Öğle yemeğini Papermoon’da yiyen CEO’lardan değilim

23 farklı ülkeden 25 bin çalışan... Dünyanın çeşitli yerlerinde 12 havalimanı... 8’ini işletiyorlar, 4’ünü yapmışlar...

Uluslararası değil küresel bir marka... TAV İnşaat ve TAV Holding... İkisinin de CEO’su Sani Şener... 14 Şubat doğumlu bir Kova burcu... Çok hızlı, çok zeki, çok sosyal, çok esprili bir Karadenizli. Kendini gerçek Karadenizli olarak tanımlıyor. Birden parlayan, çabuk yatışan... O, benim kişisel tarihime gurur duyacağımız havalimanlarına imza atan adam olarak geçti. Dünyanın dört bir yanında TAV markasını görmek çok hoşuma gidiyor. Dubai’de Budha Bar’ın karşısında bakıyorsun Marine 101 diye bir gökdelen, onu da TAV yapıyor... Sani Şener’i en iyi tanımlayan /images/100/0x0/55ea7d7ff018fbb8f8835ee9anekdotu eşi anlatıyor: "İstanbul Havalimanı yapılırken kızımla Sani’nin kaldığı Polat Renaissance Hotel’e gittik. Odasına girdik. Perdeler kapalıydı. Açtım. Bir de ne görelim! Oda şantiyeye bakıyor. Bütün gün zaten şantiyedesin, insan denize bakan bir oda tutmaz mı? Hayır tutmamış, yatarken bile şantiyeye bakıyor. O zaman anladım ki kocam hasta. O bir işkolik!"

TAV küresel bir firma deniyor. Çok havalı duruyor da, nedir bu küresel firma?

- Türkiye’de üretip yurtdışına satıyorsanız, uluslararası bir firmasınız. Ama Türkiye’nin dışında başka yerlerde yatırım yapıp başka milletten insanları çalıştırıyorsanız küresel bir firmasınız. Ferrari uluslararası bir firma ama Toyota küresel. TAV da öyle. Filipinler’de tasarım ofisimiz var. Vietnam’da usta yetiştiren bir okula sponsor oluyoruz, işçilerimizi oradan alıyoruz. Malezya’da mühendis insan kaynaklarımızı sağlayan bir ofisimiz var. Fizan’da havalimanını yapıyoruz. Küresel firmayla kastedilen bu...

Kaç farklı ülkeden çalışanınız var?

- 23 farklı ülke, 23 farklı pasaport. Toplam 25 bin kişi. Yaş ortalaması da 32-34 arasında gidip geliyor. Çok iyi yetişmiş ama çok genç arkadaşlarla bütün bu işleri kotarıyoruz.

NORMAL ZAMANDA BİLE RAHAT UYUMAM MÜMKÜN DEĞİL

Küresel bir firmanın CEO’su olmanın zorlukları ne?


- Gözünüz birden karşınızdaki ekrana takılıyor: "Tiflis Havaalanı bombalandı!" Haydaaa. Orası sizin. Şirketinizin yaptığı ve işletmekte olduğu bir havalimanı. 120 milyon dolarlık bir yatırım. Finansı boş verin benim sorumluluğumda 700 can var orada. Hamile olanları ve çocukluları Azerbaycan üzerinden Türkiye’ye getirdik ve daha bunun gibi bir sürü sorunla uğraştık. Çok şükür artık ateşkes imzalandı. Ama korktum...

Uykularınız kaçtı yani...

- Kaçmaz mı? Ama zaten normal zamanlarda da rahat uyumam pek mümkün olmuyor. Üç ayrı zaman diliminde çalışanlarımız var. Bir de çok geniş bir coğrafyada çalışıyoruz, Osmanlı sınırlarını da aştık. İyi haberler de geliyor, doğumlar, evlilikler; kötü haberler de, ölümler, kazalar. Ben her an ulaşılabilir bir patronum ve hiçbir sorunu ertelemem.

Nasıl dayanıyorsunuz bu kadar ağır bir sorumluluğa ve tempoya?

- Çünkü çok seviyorum yaptığım işi. Diyorum ki hem sevdiğiniz hem de becerilerinizin uyduğu işi yaparsanız, yırttınız. Hem para kazanırsınız hem de mutlu olursunuz. Benimki de o hesap. O yüzden hiç şikayetim yok.

Peki bu işin en çok nesi sizi baştan çıkarıyor?

- Ben başarıya hedeflenmiş biriyim. Ama şunu da bilirim: Her insanın kariyeri her sabah yeniden başlar. Dünyadaki en büyük başarıların başarısızlığa dönmesi an meselesidir. O yüzden ben 24 saate bazen 40, bazen 60 saat sığdırmaya çalışıyorum.

Telefonunuz sürekli çalıyor, Blackberry’nizi yanınızdan ayırmıyorsunuz, sürekli e-mail’leri yanıtlıyorsunuz...

- Aynen öyle. Günde ortalama 250-300 baba mail’e cevap veriyorum. Sabah 8, akşam 10 çalışıyorum, cumartesi ve pazar dahil. Akşam eve gittiğimde eşim bana "Ne o? Güreştin mi?" diyor, günde en az iki gömlek değiştiriyorum, koşturmaktan. Ama tuhaf bir şekilde zevk alıyorum bundan.

Yönetici olarak en iyi özelliğiniz...

- Herhalde çok hızlı karar verebilmek. Bunun için de bilmek lazım. Bilebilmek için de oralara gitmek lazım. Yılda 200 gün uçuyorum.

Bu acımasız, ağır tempo ne zamandan beri sürüyor?

- Mühendislik hayatımın başından beri.

Çok büyük bir kitleye hizmet veriyorsunuz. Bu kadar kişiyi memnun edebilmek imkansız değil mi?

- Haklısın, yılda 35 milyon yolcuya hizmet veriyoruz. Sadece İstanbul’da günde 100 bin yolcuya. Elimden gelse her yolcuyu kapıda karşılayıp, elini sıkıp uçağa kadar geçirmek isterim. Neden? Çünkü aynı zamanda bu işin müşterisiyim, o havalimanı senin, bu havalimanı benim dolaşıyorum ve iyi hizmet almak istiyorum.

TEK TEK AĞAÇLARINI BİLMEDİĞİN ORMANI YÖNETEMEZSİN

Dünyayı dolaşırken görüp de bize kazandırdığınız bir şey var mı?


- Var. Bangkok’ta 6 saat uçak beklemem gerekiyordu, "Ne yapacağım, nasıl vakit geçireceğim?" derken, "Day rooms" diye bir şey okudum. "Bu ne?" dedim, "Otel" dediler. "Nasıl otel?" "Saatlik oda kiralayabiliyorsunuz!" Ben de bu fikri İstanbul’da uyguladım. Havaalanı otelimiz şu anda yüzde 110 dolulukla çalışıyor.

Her şeyle bire bir ilgilenen CEO’sunuz, öyle mi?

- Doğru. Ben CEO rolü oynayan yönetici değilim, sürekli işin üzerindeyim. Derler ya "CEO ormanı yönetmeli", evet ama tek tek ağaçlarını bilmediğin ormanı yönetemezsin. O yüzden detaya çok girerim, ama boğulmam, hemen çıkmasını bilirim. Öğlenleri iki saat Papermoon’da yemek yiyen CEO’lardan da değilim, çünkü buna vaktim yok. İşyerimin üst katında olsa bile gitmem. CEO masasında yemeğini yiyecek sonra çalışmasına devam edecek.

CEO’luk kavramına farklı mı yaklaşıyorsunuz?

- CEO demek yönetim kurulu adına bir şirketteki bütün yetkiyi üzerinde toplayan kişi demek. Bir yöneticinin kendisine CEO diyebilmesi için altında 10-15 genel müdür çalışması lazım. Ama Türkiye’de moda oldu, herkes kendine CEO diyor, genel müdürler bile. Benim altımda 7 direktör, 14 genel müdür var. O yüzden kendime rahatlıkla CEO diyebiliyorum. Bizim CEO’lar biraz da taklitçi zaten, dışarıdakiler golf oynuyor diye bizimkiler de oynuyor.

GELECEK 10 YILIN İŞİ

100 yıl önce bir bankaya gidip "Havalimanı yapacağız" diye kredi talep etseydiniz yüzünüze şaşkın şaşkın bakarlardı, ne diyor bu adam diye. Havaalanı ne, uçak ne... Bundan 30 yıl önce cep telefonu için kredi talep etseydiniz bankacılar yine tuhaf tuhaf bakardı yüzünüze. Olayın aslı budur: Bugün bankaya gidip hangi iş için kredi alamazsak, işte o iş, gelecek 10 yılın işi olacak.

3 TÜR YÖNETİCİ VAR

Yönetici takımını üçe ayırıyorum: 1) A takımı: İş görüşmelerini onlar yapar. İş geliştirme alanıyla ilgilenirler. İyi giyinmeyi, popüler yerleri bilirler. İyi yemeği severler, sosyaldirler. 2) Altın yakalılar. Teorisyendirler. Raporlamada çalışırlar, insan ilişkileri çok kuvvetli değildir. 3) Kızılderililer. Gürcistan’a giderler, bombaların arasında havalimanı işletirler. Fizan’da iş var dersin, oraya da giderler. Ben yöneticilerimi karakterlerine göre ayırıyorum. Hepsinin rütbeleri ve hakları aynı, aynı parayı alıyorlar. Bana gelince, bu insanları yönetebilmek için üçü de olmak gerekiyor.

İSTANBUL HAVALİMANI BENİM BEBEĞİM

İstanbul Atatürk Havalimanı bebeğiniz gibi değil mi?


- Öyle. Burası benim miladım. İlk gününden beri buradaydım. Başladığımızda üç kişiydik, 1998’de. Türkiye’nin en iyi mühendisleriyle çalıştık. Burayı yaparken inşaat mühendisiydik, sonra havacı olduk. İlk başta havacılık terimlerini dahi bilmiyordum, yavaş yavaş havacılık seminerlerine katılmaya başladım. Tüm dünyada. Ve en arka sıralarda oturuyordum. Şimdi o seminerlere konuşmacı olarak davet ediliyorum.

Havalimanı işletmek tek boyutlu bir iş mi?

- Tam tersine müthiş çeşitlilik var. Duty Free’de en değerli saatleri de satıyorsunuz, otopark da işletiyorsunuz, temizlik de yaptırıyorsunuz, dünyanın en gelişmiş softwarelerini de yazıyorsunuz, lahmacun da satıyorsunuz. Bunların hepsini birden yönetebilmenin püf noktası, karmaşa yönetimini bilmek ve olaylara çok boyutlu bakabilmek.

Nasıl yetişiyorsunuz bu kadar çeşitliliğe?

- Kendimi geliştiriyorum. 53 yaşındayım ve hálá eğitim almanın peşindeyim. Önümüzdeki ay 15 günlüğüne ABD’ye, MIT’de bir kursa gidiyorum. Kompleks sistemlerin yönetim tarzındaki son gelişmelerini incelemeye. Allah’a şükür durumumuz iyi, teknede keyif çatabilirim pekálá ama ben diyorum ki bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin politikacıları, işadamları, üst yöneticileri için böyle bir lüks olmamalı. Tarihe baksanıza. Atatürk’ün kuşağı doğduğu günden beri savaşmış, e bizim kuşak da çalışsın.

Doğru koltuğa doğru insan bulmakla ünlü bir yöneticiymişsiniz...

- Evet ama her zaman denk düşmüyor. Bazen hata yaptığım da oluyor. Koltuk doğru da adam yanlış kalıyor. Uzun oturamıyorlar, hemen kaldırıyorum.

Bunların açıklaması IQ yüksekliği mi?

- Benim için akıllı derler. Ama duygusal zekam da fena değildir. İkisini harmanlarsanız ortaya müthiş bir enerji çıkar.

Öleceksem şantiyede öleyim

Bu pozisyona gelebilmek için ne bedeller ödeniyor?

- Çocuklarımın nasıl büyüdüğünü görmedim, en güzel zamanlarını ıskaladım, karım da yalnızlığın ilmini yaptı. Çocuklarım çok iyi okudu, ne yazık ki hiçbir mezuniyet töreninde babalarını göremediler. Benim önceliğim hep işti. Özel hayatım olamadı./images/100/0x0/55ea7d7ff018fbb8f8835eeb

Pişmanlık var mı pişmanlık?

- Var. O törenlere gitmememin sebebi hangi işlerdi şimdi hatırlayamıyorum ama çocuklarım gelmediğimi unutmuyor. Aslında işle hayat paralel gitmeli. Ben beceremedim. Şimdi yanımda çalışanların hepsi genç ve yeni yeni çocukları oluyor, "Aman onların çocukluklarını kaçırmayın!" diyorum ama sonra da ekliyorum: "Yürüyün şantiyeye gidiyoruz!" "Hani kaçırmayacaktık?" diyorlar, "Tamam tamam önümüzdeki ay kaçırmazsınız" diyorum. Ben de durumu şöyle rasyonalize ediyorum: E napalım biz gelişmekte olan ülke çocuğuyuz, çok çalışmamız lazım.

Eşiniz nasıl oldu da size tahammül etti?

- Biz erken evlendik. İngiltere’de master ve doktora yapıyordum, Asuman liseyi bitirdi Brighton’a geldi evlendik. 18-19 yaşında kızımızı doğurdu. O da çocuktu, birlikte büyüdüler, kızımızı salıncakta sallarken, o da yanda sallanırdı. Ama şu var: Karımı hiç aldatmadım. Çok sevdim, hálá seviyorum, her türlü desteği verdim ama fiilen yoktum. "Her şeyin bir bedeli var" dedim ona. "Şöfor mahallinde seyahat etmenin bedeli bu, ödeyeceksin." Aradan yıllar geçtikten sonra bir gün, "Ben artık şoför mahalinde seyahat etmek istemiyorum" dedi. "Yağma yok, bu saatten sonra fikrini değiştiremezsin!" dedim, güldük.

BEN TATİL YAPMIYORUM

İşkolikten de öte, bir iş manyağısınız... Bu mudur?


- Budur.

Çekip alsak işi hayatınızdan...

- Biterim. Ben tatil bile yapamıyorum. Mimar Sinan 86 yaşında Selimiye Camii’ni yapmış. Sezai Türkeş 91 yaşında ayağı kırık halde, tekerlekli sandalyeyle Libya’ya iş takibine gitmiş, İhsan Doğramacı şu an 92 yaşında ve Bilkent’te müthiş projeler geliştiriyor. Benim örnek aldığım kişiler bunlar. Emekliliğimde Göcek’e gidip balık tutacaklardan değilim. Bu, beni heyecanlandırmıyor. Öleceksem şantiyede öleyim.

Bu kadar çok çalışıyorsunuz. Kendinize kanıtlamak istediğiniz bir şey mi var?

- Olabilir. 1991’de TAV’dan önce kendi müteahhitlik firmam vardı, Rusya’da inşaat yapıyordum, çok büyük krize girdim. Finansal açıdan battım. Çocuklarımın kolej taksitlerini bile ödeyemedim. O korku içimde yer etmiş olabilir. Ev sağlamsa, altından daha kolay kalkıyorsun. Karım mühendisliğe lanet etti ama iki mühendis birden yetiştirdi.

Size hep "başarmayı" hedef gösteren kim? Eski bakanlardan babanız Ahmet Şener mi?

- Yok hayır, annem. Cumhuriyet dönemi öğretmenlerindendi. Okullarımın hepsini dereceyle bitirdim. Yedek subay okulunu bile. Üç kardeşiz, üçümüz de başarılıyız. Ablam profesör, Kocaeli Üniversitesi rektörü, abim Trabzonspor’un başkanı. O da inşaat mühendisi.

GENÇ İNSANLARA ÖNERİM

Genç insanlar 30-35 yıl sürecek iş hayatlarını nasıl olur da dört yıl okudukları bir okula odaklar anlayamıyorum. Dört yılın iki yılı zaten ortak dersler. Bütün iş hayatını son iki yılda aldığı derslere endeksliyorlar. Diplomalarınız kredi kartına benzer, geçerlilik süresi vardır. Eğer kendini yenilemezsen, ne olursan ol, bu diplomalar bir işe yaramaz. Başarılı olmak istiyorsan, inşaat mühendisi misin, diğer mühendislikleri de bileceksin. "Bu olur mu?" diyorlar. 35 yılın var, her iki yılda birini öğren. 10 yıl sonra yönetici olduğunda her şeyi bilirsin o zaman. Biz Makedonya ihalesine girerken ben Balkan tarihi çalışıyorum.

ESENBOĞA HAVALİMANI ÜÇ KADININ ESERİ

Ankara’da Esenboğa Havalimanı’nı 24 ayda bitireceğiz diye söz vermiştik. Sözümüzü tuttuk. Sahneye çıktım Başbakan ve eşine bu başarının gerçekleşmesinde en büyük emeği geçen ekip liderlerini tanıttım: Proje müdürü Nuray Demirer. Şimdi TAV Esenboğa’nın Genel Müdürü. Finansmanını sağlayan finansman direktörü Berrin Akarsu. 250 milyon Euro buldu. TAV İnşaat Genel Müdürü Aylin Öztürk. Üç müthiş kadın. Herkes onları ayakta alkışladı. Bana bağlı çalışan bu üç kadınla gurur duyuyorum.

YETER Kİ KULE VİNÇ DEVRİLMESİN

Tahran’da şantiyeden çıktım otele geldim. Müthiş bir fırtına var. Yatağa uzandım, yorgunluktan da ölüyorum. Algıda seçicilik midir nedir, pencereden bakarken bir kule vinç gördüm. Hangi inşaat şirketine ait hiçbir fikrim yok ama sabit duruyor, oysa rüzgárda dönmesi gerekiyor. Kilitlemişler. O halde bırakırsanız devrilir. Üşendim ama yine de tekrar giyindim, resepsiyona indim, kimin şantiyesi olduğunu öğrendim, birilerini görevlendirdim. Kule vincin kilidini açtılar, ben de gönül rahatlığıyla uykuya daldım.
Yazarın Tüm Yazıları