Selimiye'de genç bir kadın

HİLAL Çoban, 1983 doğumlu genç ve güzel bir kadın.Bugün size onu anlatacağım.

Neden mi?

İsterseniz önce nedenini yazayım.

Bundan 5-6 yıl önce Türkiye’nin en güzel bayraklarını yazmaya başlamıştım.

Gittiğim gördüm yerlerdeki güzel Türk bayraklarını anlatıyordum.

Son yıllarda güzel Türk bayraklarının sayısı arttı.

Ne zaman karayoluyla İstanbul’dan Ankara’ya gitsem, yol boyunca fabrikaların önünde dalgalanan Türk bayraklarını görüyorum.

Heyecanlanıyorum.

Bu güzel bayrakların dikilmesine benim de küçük bir katkım oldu diye gurur duyuyorum.

* * *

Bu yıl ülkemin heyecan veren insanlarını ve yaptıkları güzel işleri anlatmaya başladım.

Önce Gümüşhane’deki çağrı merkezini yazdım.

Şimdi size genç bir kadını ve onun kocasını anlatacağım.

Sadece şunu söyleyebilmek için.

Türkiye’nin dört köşesinde, adı sanı bilinmeyen ne heyecan verici insanlar var.

Önceki akşam Datça yakınlarındaki Selimiye koyundaydık.

Limanda küçük bir restorana girdik.

Adı "Kaptan".

Deniz kenarında yalının üzerine küçük masalar koymuşlar.

Ters çevrilmiş tabakların üzerine mor çiçekler koyulmuş.

Küçük cam fanuslar içinde mumlar yanıyor.

Bizi iskelede genç bir kadın karşılıyor.

Sempatik, güler yüzlü bir kadın.

Restoranın sahibi Kemal Çoban’ın eşiymiş.

Sonra onun hikáyesini dinliyoruz.

* * *

Selimiye Köyü’nde doğmuş.

Liseyi Marmaris’te, üniversiteyi Hatay’da okumuş ve sınıf öğretmeni olmuş.

İlk görev yeri Ağrı’nın Patnos İlçesi’ne bağlı Tanyeli Köyü ilköğretim okulu olmuş.

Köy, Patnos’tan 11 kilometre dışarıdaymış.

Her gün toprak yoldan köye gidip ders veriyormuş.

Bir Çalıkuşu Feride yani.

Kocası Kemal Çoban, yakışıklı, tipik bir Ege çocuğu.

Yazları ikisi, ailelerine ait Kaptan restoranda çalışıyorlarmış.

Okullar açılınca, kocası da Patnos’a, eşinin yanına gidiyormuş.

"Zor olmuyor mu?" diye soruyoruz.

"Bu kadar okuyup eğitim aldığına göre işini yapması lazım. Ona destek olmak için elimden geleni yaparım" diyor.

* * *

Muhteşem bir gece.

O kadar tekne var ama etrafa muazzam bir sessizlik hákim.

İçerden çok hafif bir klasik Türk müziği sesi geliyor.

Yemekler mükemmel.

Türkiye’de yediğim en güzel kalamar tavalardan biri geliyor.

Sıra balığa gelince, taze orfoz var diyorlar.

Ben ızgara balık severim.

Hilal, "İsterseniz aşçımıza bırakın. Çok güzel buğulama yapıyor" diyor.

Biraz isteksizce, sırf onu kırmamak için peki diyoruz.

Biraz sonra yaygın bir tencere içinde orfoz buğulama geliyor.

İnanın, abartmıyorum, bütün kalbimle söylüyorum.

Hayatımda bugüne kadar böylesine güzel soslu bir balık yemedim.

Sanki karşımda üç Michellin yıldızlı, Zagat ratingi almış bir aşçı duruyor.

"Kimdir bu büyük şef?" diyoruz.

Çağırıyorlar.

Karşımızda Vanlı bir genç adam.

Ailesi 10 yıl önce Bodrum’a taşınmış.

Orada aşçılığı öğrenmiş.

Hilal öğretmen görevi için Patnos’a gidiyor.

Vanlı çocuk Bodrum’a geliyor.

Selimiye’ye giderseniz, mutlaka bu genç çiftin restoranına uğrayın.

İnanın reklam falan yapmıyorum.

Sadece büyük bir heyecanı dile getiriyorum.

* * *

Bir ara yanımıza Kemal’in babası geliyor. Ona "Kaptan" diyorlar.

Yanında bir köpek. Bir İngiliz turist bırakmış.

Tam o sırada köyün camiinden ezan sesi yükseliyor.

Kaptan, "Aziz Allah" diye yerinden kalkıyor.

Tam arkamızdaki masada genç bir çift oturuyor.

Balıktan biraz da onlara gönderiyoruz.

Genç kadın da bize kendi hazırladığı cin toniki sunuyor.

Gece tekneye dönerken keyfim iyice yerine geliyor.

İçimden bir ses haykırıyor.

İşte benim ülkem.

İşte doğduğum, büyüdüğüm ve öleceğim güzel ülkem.
Yazarın Tüm Yazıları