Rocard, Türkiye’nin AB üyeliği için 2023 yılını hedef koyuyor

FRANSA eski başbakanlarından ve Fransız solunun güçlü ismi Michel Rocard’ın "Türkiye’ye Evet" kitabı elimin altında.

Rocard, kitabı ARTE Televizyonu’nun Türkiye muhabiri Ariane Bonzon’un işbirliğiyle yazmış.

Rocard yıllardan beri Türkiye’yi izleyen bir siyasetçi.

AB üyeliğimizi desteklemek için kurulmuş olan "Bağımsız Türkiye Komisyonu" üyesi.

Rocard
geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan kitabında, "Türklere onları güçlü bir partner olarak yanımızda istediğimize ilişkin güçlü işaretler göndermeliyiz" diyor.

Türkiye neden Avrupa için neden olmazsa olmaz bir partner?

Rocard, Avrupalı aydınların o bildik argumanlarını sayıyor.

Türkiye’nin AB üyeliği, Avrupa’nın Asya ve Ortadoğu pazarlarına ulaşması anlamında.

Aynı şekilde enerji yollarına da erişmesi demek.

Üyelik, Avrupa’nın stratejik ve geopolitik etkinisin artmasını da beraberinde getirecek.

Avrupa’yı ABD, Çin ve Hindistan’a karşı daha güçlü kılacak.

Ancak önemle vurguladığı nokta şu:

" Çağdaş kapitalizmin yeniden bazı dengelere oturmasında Amerikan çözümü yerine Avrupalı bi çözüm istiyorsak Türkiye’ye ihtiyacımız var".

TRAJİK VE ZOR ÜLKE


Rocard kitabının bir yerinde Türkiye’yi "trajik ve zor" ülke olarak tanımlıyor.

Başka bir yerinde ise yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın "güzel ve yalnız ülke" sözlerine atıfta bulunuyor.

Rocard’ın yaptığı analizden, gerçekten Türkiye’nin zorluklarını, ikilemlerini, modernite ile geleneksellik arasında nasıl sıkıştığı anladığını kavrıyorsunuz.

Bir Avrupalı’nın kendi gözlüğünden bunları Avrupa kamuoyuna aktarması önemli.

Rocard, Turgut Özal’ı yakından tanımış.

Kendisiyle uzun uzun sohbet imkanı bulmuş.

Özal’ı Kürt sorununu çözmek isteyen ilk Türk siyasetçisi olarak selamlıyor.

Özal’ı anmış olması ilginç.

Demek ki, günümüz politikacıları onu fazla etkilememiş.

HEDEF NEDEN 2023

Rocard, kitabını yazarken, Türkiye’de aralarında Bahçeşehir Üniversitesi’nden Cengiz Aktar’ın de olduğu bazı AB uzmanlarına danışmış.

Onlara da dayanarak 2023 yılının üyelik için sağlıklı bir tarih olacağını söylüyor.

Nedenine gelince...

AB, Türkiye’nin mali yükünü 2020 yılından önce kaldıramaz.

2020’den önce üyelik AB’ye büyük bir baskı oluşturabilir.

Diğer yanda Türkiye de bazı zorluklar getirebilir.

"AB 2021-2027 bütçesiyle birlikte dengeleri gözeterek Türkiye’ye yapısal fonları aktarabilir"
diyor Rocard.

15 yıllık bir sürenin, adalet, polis gibi kurumların birbirlerine kaynaşmasını sağlayacağını da ekliyor.

Eğitim, araştırma, çevrenin korunmasında Avrupa normlarına uymak için Türkiye’nin böyle bir süreye ihtiyacı olduğunu söylüyor.

"Türkler için sembolik anlamı olan, Cumhuriyet’in 100. yıldönümünü hedef alarak kesin bir tarih belirleyeyim" diyor.

Hatırlamadığımız 12 Eylül

TARİHİMİZDE iki 12 Eylül var.

Biri hakkında yazılıyor çiziliyor.

Gösteriler yapılıyor.

Diğerini ise anan kimse yok.

Bu hatırlatmayı yapan Avrupa Birliği Genel Sekreteri Büyükelçi Oğuz Demiralp.

Demiralp’
ın sözünü ettiği ikinci 12 Eylül, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ortaklık anlaması yani Ankara Antlaşması’nın imzalandığı tarih.

Geçenlerde İktisadi Kalkınma Vakfı’nın Ankara Antlaşması’nın 45. yıldönümü nedeniyle düzenlediği toplantıdaydık.

Diyeceğim şu:

İyi ki böyle toplantılar, Rocard’ın yayınlamış olduğu kitap, ve Alman Marshall Fonu’nun araştırmaları var da Avrupa Birliği aklımıza geliyor.

Yoksa korkarım pek gündemimizde değil.

Baksanıza Alman Marshall Fonu’nun son araştırmasına göre, üye olacağımıza inananlarımız sadece yüzde 26 oranında.

Her neyse İKV’nın konferansına katılan konuşmacılar arasında Avrupa Parlamentosu’nun İngiliz üyesi Nirj Deva’nın sunumu dikkat çekiciydi.

Ne dedi Deva?

"Avrupa Parlamentosu’nda İngiltere’nin güney doğusundan 8 milyon kişiyi temsil ediyorum. Seçmenlerimin arasında Türkiye’yi doğru dürüst tanıyan yok. Belki kebabı biliyorlar o kadar".

Başka ne dedi?

"Korkarım liderleriniz Türkiye’deki reformlar, modernleşme konusunda Avrupalıları ikna edemediler".

Doğru söze ne denir?

İstanbul Modern’den Şam’a ’know-how’

İSTANBUL Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı’ndan aldım sevindirici haberi.

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esat’ın geçtiğimiz nisan ayındaki Türkiye ziyareti sırasında eşi Esma Esat İstanbul Modern’i ziyaret ediyor.

Müzeden çok etkileniyor.

Şam’da, depolarda duran zengin bir çağdaş koleksiyona sahip olduklarını ve bunu değerlendiremediklerinden yakınıyor.

Şam’da çağdaş bir sanat müzesinin kurulması Esma Esat’ın yıllardan beri gönlünde yatan bir şey.

Zira New York’ta yaşadığı yıllarda evi ünlü MoMa’nın tam karşısında.

Müzenin yanından her geçtiğinde ise Şam’da böyle bir modern sanat müzesinin hayalini kuruyor.

İstanbul Modern ise Esma Esat’ın hayalini gerçeğe dönüştürmesine yardımcı oluyor.

Oya Eczacıbaşı, Esma Esat’ın bazı sanat danışmanlarını İstanbul’a gönderdiğini, İstanbul Modern’in küratörü Levent Çalıkoğlu’ndan bilgi aldığını söylüyor.

Esma Esat’ın Şam’da tahsis etmiş olduğu 30 bin metrekarelik alanda şimdi aynen İstanbul Modern konseptinde, kütüphane, sinema, video, fotograf bölümleriyle bir müze kuruluyor.

Böylece İstanbul Modern bir yanda Şam, diğer yanda Londra (Tasarım Kentleri), Viyana (Othmar Pferschy Fotografları), Atina’daki (Gölgeye Övgü) sergileriyle geniş bir çoğrafyada sesini duyuruyor.

Ne mutlu bize.
Yazarın Tüm Yazıları