Washington’dayım...

Bu satırları yazmayı bitirir bitirmez... Alabildiğim akreditasyonla Beyaz Saray kapısına dayanmış olacağım.

Haberin Devamı

Gazetecilerin âdetidir: Tanıklık ettikleri her azıcık iri olayı “çok kritik”, “acayip tarihi” falan diye nitelendirmeye bayılırlar. Ama bu seferki gerçekten kritik, gerçekten tarihi...

*

Erdoğan-Trump görüşmesi nasıl geçecek? Bir arıza çıkacak mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan istediklerini elde edebilecek mi? Cevabını aradığımız sorular bunlar.

*

Erdoğan’ın hedefinde neler var? Şu dört mesele en ama en öncelikli: BİR: Trump’ın Barış Pınarı harekâtı ile ilgili varılan anlaşmaya uyması... İ: S-400 meselesinden bir biçimde sıyrılma... ÜÇ: Amerikan Meclisi’nde Türkiye’ye karşı yapılan kaba hoyratlıklardan şikâyet... DÖRT: “Abdi” adlı sözde general teröriste kapıların kapatılması...

*

Perde arkası gelişmelerle... Renkli izlenimlerle... Kişisel hissiyatlarla... Olup biten her şeyi yarınki yazıda yazmaya çalışacağım.

Haberin Devamı

Washington’dayım...

ERDOĞAN’IN OTELİ VE KAMYONLAR

FETÖ’cü alçaklar, başka alçaklarla elbirliği edip şöyle bir haber yayıyorlar:

“Erdoğan’ın otelinin önünde bu zaman kadar görülmemiş önlem: Otelin önüne saldırılara karşı kamyonlar yerleştirildi”.

Bu haber yalan!

En son New York seyahatinde de görmüştük...

ABD’de “kamyonla bina koruma” diye bir yöntem geliştirilmiş.

Trump da böyle korunuyor, ülkeyi ziyaret eden devlet başkanları da...

Hatta bu konuyu...

“Şu işe bakın hele! Amerikan makamları, Melih Gökçek’in taaa 15 Temmuz’da icat edip geliştirdiği güvenlik yönteminin aynısını taklit etmişler... Yaman adamsın Melih” falan diye yazmıştım geçmiş yazılarımdan birinde.

AHMET ALTAN’IN FLÜTÇÜ SELMAN’ININ FETÖ’NÜN YEĞENİ OLDUĞUNU KİM İFŞA ETTİ

AHMET Altan, tahliye olur olmaz T24 adlı siteye bir yazı yazdı.

“İçeride kalanlardan biri de Selman... Ziyaretçisi yoktu... Kâğıttan flüt yapıp çalardı... Ah Selman... Oğlum gibiydin... Seni arkada bıraktım... Vah Selman...” üslubuyla yazılmış bir yazı.

*

Herkes yazıyı, geride bırakılmış bir cezaevi arkadaşına yazılmış içli olmaya çalışan bir yazı olarak algıladı. Etkilenen etkilendi, etkilenmeyen etkilenmedi.

Haberin Devamı

Washington’dayım...

Fakat tam bu sırada...

Sosyal medyadaki en namlı FETÖ’cü hesaplar, bir biçimde, söz konusu Selman’ın “Selman Gülen” olduğunu, yani Fetullah’ın yeğeni olduğunu ifşa ettiler.

Ve bu ifşayla birlikte...

FETÖ örgütü üyeleri, Ahmet Altan’ın yazısının altında toplanıp... Hem ağlaştılar, hem de o yazıdan bir moral motivasyon çıkarmaya çalıştılar.

Savcılığın itiraz için harekete geçmesi ve Altan’ın yeniden hapse gönderilmesi... İşte bu örgütsel motivasyonun ardından gerçekleşti.

*

Sanırım FETÖ’cüler Ahmet Altan’ın içeride kalarak kendilerine daha fazla hizmet edeceğini düşündüler.

FETÖ’cüler böyle düşünerek bunu yaptılar da...

Ahmet Altan’ı bir hafta sonra yeniden içeri atanlar neyi düşünerek, neyi amaçlayarak bunu yaptılar acaba?

Haberin Devamı

BİZİM MEDENİYETİMİZDE ERKEK KADINA HİZMET ETMEZ Mİ?

DİYANET İşleri Başkanı Ali Erbaş Hoca, Diyanet’in hazırladığı...

Evin kadının evin erkeğine çay ve kek götürdüğünü yansıtan aileye vurgu amaçlı kamu spotunu savunurken şöyle demiş:

*

 “Bir kamu spotu hazırladık. Bunu da hazmedemediler. Bizim geleneğimizde eşler birbirine hizmet etmeyecek mi? Kadın kocasına bir çay getirmiş, bir kek getirmiş... Buna bile tahammül edemiyorlar. Getirmeyecekmiş efendim! Öyle şey olur mu? Bizim medeniyetimizde kadın görevini yapacak, erkek görevini yapacak. Aile bağları bu şekilde yok edilmeye çalışıyor”.

Bu kamu spotuna tepki gösteren başkaları nasıl bir yaklaşım sergilerler bilmiyorum ama benim yaklaşımım şu şekildedir:

*

Haberin Devamı

Bizim geleneğimizde eşler birbirine tabii ki hizmet edecek. Ancak yayınlanan kamu spotunda maalesef eşler birbirine hizmet etmiyordu ki! Eşlerden biri, diğerine hizmet ediyordu. Sorun buradaydı. Bizim medeniyetimizde erkeğin görevi çay içip kek yemek, kadının görevi ise kek ve çay getirmek değildir. Böyle bir medeniyet, bizim medeniyetimiz olamaz. Bulaşık yıkayan bir erkek, bizim medeniyetimize aykırı mı davranmış olur? Hasbinallah!

SAVCI DOKSANDAN ÇAKTI

AZİZ Yıldırım’ın FETÖ’cü savcılar tarafından sorgulanması sırasında...

Ahmet Altan’ın başında olduğu Taraf gazetesi, sekiz sütuna kapkara haykıran puntolarla şu manşeti atmıştı:

*

 “SAVCI DOKSANDAN ÇAKTI”

*

İki şey söyleyeceğim:

Haberin Devamı

BİR: Biz asla Ahmet Altan’ın Taraf gazetesi gibi yapmamalıyız.

İKİ: Ahmet Altan böyle yaptı diye bugün başına gelenlere “Oh olsun” dememeliyiz.

ATATÜRKÇÜLERE DÜŞEN İKİ VAZİFE

VAZİFE BİR: Bir okulda minnacık çocuklara pagan ayini yaptırır gibi Atatürk resmi önünde diz çöktürülüp secdeye benzer bir şey yaptırılmış... Atatürk görse bu çocuklara bunu yaptıranları sopayla kovalardı... Atatürkçülerin birinci vazifesi böyle saçmalıklara zerre kadar tolerans göstermeyip en şiddetli tepkiyi göstermektir.

*

VAZİFE İKİ: Gün geçmiyor ki kendisini Atatürk’e benzeyen adam olarak pazarlayan adamın yeni bir videosu çıkmasın. Her yeni çıkan video, bir eskisinden daha kepaze... Atatürkçüler bu adamın yaptıklarına karşı çıkan yaklaşımlar sergilediler. Fakat yetmez. Sıra daha etkili bir çıkışa gelmiştir. Hep birlikte “Yeter be adam” diye haykırılmadır.

YAVUZ DONAT KİTABI: ‘OFF THE RECORD’

Bizim meslekte “güven” dendiğinde... Aklıma gelen ilk isimdir Yavuz Donat. Sırtını dönebilirsin kendisine... Başına bir şey gelmez. Yazdıklarını referans alabilirsin... Mahcup olmazsın. Kendisine bir söz emanet edebilirsin... Hıyanete uğraman mümkün değildir. Ve tüm bunların hepsi test edilip onaylanmıştır.

Washington’dayım...

Görmüş geçirmiştir Yavuz Donat... Darbeleri, İsmet Paşa’yı, 60’lı yılları, kongreleri, altüst oluşları, yeniden toparlanışları, Demirel’i, Ecevit’i, Özal’ı falan... Hepsinin başaktörlerinin en yakın temas noktasıdır... Birbiriyle kavga eden iki liderin ortak güvendikleri gazetecidir... Bir özelliği de şudur: Birbiriyle çatışan tüm kesimlerle aynı anda konuşabilmek... Yani şu anda hiçbirimizin yapamadığını yapmıştır.

*

Gülümsemek... Pozitif olmak... Esprinin hakkını vermek... Şaka yapmak... Şaka planlamak... Olumlu yaklaşmak... Ortayı bulmak... Halkın içinde olmak... Uzlaşmak... Uzlaşmayı destanlaştırmak... Uzlaşmayı özendirmek... Dost olmak... Dost kalmak... En sert ortamlarda bile yumuşatmayı bilmek... Yavuz Donat’ın temel özelliklerindendir.

*

Gazeteci Şebnem Bursalı, çok ama çok büyük bir ustalıkla bir Yavuz Donat kitabı yapmış... Adını da “Off The Record” koymuş... Okurken zerre kadar sıkmayan, su gibi akıp giden, kronolojik sıkıcılığa zerre kadar yüz vermeyen, tam da Yavuz Donat’a layık bir kitap... Ben bir solukta okudum... Turkuvaz’dan çıkan bu kitabı hararetle tavsiye ederim.

Yazarın Tüm Yazıları