Boykot çağrısı ile dillere düştük

BENİM anımsadığım kadarıyla hiçbir hükümet yoktur ki, Türkiye’nin tanıtımı, imajı meselesini dert etmesin.


Bu hükümet de dert ediyor sanıyordum.

Başbakan, medya ile kavgayı, boykot çağrısına kadar götürerek böyle bir derdi olmadığını açıkça ortaya koydu.

Son yıllarda, basın özgürlüğüne karşı en sert biçimde önlemler alan, özgürlükleri sınırlamak için elinden geleni yapan bir çok ülkenin lideri bile böyle bir çağrıya cesaret edememişti.

Putin bile.

Aslında en demokratik olanları da dahil siyasetçiler basından pek hoşlanmazlar.

Daha doğrusu muhalefetteyken basın özgürlüğünü savunurlar ama iktidara geldiklerinde durum değişir.

Fransa’nın sosyalist cumhurbaşkanı Mitterrand, Le Monde Gazetesi’nde yer alan haberler yüzünden gazetecilere "Köpekler" diye bağırmıştı.

Fransız gazetecilerin yanıtını çok sevmiştim. "Politikacılar hoşlanmasalar da biz havlamaya devam edeceğiz" demişlerdi.

* * *

BOYKOT çağrısı da, Başbakan’ın "medya artık bitmiştir" ilanı da, Deniz Feneri ile ilgili Alman Mahkemesi’nin verdiği kararı, "gazete kupürlerine dayanan bir dava" olarak önemsizleştirmeye çalışması gibi vahim gelişmelerdir.

Bu, Türkiye’nin nasıl bir zihniyetle yönetildiğini açıkça ortaya koyduğu için vahimdir.

Türkiye’nin üstlenmek istediği rollerle de taban tabana zıttır.

Siz, kendi basınınızla diyalog kapılarını kapatacaksınız, halka dönüp "boykot edile" fetvaları ereceksiniz.

Sizin gibi düşünmeyenlerin sesini kısmak isteyeceksiniz. Sonra da "Kültürler arası diyaloğun eş başkanı" sıfatını, hiçbir şey olmamış gibi taşımaya devam edeceksiniz.

Mümkün mü?

Mümkün olsa bile inandırıcı mı?

Değil. Olamaz da.

Böyle giderse, bu oyunun az olan seyircisi de kalmayacak...

* * *

AKP
’nin tekrar iktidara gelmesinden bu yana, sürekli patinaj durumunda bir ülke görüntüsü sergiliyor Türkiye.

Cumhurbaşkanı seçimlerinin ardından şimdi de yerel seçimlere kilitlenme tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Diyarbakır örneğinde Başbakan’ın ağzından duyduğumuz gibi, belediye seçimlerini kazanmayı, kalelerin düşürülmesi olarak niteleyen bu anlayış Türkiye’nin önceliklerini de altüst ediyor.

Ne yazık ki, Başbakan’ın çevresindeki danışmanları da onu sadece kavga stratejisi önerileri ile donatıyorlar.

Başbakan bütün konuşmalarında AKP’nin geçmişini anlatıyor. Türkiye’yi nerelerden nerelere getirdiğini ispata çalışıyor. Çizdiği bu parlak tablo kararacak diye gölgelere savaş açıyor.

Kendini ispat için bu kadar uğraşıyor ama yapılması gerekenler konusunda bir şey söylemiyor.

Türkiye’nin gündemini neden halka anlatmıyor.

Bunun görünmediğini, anlaşılmadığını sananlar fena halde yanılıyorlar.

Türkiye’nin, popülist politikalar uğruna, özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, DTP’nin kapatılmasına göz yumulduğu, basın davalarının arttığı bir ülke olarak bölgesel güç, etkili ülke gibi iddialarına uygun davranmadığını dünya fark ediyor.

Türkiye, Başbakan’ın medyayı boykot çağrısı ile dillere düşüyor.
Yazarın Tüm Yazıları