Piyasa ekonomisi ve demokrasi

BU köşede piyasa ekonomisi ve demokrasi ilişkisi hakkında herhalde çok sayıda yazı okumuşsunuzdur. İkisinin ayrılmaz bütün olduğunu, biri olmadan diğerinin olamayacağını, çeşitli vesilelerle yazmaya çalıştım. En fazla vesilenin AKP Hükümeti döneminde çıktığını da söylememiz gerekiyor, çünkü anlayış aslında baştan beri aynı anlayış ve devam ediyor.

Bence Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bizim de içinde bulunduğumuz medya grubu hakkında söyledikleri, sürekli olarak "Bak konuşurum ha..." diye demokles kılıcı sallaması, artık çekilmez boyutlara ulaştı.

Başbakan’ın bu tavrı belirli bir anlayışı gösteriyor, artık bunu herkes gördü. Başbakan kesinlikle; ne yaparsa yapsın kimsenin kendisini eleştirmemesini, kimsenin yaptıklarına bir şey söylememesini, hatta yakınlarına bile laf edilmemesini istiyor. Bu da demokrasi oluyor.

Özetle söylemek istediğimiz şu ki; Başbakanın bu anlayışı sadece Doğan Grubu’nu bağlayan ya da ekmeğini "demokrasi"den kazanan gazetecileri ilgilendirmiyor. Başbakan’ın bu anlayışı birey olmaya çalışan, yani sürüden olmadığını düşünen herkesi ilgilendiriyor.

Bu nedenle de en çok kendisine aydın diyenler ve kendisini girişimci gören işadamlarını ilgilendirmesi gerekiyor. Çünkü bu anlayış tahakkümcü, bireyi tümüyle yok sayan, herkesi otoritenin her sözünü dinleyip, her dediğini yapan sürünün birer parçası yapmayı amaçlayan bir anlayış. Böyle bir anlayışın demokrasi ile ilgisi olabilir mi?

Bu anlayışın piyasa ekonomisi ile de hiçbir bağlantısı olamaz. Piyasacılar günlük işlerle uğraştıkları için, sadece iktidarların piyasaya uygun davranıp davranmadığına bakıyorlar.

Halbuki bu daha geniş bakılması gereken, ilkesel bir sorun. Yani siz kamu kuruluşlarına atama yaparken sadece eşi türbanlı kişileri atıyorsanız, politikacıların elini günlük ekonomik kararlardan çekmesini getiren düzenlemelerde geri adım atıyor, politikacıları her işe karışan bir hale getiriyorsanız da, demokrasiden ve piyasadan geri adım atıyorsunuz demektir.

Yani günlük politikalar yolunda gidiyor, kar ediyorum diye olayın tümünü görmezseniz, ileride günlük politikalarla, günlük karlarla ilgilenemez noktalara gelirsiniz...

Maalesef AKP Hükümeti başından beri böyle davranıyor ama çok görülmüyordu. Şimdi Başbakanın bu son tavrı, demokrasi ve piyasa ekonomisi ile hiç ilgisi olmayan temel anlayışı açıkca ortaya sermiş oldu. Bu tavır herkesi ilgilendiriyor...

İhracatçılar bitti, sıra kimde acaba

TÜRKİYE İhracatçılar Meclisi (TİM) seçimlerinin çok önemli olduğunu, ihracatçıların AKP iktidarının istediği doğrultuda oy kullanıp kullanmayacağını göreceğimizi söylemiştim.

Çıkan sonuç ortada; ihracatçılar AKP Hükümetinin dediğini yaptı...

Bence ihracatçılar iyi bir sınav vermedi. Adaylardan biri Rusya krizi nedeniyle "çifte fatura" iddiasını ortaya attı ama farkında mısınız, kimse üzerine gitmedi. Acaba "çifte fatura" iktidar doğrultusunda oy kullanma silahı mı oldu diye, insan düşünmeden edemiyor.

Öyle ya da böyle, baskı oldu ya da olmadı, sonuç ortada; ihracatçılar bağımsız yönetim adına, sadece mesleki kaygılarla hareket etme adına, bence iyi bir sınav vermediler.

Aslında TİM seçimleri bile tek başına ülkede demokrasinin nasıl işlediğini, insanların baskı altında kalmadan özgür iradeleriyle seçim yapmalarının bile zora girdiğini ortaya koyuyor.

Kendi örgütlerine, baskısız özgürce yönetim atayamama durumunda kalmak, işadamlarına "yahu bu nasıl serbest piyasa, nasıl özgür irade,artık yeter" dedirtmiyor mu, anlamıyorum.

Aslında herkes bu noktaya nasıl geldiğimizi, başta "maliye teftişi"nin sübjektif ve keyfi kullanımı olmak üzere, kimsenin sesini çıkarmaması için her yöntemin denendiğini biliyor.

TİM seçimleri tamam, sırada İstanbul Sanayi Odası (İSO) seçimleri olduğunu da söylemiştik. İktidar gazetelerinde zaten İSO için belli isimlerin parlatılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları