Zirvede çatlak söz konusu mu

LİDERLERİ izlemek üzere Meclis’teydim.

Haberin Devamı

Ama aklım çözüm süreci konusunda Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın yaptığı açıklamalardaydı.

Başbakan Cuma günkü bölge halkıyla kucaklaştığı Diyarbakır gezisinde gazetecilerin sorusu üzerine çözüm sürecine değinmiş, “2013 Mayıs’ına dönülürse, o zamanki gibi PKK tüm silahlı unsurları Türkiye dışına çıkarıp ülke içinde tek bir silahlı unsur kalmazsa, her şey konuşulabilir” demişti.

Başbakan’ın bu açıklaması üzerine, “Çözüm süreci yeniden canlandırılıyor mu?” sorusu gündeme geldi. Oysa Başbakan aynı cümlenin devamında bunun şartlarını açıklıyordu: “PKK silah bırakacak, bunun başka yolu yok. Silah bıraktıktan sonra niye konuşulmasın barışın şartları içinde? O zaman siyasetin kanalı açılır.”

Ancak ne zaman ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Terör örgütü yöneticileri ve onların güdümünde hareket edenler, zaman zaman müzakere, görüşme, çözüm gibi laflar ediyorlar. Ortada müzakere edilecek de görüşülecek de bir konu yoktur” dedi...

Terörle mücadele ve çözüm süreciyle ilgili Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın açıklamaları zirvede bir görüş farkı mı var sorusuna yol açtı. Gün boyu bu sorunun peşine düştüm.

Başbakan’ın grup konuşması adeta bu sorulara cevap verecek şekilde hazırlanmıştı. Başbakan söze:

Son günlerde şahsım ve hükümetimizin terörle mücadeledeki kararlılığını sorgulamaya çalışan bazı fitne tacirleri harekete geçti” diye başladı. Ama kızgındı. Hatta Başbakan’ı bu şekilde çok az gördüm.

Sözlerini, “Bizim terörle mücadelemizdeki başarımızdan iki kesim rahatsız oldu. Terörle mücadele konusunda şahsımın ve hükümetimizin üstlendiği risklerin binde birini üstlenmeyen kararlılığımızı sorgulamaya kalktılar” diye sürdürdü. Şimdiye kadar Başbakan’ın ağzından duymaya alışık olmadığımız, “Baykuşlar” sözünü duyunca irkildim.

Başbakan’ın bu tepkisinin perde arkasına bakınca karşıma farklı bir tablo çıktı. Cumhurbaşkanı güvenlikçi, Başbakan ise müzakereci şeklindeki bir sınıflandırma Başbakan’ı kızdırmış. Hatta öfkelendirmiş. “Sanal kahramanlar” vurgusu yapmasının altında yatan bu duyguydu.

Erdoğan, AK Parti’ye veda ettiği 27 Ağustos 2014 tarihli kongrede iki emanet bırakmıştı. Biri çözüm süreci, diğeri ise Paralel Yapı’yla mücadeleydi.

Davutoğlu omuzlarında o emaneti taşıyor.

Çözüm süreci kimin zamanında başladı? Erdoğan gibi, “Gerekirse baldıran zehri içmeye hazırım” diyen bir lider olmasaydı, bu süreç başlayabilir miydi?

Erdoğan olmasa çözüm süreci yürüyebilir miydi? Sürecin yönetimindeki zafiyetler konusunda özeleştiri yapan yine Cumhurbaşkanı oldu.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan her gün şehit haberlerinin geldiği bir ülkeyi yönetiyorlar

Terörle mücadele kararlarının altında Başbakan’ın imzası, Cumhurbaşkanı’nın kararlılığı yatıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün de “Bu iş bitmiştir” dedi. Cumhurbaşkanı “Çözüm süreci için buzdolabına kaldırılmıştır demiştim. Bu silahlar bırakılır, betona gömülür. Güvenlik güçlerimiz bunun bedelini ödetir” derken, Başbakan “Bizden kimse elinde kan olan terör örgütünü muhatap almamızı beklemesin” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı’nın sözlerinin, Başbakan’ın açıklamalarının üzerinde durmak gerekiyor. Çünkü bu yeni yaklaşımı işaret ediyor. Diyalog yerine, PKK’yı silah bırakmaya zorlayan bir konsept.

Ancak bu arada Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bir üslup farkı söz konusu olabilir. Ama bir çatlak söz konusu değil. Cumhurbaşkanı’nın ayağı nereye basıyorsa, Başbakan’ın ayağı da orada duruyor.

Yazarın Tüm Yazıları