenen nesiller mi?

 

Cevap dünyanın her yerinde nettir.

 

Sadece bizde değil, bütün dünyada esas mesele budur!

 

*

 

Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam

Yazarın Tüm Yazıları