Kopenhag'da böyle bir semt yok

BAŞBAKAN Erdoğan’ın bizleri sindirmek için başlattığı saldırıdan sonra çok ilginç bir durum ortaya çıktı.

Geçen pazar gününden beri Türkiye’nin dört bir yanından akıl almaz yolsuzluk ve suiistimal ihbarları gelmeye başladı.

Başbakan sanki bir düğmeye bastı, musluğu açtı ve bir anda yüzlerce ihbar yağdı.

Gelen ihbarların hemen hepsi, AKP’li belediyelerde dönen dolaplarla ilgili.

Belli ki şöyle de bir efsane Türkiye’ye yayılmaya başlamış.

Halk, neredeyse yeni kurulan tesislerin yüzde 70’ine Erdoğan’ın yakın bir akrabasının sahip olduğuna inanıyor.

Şurada şu hastane, burada şu fabrika, tesis...

Yapılan her imar tadilatı bir Şaban Dişli vakası olarak kabul ediliyor.

Başbakan’ın ailesinin bu kadar işe bulaşmış olması elbette söylentiden ibaret.

Ama ülkenin dört bir yanına yayılan izlenim böyle.

Yeni bir hanedan görüntüsü..

Bunun nedenini düşünmek bana değil, bizzat Başbakan’a ait.

"Yolsuzluklara damardan gireceğiz" diye başlayan bir siyaset, işte böyle bir yaygın kanaate dönüşmüş.

Bence Başbakan bizlerin bileğini bükmeye, tek sesli bir medya oluşturmaya uğraşmak yerine önce bu imajı düzeltmenin yollarını aramalı.

Çünkü çoğu kez, algılama, gerçeğin kendisi haline dönüşüyor.

* * *

Üç gündür şunu düşünüyorum.

Acaba, Başbakan bizi sindirme taarruzuna başlamadan önce akıllı bir stratejik planlama yaptı mı?

Önceki gün AKP’li üç milletvekilinin yaptığı basın toplantısını görünce, kesin kararımı verdim.

Hayır, akıllı bir stratejik planlama yok.

Olmadığı şuradan belli.

AKP’li üç milletvekili Deniz Feneri olayında Başbakan’ı savunmak için bula bula, alelade bir komplo teorisine sığınmak zorunda kalmışlar.

Neymiş.

Almanya hep böyle Türkiye’ye karşı siyasi komplolar kurarmış.

Acaba Dışişleri Bakanı Ali Babacan, partisinin bu pejmürde komplo teorisi hakkında ne düşünüyor?

Avrupa Birliği’ndeki en büyük ticari ortağımızın Dışişleri Bakanı bunu kendisine sorduğu zaman, "Evet partim haklıdır. Siz bize karşı komplo kuruyorsunuz" mu diyecek.

Beyler, AKP iktidar partisi.

Onun milletvekilleri, marjinal gazetelerin, dergilerin komplo teorilerinden medet umacak kadar yerlerde sürünemez.

Partinin aklı başında mensupları bu strateji fukaralığına bir son vermeli.

* * *

Başbakan’ın ruh haline gelince.

Son çıkışlarının Avrupa Birliği çevrelerinde destek bulmadığını görüyorum.

Bulamaz, çünkü yaptığı düpedüz hür basını sindirme harekátı.

Muhalefeti sevmiyor.

İtirazı sevmiyor.

Partisine mensup kişilerin bulaştığı yolsuzlukların dile getirilmesini içine sindiremiyor.

Başbakanımız demokrat değil.

Partisinin kapatma davası sırasında demokrasi kahramanı geçiniyordu, ama kendini emniyette hissettiği an, içindeki tek adam dirildi.

Saddam türü nizamı arzuluyor.

Güya Türkiye, Avrupa Birliği ile tam üyelik chapter’larını açacaktı değil mi?

Ne açması, Başbakan basın özgürlüğü chapter’ını kapatmaya hazırlanıyor.

* * *

Sedat Ergin dün Milliyet Gazetesi’nde teşhisi çok doğru koydu.

Erdoğan’ın dikta hevesi artık sadece Türkiye’nin değil, Avrupa Birliği’nin de meselesidir.

Kapatma davası sırasında Türkiye’deki demokrasi konusuna hassasiyetini gösteren Avrupalı liderlerin, basın özgürlüğü konusunda da duyarsız kalacaklarını sanmıyorum.

Çünkü Başbakan’ın durdurulamaz "rap raplarının" istikameti giderek Avrupa’nın demokratik değerlerinden uzaklaşıp, doğumuzdaki tek adamlık alışkanlığına yöneliyor.

Kopenhag’da böyle bir semt yok...
Yazarın Tüm Yazıları