İlker Paşa sizden

ÖNCEKİ cumartesi sabahından itibaren mesajlar akmaya başladı.

İlker Paşa sizden
Anayasa Mahkemesi kararını açıkladı, şimdi sıra sende.

Önce anlayamadım.

Sonra fark ettim.

"İkinci Dolmabahçe kriterlerinin" açıklanmasını bekliyorlardı.

Hani "Başbakan’ın beni kabul ettiği, görüşmenin benim talebim üzerine yapıldığı" şeklindeki haberlere konu olan mülakattan arta kalanlar.

Başbakan o günkü sohbette konuştuğumuz iki konuyu Anayasa Mahkemesi kararını açıkladıktan sonra yazmamı istemişti.

Şimdi o bölümü "açıklamam" isteniyordu.

Birazdan açıklayacağım.

Aslında öyle çok renkli ve aman aman dedirtecek şeyler yoktu.

Ama Erdoğan bu konuda çok hassas olduğu için, içinde "türban" ve "cumhurbaşkanlığı seçimi" geçen her cümleye uzak duruyordu.

Belki haklıydı, ben yayınlayalım diye ısrar ettim.

Son sözü o söyledi.

AURELIO’NUN YERİNE HAMİT ALTINTOP’U GÖRMEYİ ARZU ETMİŞ

İşte o gün konuşup yayınlamadığım bölümler.

Fakat isterseniz, klasik televizyoncu numarası ile "Az sonra" deyip, o günkü konuşmada yayınlanmayan bir başka anekdodu aktarayım.

Bir ara konu Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’a geldi.

Ben de, "Geçmişte kendisi ile iki defa konuştuğumu, bende sessiz, konuşmayı pek sevmeyen bir komutan izlenimi bıraktığını" anlattım.

Ben bunu anlatırken Erdoğan hiç beklemediğim bir şey söyledi:

"Tanırsın elbet, o da sizden" dedi.

Tabii ben iyi bir Türk olarak, bu cümlenin arkasındaki mesajı anlamaya çalışırken, zaman kazanmak için "Anlamadım" dedim.

"Canım o da Fenerbahçeli demek istiyorum."

Tabii bu cümleyi işitince ben de altında kalmadım ve tamamladım:

"Yani bizden demek istiyorsunuz..."

Erdoğan benden daha fanatik bir Fenerbahçe taraftarı olduğuna göre, "bizden" ifadesinin benden çok ona yakışacağını söylersem herhalde yanlış olmaz.

Bu arada Avrupa Şampiyonası’nda Türk Milli Takımı’nda en beğendiği futbolculardan birinin Hamit Altıntop olduğunu söyledi.

Anladığım kadarı ile Fenerbahçe’den ayrılan Aurelio’nun yerine onu görmeyi arzu etmiş.

Bu kadar geyik yeter diyorsanız, ciddi meseleye gelelim.

CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN DANIŞTIĞI 3 KİŞİ KİMDİ

Başbakan o gün Dolmabahçe’de cumhurbaşkanlığı seçimi ve türban konusunda ne söyledi?

Konuyu ben şu soru ile açtım:

"Tekrar 22 Temmuz 2007’e dönme imkánınız olsaydı, cumhurbaşkanlığı seçiminde farklı davranır mıydınız?"

Birçok insanda şu yaygın görüş hákim.

AKP’nin hatalar zinciri cumhurbaşkanlığı seçiminde başladı.

Hatta Başbakan’ın Gül’ün yerine bir başkasının seçilmesini istediği de Ankara’da herkesin bildiği bir sır.

Erdoğan "Mesela?" diye sormuştu ve ben de "Mesela cumhurbaşkanlığı seçimi" demiştim.

Çünkü Türkiye’de ve dışarıda hatırı sayılır derecede insan, bütün gerginliğin, cumhurbaşkanlığı seçiminde Gül adının üzerinde ısrar edilmesiyle başladığına inanıyor.

İlker Paşa sizden
BÜLENT ARINÇ GÜL OLSUN DİYE BASKI YAPTI MI/images/100/0x0/55eaefbdf018fbb8f8a03d3a

Ben de soruyorum.

"Elinizde olsa, uzlaşma yoluyla bir cumhurbaşkanının seçilmesini ister miydiniz?"

Şu cevabı veriyor:

"Ben istişareyi seven bir insanım. Partimin tabanından tavanına kadar herkesi dinler, görüşünü alırım. O günlerde yaptığımız bütün istişare, kamuoyu anketleri beni veya Abdullah Bey’i işaret ediyordu. Kendinizi benim yerime koyun. Bir siyasetçiyim. Ben o istikamette yürümezsem siyasi geleceğimi nasıl garanti ederim? Benim ismim üzerinde de, Abdullah Bey’in ismi üzerinde de ittifak vardı."

O noktada söze giriyorum:

"Bazı gazetelerde Abdullah Bey’i istemediğiniz, ama Bülent Arınç’ın baskısı ile bunu kabul etmek zorunda kaldığınız yazıldı."

Erdoğan devam ediyor:

"Evet, Bülent Bey dayattı falan dendi. Yok böyle bir şey. Abdullah Bey uluslararası camiada tanınmış bir arkadaşımız. Dışişleri Bakanlığı’nda büyük tecrübe edindi."

"Bu olayı kimlere danışmıştınız?"

"Ben genellikle Abdullah Bey’le, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Bey’le ve Bülent Bey’le istişare ederdim."

BAZI KİŞİLERE "TAYYİP BEY GÜL’Ü İSTEMİYOR" MESAJI

Peki gelelim, 22 Temmuz seçimi sonrasına.

"O günlerde etrafa sizin, cumhurbaşkanını uzlaşma ile seçme niyetinde olduğunuz izlenimi hákimdi. Hatta yakın çevrenizden bazı kişiler, medyada tanıdıklarına, ’Tayyip Bey Abdullah Bey’i istemiyor’ mesajını verip, yardım istediğinizi bile söylediler" diyorum.

Bu söze müthiş tepki gösteriyor ve "Kimmiş onlar, söyleyin de kime vekalet verdiğimizi bilelim" diyor.

Ben de, "İkisini bizzat biliyorum. Ama isim veremem" diye cevap veriyorum.

Ya bunu söylemek işine gelmiyor, ya da çevresinden bazı kişiler onun adına işgüzarlık yapmış diye düşünüyorum.

Bu konuyu fazla uzatmak istemiyormuş gibi bir havası olduğunu seziyorum.

O nedenle son soruyu sorup kesiyorum:

"Abdullah Bey kendisi aday olmaktan vazgeçseydi ne olurdu?"

Cevabı aynen şöyle:

"O ayrı konu. Elbette onu da Abdullah Bey’le konuşurduk. O dönemde Abdüllatif Bey’le de konuşurdum. Bülent Bey’le de konuşurdum."

Paris’te bizi kimse yadırgamadı/images/100/0x0/55eaefbdf018fbb8f8a03d3c

Karardan sonra yazılmak kaydıyla anlattığı ikinci konuya, yani türban meselesine gelince...

"O konuda bir şey söyleyemem. Çünkü Anayasa’nın 138’inci maddesi var. Dava sürüyor. Yargı süreci devam ediyor, sen bana bu soruyu soruyorsun. Dava bittiğinde bu soruyu sorarsanız cevabını bütün samimiyetimle veririm" demişti.

Tabii karardan sonra bu soruyu sorma fırsatım olmadı.

Ama karardan önce, türban meselesini açtığımda, Hürriyet’te yayınlanan bir fotoğraftan söz etti.

Akdeniz liderleri toplantısına katılan liderlerin eşlerinin fotoğraflarını yayınlamıştık.

Belli ki kendisi de, eşi Emine Hanım da bu fotoğrafları dikkatle incelemiş.

"Hürriyet’te yayınlanan fotoğraflara baktım. Sadece üç liderin eşinin başı örtülüydü. Benim, Dışişleri Bakanımız Ali Bey’in, bir de Katar liderinin."

Ben, "Katar liderinin eşinin başındaki tam türban değildi. Boynu açıktı ve stilize edilmişti" diyorum.

SEZER’LE OTURUP AİLECEK YEMEK YEMEYİ İSTERDİM

"Evet doğru" diyor ve devam ediyor:

"Biz orada bütün liderler arasındaydık. Orada hiç yabancılık çekmedik. Kimse de yadırgamadı. Ama ben kendi ülkemde 5.5 yıl boyunca cumhurbaşkanımın misafiri olamadım. Oysa ben onunla ailecek, baş başa oturup yemek yemeyi isterdim. Rahat ortamda memleketimizin meselelerini konuşmayı arzu ederdim."

Başbakan Erdoğan’la yaptığımız ve bazılarının neredeyse "Dolmabahçe kriterleri" şeklinde esrarengiz havaya soktuğu sohbetimizin yazılmayan bölümü de buydu.

Dediğim gibi bir Fenerbahçe geyikleri vardı, o kadar...
Yazarın Tüm Yazıları