IŞİD’e karşı çıkmak İslam’ı savunmaktır

“IŞİD” denilen belayı...

Haberin Devamı

-“Bunlar Sünni devrimci, Sünni devrim yapıyorlar” diye savunan...
-Alabildiğine küçümseyip önemsizleştiren...
-Kınama zahmetine bile katlanmayan...
-Şöyle ağzını doldura doldura “Bunların İslam’la ilgisi yok, bunlar bildiğin barbar” diyemeyen...
Bir Müslüman’a rastladığımda...
O Müslüman hakkında şunları söylerim:


*


-Bu kişi, “İslamofobi”yi diri tutmak isteyenlerin paralı ajanı ya da maşasıdır.


*

-Bu kişi, “İslamofobi”ye hizmet ettiğini düşünemeyecek kadar şuursuz bir aymazdır.


*

Haberin Devamı

-Bu kişi, İslam’ın kelime anlamını bile bilmeden Müslümanlık taslayan bir acayip yaratıktır.


*

-Bu kişi, “İslam eşittir terör” diyenleri haklı çıkarmaya yarayan bir ahmaktır.


*

-Bu kişi, “İslam barış dinidir” cümlesini geçersiz kılmak için çabalayan bir ajan provokatördür.


Benim gözümde Ahmet Davutoğlu


AHMET Davutoğlu’nun ismine ilk kez, “İzlenim” adlı entelektüel İslamcı dergide rastlamıştım.
Ahmet Davutoğlu o dergide, dünya siyasetini bambaşka bir perspektiften yorumlayan uzun, bilgi dolu, ezber bozan makaleler yazıyordu.
Okuyor ve istifade ediyordum.


*

Haberin Devamı

Bir gün “İzlenim”de çalışan bir arkadaşıma sordum:
“Kim bu Ahmet Davutoğlu?”
Şöyle dedi:
“Bizim gibi insan yetiştirmeyi beceremeyen bir camianın içinden çıkan, kendini iyi yetiştirmiş, iyi okullarda okumuş, dil bilen, akademik kariyeri mükemmel, hem Doğu’da hem de Batı’da kabul görmüş bir isim.”


*

Ahmet Davutoğlu’nun meşhur “Medeniyetler Çatışması” tezine yazdığı reddiyeleri de okudum.
Hepsi süperdi.
Çok beğeniyorduk o reddiyeleri.
“Batı’ya işte böyle cevap verilir” diyorduk arkadaşlarla.


*

Sonra kendisiyle tanışıp sohbetler ettim.
Dikkat ettim:
En küçük meseleyi bile detaylarıyla anlatmaya meraklıydı.
Bir meseleyi anlatırken “Bunun beş nedeni vardır” diyor, ardından beş maddenin her birini on beş maddede anlatıyor, sonra o maddeleri de kendi içinde maddelere bölüyordu.
Anlattıklarını izlemek zordu ama etkilenmemek mümkün değildi.
“Adam bir büyük derya abi, bir büyük derya” demek durumunda kalmaktan söz ediyorum.


*

Haberin Devamı

AK Parti iktidarının ilk döneminde “Bu Yaşar Yakış da nereden çıktı? Neden Ahmet Davutoğlu değerlendirilmiyor” diye yakınıyorduk.
Konjonktürün müsait olmaması nedeniyle “
Dışişleri Bakanı” yapılması hayaldi ama hiç değilse “danışman” olarak görevlendirilebilirdi.


*

Bir süre sonra
Ahmet Davutoğlu “danışman” yapıldı.
Ardından da konjonktür izin verdi, “Dışişleri Bakanı” oldu.
Davutoğlu’nun dümenin başına geçmesi, umut verici bir gelişmeydi.
O çok parlak ve o çok şahane teorisinin yüzde 10’unu pratiğe yansıtabilse yetip artardı.


*

İyi de başladı Davutoğlu:
-Cumhuriyet’in ezberlerini bozuyordu.
-Sırt çevrilen coğrafyaya kucak açıyordu.
-Kriz bölgelerinde en küçük bir kıpırdama olsa atlıyordu uçağına, olayın çatışmaya dönüşmesine engel oluyordu.
-Yakın komşuların tümünü dost kılıyordu.
-En büyük düşman Suriye’den en büyük dost çıkarıyordu.
-Vizeleri yer ile yeksan ediyordu.
-Şam artık komşu kapısı olmuştu, arabayla günübirlik Antep’ten Halep’e gidiliyordu.
-Beyrut’ta “Türkiye’den geldik” cümlesi süper havalı bir cümle haline geliyordu.
Kısacası...
Teori, pratiğe yansıyordu ve iyi de oluyordu.


*

Haberin Devamı

Sonra bu tatlı rüya aniden bitiverdi.
Ve kâbus başladı.


*

Her şey kötüye gidiyordu:
-Komşular birer birer düşman oluyordu.
-Suriye ile savaşın eşiğine geliniyordu.
-Irak’la ara fena açılıyor, İran’la ilişkiler geriliyordu.
-Türkiye, hem İsrail’le çatışan, hem de Hizbullah’a “hizbuşşeytan” diyen yegâne ülke haline geliyordu.
-Mısır’da tüm girişimler fiyaskoyla sonuçlanıyordu.
-Körfez Araplarıyla bile ihtilaflar çıkıyordu.
-Batı ise olup bitenleri şaşkınlıkla izliyordu.


*

Neden böyle oldu?
Davutoğlu neden başaramadı?
Neden başarıyormuş gibiyken hezimete uğradı?
Ben bu sorulara 5 maddelik bir cevap hazırladım.
Davutoğlu dilerse...
Her bir maddeyi kendi içinde maddelere bölebilir.


*

Haberin Devamı

İşte Ahmet Davutoğlu’nun başaramamasının 5 temel nedeni:


*

-BİR: Davutoğlu, dünya sisteminin Ortadoğu’da AK Parti hükümetine alan açtığını, ilk dönemde elde ettiği başarıların da dünya sisteminin açtığı bu alan sayesinde gerçekleştiğini görmedi, göremedi ya da görmek istemedi.


*

-İKİ: Türkiye’nin gücüne göre politikalar üretmek yerine Türkiye’nin gücünün çok ötesinde politikalar üretti... Sonuçta “Göster gücünü” diye kendisine defalarca meydan okundu. Onunsa bu meydan okumalara karşı, “Kimse bizim gücümüzü test etmeye kalkmasın” dışında verecek bir cevabı yoktu.


*

-ÜÇ: Ortadoğu’nun teori kitaplarında durduğu gibi durmadığını anlayamadı. Tarihten bugüne “Ortadoğu’ya hükümran olacağım” diye harekete geçen nice koç yiğidin trajediyle biten maceralarından ibret almadı. Yeryüzünün en karmaşık, en çatışmacı, en desise dolu, en tehlikeli, en provokatif bir coğrafyasıyla karşı karşıya olduğunu bilemedi.


*

-DÖRT: İlk döneminde “barışçıl ve müreffeh bir Ortadoğu” umudunun peşinden giderken... İkinci döneminde Ortadoğu’nun “oyun kurucusu” olmanın, “Ortadoğu’da benden habersiz yaprak bile kıpırdamayacak” hedefine ulaşmanın peşinden koştu. “Adil düzenci” iken inceden “İttihatçı” oldu.


*

-BEŞ: Geleneksel Türk dış politikasının yanlışlarına düşmemekle yetinmesi gerekirken geleneksel Türk dış politikasını darmadağın etti. Deneyimli diplomatlardan yararlanmadı. Diplomaside bazen geleneğe şiddetle ihtiyaç duyabileceğini kavrayamadı.

Yazarın Tüm Yazıları