Dışarıda itibarlı içeride tersi olabilir mi

DENİZ Feneri davasıyla ilgili kararında Alman hakim, olayı ülke tarihinin en büyük yardım yolsuzluğu olarak nitelerken, AKP temsilcilerinin benimsediği, "eden bulsun" yaklaşımı ile olayı şahsileştirmek maalesef ki artık bu noktadan sonra mümkün değil.

Olayın siyasi boyutu, sadece Türkiye’deki kamuoyunda değil artık uluslararası kulislerde de yakından izleniyor.

Hükümetin bunun üzerine ne kadar ciddi biçimde gideceği, Türkiye’nin dış politikadaki ağırlığını da etkileyecek.

Bakın İsrail’de olanlara.

Başbakan Ehud Olmert kendisiyle ilgili yolsuzluk iddiaları, tarafsız biçimde araştırılabilsin diye parti başkanlığından ve başbakanlıktan istifa edeceğini açıkladı.

Evet, bu istifa kararının İsrail’e bir bedeli oldu.

Türkiye’nin arabuluculuk yaptığı Suriye-İsrail arasındaki dolaylı görüşmeler kesildi önce, sonra Kadima’nın liderliğine seçilen Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’nin hükümeti kurup kuramayacağı henüz belli değil.

Eğer kuramazsa seçimlere gidilecek, bu durumda sağcı Likud’un kazanma ihtimali yüksek.

Likud, Suriye ile barış görüşmelerine karşı. Kudüs’te de egemenlik paylaşımına yaklaşmıyor.

Evet, Olmert’in istifa kararı büyük sorunlara yol açtı ama ya iddialara tınmasaydı?

İstifa kararı almasaydı, bütün o doğrudan ya da dolaylı barış görüşmelerine, pazarlık masalarına peşini bırakmayan bir şaibe gölgesiyle oturacak, hasımları karşısında sadece kendisi değil ülkesi de kusurlu bir görüntü verecekti.

* * *

KÜRESEL
ekonominin en ciddi krizlerinden birini yaşıyoruz. Reagan dönemi ekonomik modelleri sarsılırken, Türkiye dış politika eksenini, enerji yollarının kavşak noktası konumunda olması ve medeniyetler arasında köprü rolü temeline oturtuyor.

Ama bu hızlı değişim süreci, bu iki temel noktayı da etkiliyor.

Yani bir gün bir bakarsınız, enerji kavşağı olmanızın artık eskisi kadar önemi kalmamıştır ya da iddialı olduğunuz kültürler köprüsünden de sizden başka geçen yoktur.

Böyle kırılgan ve değişken bir dönemde bir ülkenin dayanabileceği en güvenli temel, güçlü bir demokrasi ve demokrasinin teamüllerini içine sindirmiş kurumlar ve yönetimdir.

Çünkü, şaibeli yönetimler, açıklar, açıklardan kaynaklanan tedirginlikler dış politika masalarında, tartışmalarda, pazarlıklarda karşı tarafa sunulan kozlardır.

Türkiye’nin dış politika gündeminde önümüzdeki dönemde çok ciddi konular var.

Avrupa Birliği, ulusal rapor hazırlayıp teslim etmekle kendi kendine ilerleyecek bir süreç değildir. İçeride yapılması gereken reformlar iç siyasi gayretin yanı sıra, dışarıda da güven vermek ve ulusal çıkarları da uyum süreci denklemine dahil etmeyi gerektiriyor. Pazarlık olmaz dense de Avrupa Birliği süreci karşılıklı bir süreçtir. Kendi üzümünüz için mesela, Bulgaristan üzümünün kazandığı ayrıcalıkları alabilme sürecidir.

Bir başka hassas süreç de Kıbrıs süreci. Topal ördek aktörlerle kolay yürütülmeyecek bir süreç bu.

Irak’ta gelişmelerde de Türkiye’nin izleyeceği tavır, vereceği mesajlar etkili olacaktır, bugüne kadar olduğu gibi.

İran meselesinin karşımıza çıkartabileceği durumları göğüsleyebilmek, Gürcistan-Rusya krizi, Ermenistan ile başlayan bahar havasının mutlaka sürmesi için yapılması gerekenler de güçlü bir siyasi irade ve onu uygulayacak güvenli bir hükümeti gerektiriyor.

* * *

DENİZ
Feneri nedeniyle AKP hükümetini "güvensiz" ilan etmek doğru değil. Ama ne yapalım ki şaibe var.

Şaibeyi taşımak içeride hükümetin, dışarıda ise Türkiye’nin itibarını gölgeler.
Yazarın Tüm Yazıları