Önce komi sonra komik

Lüks bir otel odasında konuştuk Cem Yılmaz’la... Konuşmamızın en başında hemen otelcilik geçmişine gönderme yaptı...

Haberin Devamı

* Merhaba...

- Hoş geldiniz otelime, mesleğimdir otelcilik.

* Hiç mesleğinizi yaptınız mı?

- Yaptım. Üniversite yıllarımda otellerde çalıştım. 1988-89 yılları arasında serviste komi olarak çalıştım. “Komi” sonra “komik”. Fazla mesafe kaydetmedim yani.


* Sana bir şey kazandırdı mı otelcilik?


- Bana çok şey kazandırdı. Turizm-otelcilik okullarının çok meşhur olduğu zamanlardı. Turizm patlıyor, yetişmiş kalifiye eleman ihtiyacı var. O dönemler... Eski meşhur Çınar Otel’de çalıştım. Arada bir giderim de...


* Hep komilik mi yaptın?


- Evet, komi olarak başladım, komi olarak da bıraktım. Zaten ben bir işte ustalaşamadan meslek değiştiriyorum. Karikatürde de öyle oldu. Tam ustalaşacağım, başka bir işe geçiyorum.


* “Gel bakalım, sen çok yetenekli bir çocuksun. Komilikten şu işe terfi et” diyen olmadı mı?

Haberin Devamı


- Komiliğin bir sonraki evresi garson, onun üstü ise başgarson, oradan da yiyecek içecek müdürlüğüne kadar gider. Geri dönsem doğrudan “yiyecek içecek müdürü” olarak başlarım. (Gülüyor) Ama çok şey öğrendim. Sahnede onlardan bahsediyorum. Fakat bir otel filmi yapmayı çok isterim. Küçücük bir alanda çeşitli meslekler var, kocaman bir dünya var. Aynı gemi gibi... Bir memleket anlatılır otelden, gemiden...

Önce komi sonra komik


* Otel filmleri var aslında...


- Var elbette. Bizde hatırladığım Yusuf Atılgan’ın “Anayurt Oteli” var sadece. Biz de zamanının bir Zebercet’iydik kısacası.


* Şimdi sen bir otele gidiyorsun ve bir komiyle karşılaşıyorsun... Şöyle bir bakar mısın, işini iyi yapıyor mu diye?


- O konuda çok empatik davranıyorum, sahnede de yıllarca anlattım. Servis elemanına çok iyi davranırım. Servis elemanına iyi davranırsanız da yediğiniz içtiğinizden daha emin olursunuz. Aksi takdirde menüden sipariş ettiğiniz şeyi yemiyor, içmiyor olabilirsiniz... İşin arka tarafını bildiğim için söylüyorum bunu. (Gülüyor)


* Bir insanı nasıl tanırsın? Benim için garsona davranış biçimi çok önemli bir parametredir. İnsanı oradan tanımak mümkündür.

Haberin Devamı


- Ben de ona çok dikkat ederim. Sosyal mesleklerden biridir servis elemanlığı... İyileri çok ciddi fark yaratır. O yerin müdavimi olmasanız bile o adamı görürsünüz. İnsanla uğraşıyorlar, ben de şu anda insanlarla uğraşıyorum. “İnsanla uğraşmak” ne demek o dünyada çok keskin bir şekilde gördüm ve öğrendim. Potansiyeli çok yüksek bir insan olarak gördüm garsonları... Taksiciler de öyledir, mahallenin bakkalı da öyledir. Çok sayıda insanla muhatap olanlarda enteresan, tuhaf bir bilgelik, bir erdem söz konusudur. Daha içe kapanık meslekler bunlardan yoksun olabiliyor.

BİR KOMİKLİK ANISI
'BAKIVER OĞLUM, GEL OĞLUM' DİYEN ADAMA DEDİM Kİ

Kara Komik Filmler serisinde Cem Yılmaz, yaşadıklarını filme taşımış. İşte onlardan birini şöyle anlattı:

Çınar Otel’de çalışırken, 15 yaşındayım. Bir müşteri çok sıklıkla ‘oğlum’ diye bana hitap ediyordu. “Bakıver oğlum, gel oğlum, git oğlum, evladım” diyordu. Adam çok yaşlı değil, sempatik karşılayacağım bir yaşta değil...  O kadar çok oğlum deyince, elimde çok ağır bir gümüş tepsi var, yanına gittim “Bana oğlum diye hitap etmezseniz çok mutlu olurum. Ben turizm-otelcilik okulunda okuyorum, burada staj yapıyorum. Ben bir ay buradayım. Çok uzun süre burada değilim” dedim. (Gülüyor) “Hayırdır inşallah” deyip arkasını döndü. Ben de dedim ki: “Bu ‘hayırdır inşallah’ı şu gümüş tepsiyle taçlandırayım mı?” Unutmadım bunu, 30 yıl sonra filme koydum. Kara Komik Filmler 1’de müşteri “Boşları alıver, artistlik yapma” diye aşağılar garsonu... Garson da tepsiyle vuracak gibi olur. İşte bu benim öyküm... Ben gerçekten öyle bir şey yaşadım. Yani tepsiyi iyi taşırım. (Gülüyor)

Haberin Devamı


SİYAH GİYECEKSİN, KOMİK KOMİK HİKÂYELER ANLATACAKSIN

Sosyal medyada Cem Yılmaz için “İlluminati” adı verilen gizemli yapının etkisinde olduğuna dair mesajlar paylaşılmış. Cem Yılmaz, işte bu mesajlarla şöyle kafa buluyor:

*

Evinde oturan, Arif’in oğlu olan, 1988 yılında Çınar Otel’de komilik yapan, karikatür çizen, sonra da evinde laptop’ında film yazan Cem Yılmaz’ın İlluminati ile bağlantısı olduğunu söylemek için aptal olmak değil kötü olmak gerekir. Bu bir profesyonel bir iş. Bir kışkırtma... İlluminati’nin beni 12 yaşımda devşirip, “Bana bak! Sen siyah giyeceksin, komik komik öyküler anlatacaksın, 2020 gibi de Karakomik Filmler’i yapacaksın” demesi mümkün mü? Ya böyle İlluminati’yi ben ne yapayım! Aidatını ödemeye değmez.

Haberin Devamı

ACUN ŞAKASI YAPTIM

*Filmin ikinci bölümünde Acun Ilıcalı’nın da rol aldığı bir medya konusu var. Politik ama didaktik değil.

- Didaktik olsaydı Acun (Ilıcalı) fark ederdi. (Gülüyor)

* Acun da bayağı olayın içinde... Oyunculuğu da iyi...

- Onun şakasını yapmıştım. “Acun nasıl oynadı?” diye sordular. Ben de “En azından hesaplıydı. Bir para vermedik. Üstüne aldık” dedim.

* Acun filmde gerçek hayatta yaptığını yapıyor aslında.

- Acun da belki ömür boyunca oynuyordur, onu da bilmiyoruz ki...

Önce komi sonra komik


BU KONUDA ÖVGÜYE HASRETİM

* Dört öyküde dört farklı karakteri oynuyorsun. Birbirinden çok farklı karakterler bunlar.


- Film tarzı nedeniyle buna imkânım oldu. Bu benim hoşuma giden bir şey. Bu konuda övgü duymaya hasretim.

Haberin Devamı


* Zor mu bu rollerin altından kalkmak?


- Gora’daki Arif için “Tamam canım, onu anladık, Cem Yılmaz onu zaten oynar, ne var onda” diye düşünülüyor. Oysa Av Mevsimi’nde, İftarlık Gazoz’da çıkardığım roller, oyunculuk zanaatı açısından benim için zor değil. Bağlı olduğum yönetmen beni yönlendiriyor. Ama Gora’daki Arif, bana daha çok zahmet veriyor.


* Neden?


- Başka bir sesle konuşmam lazım, başka bir yürüyüş yapmam lazım. Ama Av Mevsimi’nde karımdan ayrılmışım, bu fizikteyim ve uzaklara bakıyorum. Altında güzel bir müzikle “Ulan ne oynuyor adam” dedirtiyor. Öteki asla dedirtmiyor. (Gülüyor)


* Öteki için “Zaten Cem Yılmaz” deniyor.


- Halbuki öyle değil.

SEYİRCİ SAYISINDA UMDUĞUMU BULAMADIM

* ‘Kara Komik Filmler 1’e gelen tepkiler ve izlenmesinden memnun musunuz?


- Karışık duygular içerisindeyim. Çünkü yakınmak bize uygun bir şey değil. Ne söylesek yakınıyor gibi görülür, hoş bir görüntü değil. Ama seyirci sayısı olarak umduğumu bulamadım doğrusu. Tepkiler ise farklı oldu. Fikirlerine çok kıymet verdiğim bir sürü insandan çok olumlu şeyler duydum. Kendi işimle kendimi biraz olsun geliştirmiş olmak açısından bu duyduğum şeyler en arzuladıklarımdı. Senaryoları başka bir matematikte yazabiliyor olmak, daha yalın yazabilmek ve meramımı anlatmak... “Ne düşünüyorsun bu film hakkında?” diye sorduğumda hayatımda duymadığım olumlu şeyler duydum.


* İyi ama neden seyirci açısından aynısı olmadı? Herkesin kafasında bir Cem Yılmaz tahayyülü var, bir Cem Yılmaz önyargısı var. Belki de o önyargı ile filme gidiyorlar... Gülecekler, eğlenecekler falan...

Önce komi sonra komik


- Ben o önyargıyı yıllar evvel kırdığımı düşünüyorum. İlk filmimden itibaren biraz dramatik, biraz trajik karakterlerden komedi yaratma gibi bir meselem vardı.


* Mesela Gora’da var mıydı böyle bir şey?


- Gora’da değil elbette... Ama yine de Gora’daki karakterin kendisi total olarak trajikti...


* Yine de bu yeni filmlerde bir stil farkı var. Bunun getirdiği sorunlar olabilir mi seyircinin yeteri kadar ilgi göstermemesinde?


- Bütünüyle değil. İzleyen kalabalık beğenmemiş olabilir. İzleyen kitlenin davranışlarıyla ilgili elde çok keskin bir veri yok. Ama bazı genel geçer tespitler var. Komedi filmlerine ilginin daha fazla olması, eğlence sineması adı altında yapılanlara daha fazla kişinin gitmesi gibi... Bunlar etkili olmuş olabilir. Filmlerin çok da eğlenceli olmaması meselesi ya da başka sebepler de olabilir. Sosyal medyada “Onun filmine gitmeyin” gibi yarı politik mesajların etkili olduğunu düşünmüyorum. Ama filmin stilinde, denenen şeyin yeniliğinde, belki de tanıtımında bazı eksikler olmuş olabilir.

*

* Memnun musun bu filmleri çekmiş olmaktan?


- Bu filmler demlenmesi icap eden, yarın öbür gün tekrar izlenmesi gereken filmler. Açıkçası ben çok memnunum. Ama ticari olarak da bir filmle batacak canımız da yok Allah’a şükür.


* Sen istesen çok büyük seyirci kitlesini garantileyecek filmler yapabilirsin. Bana öyle geliyor.


- Hayır. Öyle bir formül yok bende. “Gora”nın çok izleneceğini tahmin edemezdim. “Kara Komik Filmler 1”in de bu kadar az izleneceğini...


* Gerçekten mi?


- Öyle. Ama cebimde şöyle bir bilgi var: 30 küsur senedir zihnimize kazılan “Muhsin Bey” vizyona girdiğinde o sırada sadece Beyoğlu’nda 8-9 salonda bir de Adana’da bir yerlerde oynamış. Yavuz Abi (Turgul) 30-40 binlerde izlendiğini söyledi bana. Bu çok çarpıcı bir şey.


FİLME ÇEKECEĞİ ÖYKÜLER

* ÖYKÜ BİR: Bir paparazzi, bir popçu ve ölmek üzere olan bir hayran üçgeninde geçen bir hikâye... Son 20 yılımızın kısa bir özeti olacak bir film.

* ÖYKÜ İKİ: İntihar ve rehin vakalarında ikna etme görevini üstlenmiş bir polis... Ama aynı zamanda Anadolu rock’la ilgileniyor. Başına öyle şeyler geliyor ki sonunda kendini ikna etmek zorunda kalıyor.

* ÖYKÜ ÜÇ: Yapay bir çevrecilik dünyası içinde yaşayan bir popçu ile çevreciliğinin farkında olmayan yerel bir türkücü arasındaki çelişkiyi anlatan bir hikâye... Çoğu tanıdığımız adamlar.

CEM YILMAZ’DAN YORUMLAR

* BUNLAR CİDDİ ŞEYLER: Ben politik figürlerle ilgili şaka yapmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Özellikle şaka yapılacak bir durum yok. Ciddi şeyler olarak görüyorum olan biteni.

*

* EKRAN 27’YE BÖLÜNDÜĞÜNDE: Tartışma programlarını çok izlemiyorum. Ekran 27’ye bölündüğü zaman ben yokum. Eğer ekranı 27’ye bölersen bir gün, düşün ki Cem seni izlemiyor.

*

* KUTUPLAŞMA: Kutuplaşma asıl sorun değil. On tarafa bölünsek de önemli değil. Asıl sorun tarafların birbirlerine karşı davranışları. Bunu mizahla, komediyle, şakalarla düzeltemezsiniz. Bunun çok ciddi kuralı, kaidesi olması lazım. Kuralcılık çözer mi işi bilmiyorum ama ahlaki olarak cepte bir şey olması lazım.

*

* ŞÖHRET: TV’ye çıkıp “şöhretli” olmayı arzulayan insanın elde edeceği şey nedir? Kötü bir şey değil şöhret, ben de şöhretliyim, mutluyum bundan. Keşke herkes olsa. Ama neyiyle? Bir sürü şöhretli insan var. “Sütlüce’de bir Nurettin Abi var, bir uykuluk yapıyor acayip” diyoruz. Bak, o da şöhret. Aile içinde “Bizim Ahmet çok güzel şarkı söyler. Gel söyle” derler. O da kendi içinde şöhret.

*

* KARACAOĞLAN’LAR, YUNUS’LAR: Konuşurken Karacaoğlanlar, Yunuslar, Nasreddin Hoca’lar deniyor. İyi ama bunlardan da bir kıymık, bir DNA da gelsin ama... Hiçbirimiz Nasreddin Hoca’dan nasip almamışız. Hepimiz “Hoca eşeğe ters binmişsin” diyenlerin torunlarıymışız. 

Fotoğraflar: Murat SAKA

Yazarın Tüm Yazıları