Vicdan hırsızlığı, at gözlüğü

ALMANYA’daki Deniz Feneri davasını hayretle ve dehşetle izliyorum.

Frankfurt’ta mahkemede yapılan itirafları, savcının, bilirkişinin söylediklerini hayretle ve dehşetle izliyorum.

Ama, Türkiye’de bazı çevrelerin bu dava hakkında yaymak istedikleri havayı daha da dehşetle ve hayretle izliyorum.

Meğer neymiş biliyor musunuz?

Doğan Gurubu’nun bir televizyon kanalı başvurusu varmış.

Buna izin verilmemiş.

O yüzden RTÜK Başkanı Zahid Akman’la ilgili bu haberi büyütüyormuşuz.

İnsaf yahu...

Sanki bu iddiaları yapan biziz.

Sanki insanların yardım duygularını sömüren vicdan hırsızları, topladıkları paranın yüklüce bir bölümünü iç etmemişler.

Yardım için toplanan paralarla, bazı kişilere on binlerce Euro maaş bağlanmış.

Ve sanki bunları biz uydurmuşuz.

Evet insaf yahu...

Hiç olmazsa insanları eşek yerine koymayın, daha zeki savunma yapın.

* * *

Bakın bu dava Almanya’da görülüyor.

Orası bir hukuk devleti.

Yargısı ciddi bir yargı.

Savcı iddia ediyor.

Bilirkişi, "Evet milyonlarca Euro amaç dışı kullanılmış, bir şirketten Türkiye’deki kardeş şirketine sifonlanmış" diyor.

Elindeki belgeleri mahkemeye sunmuş.

Siz bütün Türkiye’yi eşek yerine koyup, bu işi Zahid Akman meselesi haline getirip, uyutmaya çalışıyorsunuz.

İnsaf yahu.. İnsaf... Hiç olmazsa bu ramazan gününde yalana dolana başvurmayın.

İnsaf ve biraz insaniyet...

Enayi yerine koyup söğüşlediğiniz insanlara biraz saygı.

Mahkemeyi haber yapan gazetelere iftira atacağınıza, bu yolsuzluğu yapan vicdan hırsızlarının yakasına yapışın.

Sizi ne tutuyor?

Cemaat kardeşliği mi?

Yoksa bu talanın bir tarafından siz de mi çöpleniyorsunuz?

* * *

Bir ülke vicdanını da ideolojik kamplara bölmüşse, cemaat gözlüğü at gözlüğüne dönüşmüşse, felaket kapıya dayanmış demektir.

İnsanların yardım duygularını kemiren vicdan hırsızlarına karşı bile birlik olamayıp, biraderlerimizi korumaya kalkacak kadar dibe düşmüşsek, Allah sonumuzu hayretsin.

Hele bir de bunu yapanlar, Allah, Peygamber adını ağzından düşürmeyen insanlarsa, sadece hakkı hukuku değil, inancımızı da savunmak zorundayız demektir.

SON CÜMLE ÖNEMLİ

CEMAAT yazarıysanız işiniz kolay.

Bir komutan cezaevindeki iki emekli komutanı ziyaret ettiği zaman ne yazacaksınız bellidir.

Şablon hazırdır.

Dolaptan çıkarırsınız, Tanrı katına çıkardığınız o şahane egonuzu da bunun üzerine elbise olarak giydirip döşenirsiniz.

Hatta bütün komutanların tutuklanmasını bile isteyebilirsiniz.

Kim ne diyebilir?

Nasıl olsa cemaatten gelecek alkışlar da garanti.

Hayat devam eder gider.

Kimse size, "Refah Partisi’nin Adalet Bakanı cezaevindeki tutuklu belediye başkanını ziyarete gittiğinde, çok ağır eleştiriler yapmıştınız da biz mi işitmemiştik?" diye sormaz.

* * *

Oysa bu olaya da at gözlüklerini çıkarıp bakmak gerekir.

Genelkurmay’ın bir subayı, cezaevindeki eski iki komutanı ziyarete göndermesinin belki açıklanabilir bir yanı olabilir.

Ama kabul edelim ki, bu ziyaretin gösteri haline getirilmesi, bütün subaylar adına yapıldığının ilan edilmesi hoş bir görüntü değil.

Bu ziyaret belki, bazı subayların içindeki öfkenin yatışmasına hizmet etmiştir.

Ayrıca, iki komutanı ziyaret edip, Veli Küçük’ü ziyaret etmemesi, ilk bakışta insana olumlu bir düşünce olarak da gelebilir.

Ama bu ayrımı yapmak, Genelkurmay’ın mı yoksa yargının mı üzerine düşer?

O zaman açıklamanın sonuna koyduğunuz "Yargıya saygımız tamdır" sözlerinin de anlamı kalmıyor.

Yine de açıklamaya bu cümlenin konması önemlidir diye düşünüyorum.

Yargının da bu cümlenin samimiyetine güvenip, hiçbir etki altında kalmaması için önemli bir dayanak olarak kabul edilebilir.
Yazarın Tüm Yazıları