Edibe ah Edibe

AKP İstanbul Milletvekili Profesör Edibe Sözen’i, daha doçent bile değilken tanımıştım...

Ahbabımdı kendisi...

O zamanlar hayatını akademik kariyere adamış, kendi halinde bir iletişim hocasıydı...

Dünya görüşünde "Milli Görüş" denilen ideolojik akımın kırıntısı bile yoktu...

"Merkez sağ" bir arkadaşımızdı Edibe... Fakat iddiasız, vurgusuz bir "merkez sağ"...

Sonra şöyle bir şey oldu:

Hani ahbaplıklar, hiçbir nedene dayanmaksızın birdenbire gevşer ya... Bizimkisi de o hesap... Nedensiz bir gevşeme zuhur etti... Kavgasız, gürültüsüz, ihtilafsız bir şekilde koptuk Edibe ile...

O kendi yoluna gitti, ben kendi yoluma...

* * *

Derken bir gün işittim ki:

Artık "Profesör" olan Edibe arkadaşımız, Tayyip Erdoğan’ın teklifiyle AKP saflarına katılmış...

"Çok iyi... Çok güzel... AKP için bir kazanç olur Edibe" demiştim o zaman...

Malum, partinin çeşitliliği artırması gerekiyordu...

Ayrıca "kadın unsuru" çok önemliydi falan...

Edibe çok ama çok şanslı başladı işe...

En tepeden, en paraşütle partinin en üst düzey yöneticisi oldu... Artık "AKP Genel Başkan Yardımcısı" sıfatı süslüyordu kartvizitini...

Partinin iletişim sorununu çözecekti...

"Alaylılar arasında bir mektepli" olarak akademide teorisini yaptığın işin, bangır bangır pratiğini yapacak, partinin üslup ve iletişim sorununu çözecekti...

Bir iki iyi niyetli denemede bulundu açıkçası...

Ancak...

"Pratik, teoriyi daima şaşkına çevirir" kuralı bir kez daha hükmünü icra etti...

Edibe mağlup oldu...

Mağlubiyetin ardından da, "Öyle bir iletişim dili kuracağım ki..." edasını ve iddiasını hepten terk etti...

Milletvekili oldu, Ankaralı oldu, Meclis ehli oldu, AKP denilen partinin müesses nizamının emniyetli kollarına bırakıverdi kendini...

* * *

Ama demek ki bir ukde kalmış içinde Edibe’nin...

Tam da AKP kapatılmamışken...

Tam da herkes "Ulan yeter artık şu krizlerden" falan deyip alıp başını tatillere çıkarken...

Tam da "Beyaz sayfalar" açılırken...

Tam da "Yetti artık şu ihtilaflar" denilirken...

Tam da "Durulsun biraz ortalık" duaları edilirken...

Birkaç günlük barış ve sulh ortamından sıkıldığını sandığım bizim Edibe, eline aldığı "Gençleri Koruma Yasası Teklifi Taslağı" adlı bombanın fünyesini çekerek ortalığı toz duman etmesin mi?

Bir anda o alıştığımız kavga patlayıverdi...

Milliyetçi kesim, "Okullara kilise açmak istiyorlar" diye vurdu Edibe’nin taslağını...

Haluk Hoca, "Ahlak mühendisliği hortluyor" diye çaktı taslağa...

Laik kesim yine kaygılandı...

Ve başı zaten her daim belada olan Tayyip Erdoğan, bir belayla daha yüz yüze geliverdi... Kısacası...

Kendisinden partinin iletişim ve üslup sorununu adam etmesi beklenen Edibe, durup dururken yeni bir iletişimsizlik sorununa yol açtı...

Ortalığı karıştırdıktan sonra da "Taslağı süresiz olarak gündemden çekiyorum" açıklamasıyla çekildi ortalıktan...

* * *

Bu son "Edibe vakası"ndan sonra...

"Acaba" diyorum, "Tayyip Erdoğan, vitrini çeşitlendirme hevesine bir son mu verse?"

Çünkü...

Kökten "Milli Görüşçüler", en uslu, en cici, en halim selim çocuklar gibi bir köşeye çekilmiş ağızlarını bile açmazken...

Hayatlarında bir kez olsun "Milli Görüş mintanı" giymemiş olan...

Zafer Üskül Hoca, "Anayasa’dan Atatürk’ü çıkarma" teklifinde bulunarak...

Dengir Mir Mehmet Fırat, "Atatürk devrimleri travma yarattı" diyerek...

Türbansız Fatma Hanım, "Daha durun... Türbanda sıra kamuya ve liselere de gelecek" demecini patlatarak...

Edibe Sözen, "Gençleri Koruma Yasası" hazırlayarak...

"Her gün başka bir bela" filmini çeviriyorlar...

O halde buradan Tayyip Erdoğan’a fısıldayarak şöyle sesleneyim:

Bundan böyle partinin tüm kadrolarını en ateşli, en eski, en köklü Milli Görüşçüler ile donatsan bile eleştirilerimden muafsın...

Abdullah Gül için iki heyhat

BİR - Ben Abdullah Gül’den yaklaşmakta olan ramazan ayında, artık bir "Recep Tayyip Erdoğan sünneti" haline gelen "Gecekonduda iftar açmak" olayına girmesini ve "Gecekonduda iftar açan ilk Cumhurbaşkanı" başlıklı hayli dokunaklı propagandist haberlere konu olmasını bekliyordum. Fakat. Heyhat! O tuttu, "Fettah’ın süper lüks yatındaki Cumhurbaşkanı" başlıklı haberlere mevzu oldu...

İKİ - Ben Abdullah Gül’ün, "YÖK Başkanı ataması"nda yarattığı derin hayal kırıklığının farkında olduğunu ve bu nedenle rektör atamalarında Ahmet Necdet Sezer gibi yapmayarak ezber bozma denemesi yapacağını sanıyordum. Fakat. Heyhat! O tuttu, "Yok aslında farkımız" edası takınarak, "Tersinden Sezer" olduğunu kanıtlayıverdi...
Yazarın Tüm Yazıları