Konya’dan bildiriyorum

TAMAM, anlıyorum...

Haberin Devamı

Ertuğrul Özkök için Konya’ya gitmek, "Tayyip Erdoğan röportajı"nın ardından biraz fazla kaçardı...

Tamam, anlıyorum...

Özdemir İnce için Konya, "gereksiz bir stres faktörü" haline gelebilirdi...

Tamam, anlıyorum...

Yalçın Doğan Konya’da bir "yabancılaştırma efekti" yaratabilirdi...

Tamam, anlıyorum...

Doğan Hızlan’ın Konya’nın meşhur fırın kebabına elleriyle falan girişme olasılığı sıfırdır...

Tamam, anlıyorum...

Pakize Suda ya da Ayşe Arman’ın Konya’ya gitmesi, seküler hayat tarzı propagandası gibi algılanabilirdi....

Ama lütfen söyler misiniz?

Hadi Uluengin ya da Cüneyt Ülsever gibi liberal yazarlarımız neden akla gelmedi?

Ya da...

Nihat Hatipoğlu Hocaefendi hangi şehir için saklanmakta?

* * *

Demek ki neymiş Ahmet Hakan?

İster Ergenekon’a asker yazıl...

İster üzerinde "Paşa mektubu görülmüştür" yazan mektupların kamuoyuna açıklanmasına aracılık et...

İster AKP’ye çak...

İster Teşvikiye sokaklarında "Hüsrev Gerede’nin torunu" edasıyla dolaş...

İster Nişantaşı kafelerinden hiç çıkma...

İster magazin aleminin tozunu dumanına kat...

Hiç ama hiç fark etmez Pek muhterem Ali Bulaç Beyefendi’nin de işaret ettikleri gibi...

"Zencisin sen, zenci kalacaksın."

Ne kadar dönersen dön...

Ne kadar dejenere olursan ol...

Derini parlatmak için ne kadar çaba sarf edersen et...

Yine de senin gönderileceğin yer Konya’dır... Ve git gel Konya 6 saattir...

* * *

Gittim, geldim...

Konya’da "Hürriyet Treni" ile buluştum...

Tuttuğum notlar aşağıdaki gibidir:

BİR: Konya Garı’nda Mehter Takımı "Ceddin Deden" marşını çalarken, "Hürriyet Treni" ile buluştuk... Mülki erkan ile birlikte yarı resmi bir havada trende inceleme gezisi yaptık... Kendisini iyiden iyiye demiryolu ideolojisine adamış Hürriyet Kurumsal İlişkiler Direktörü Temuçin Tüzecan, gerçekten içselleştirilmiş bir alışkanlıkla harika bir ev sahipliği yaptı...

İKİ: Trende aile içi şiddet, insan hakları gibi alanlarda yapılan yol göstericiliğin yanı sıra, ziyaretçilere "Doğum Günü Hürriyet"i armağan ediliyor... Konya Belediye Başkanı Tahir Akyürek, doğum gününü söyledi ve doğduğu günün gazetesi kendisine takdim edildi... Tabii Başkan’ın doğduğu günde olup bitenler üzerine yapılan esprilerin önü alınamadı...

ÜÇ: Hürriyet Treni, insanda önü alınamaz bir tren seyahati arzusu doğuruyor... Bir de tren edebiyatı... Tren edebiyatı denilince benim aklıma öncelikle Oğuz Atay’ın "Demiryolu Öykücüleri" gelir... Hani "Ben buradayım ey okuyucu sen neredesin" diye biten meşhur öykü... Bir de Hitchcock Baba’nın Patricia Teyze’nin romanından uyarladığı meşhur "Trendeki Yabancılar" filmi... "Kara tren gelmez mola / Düdüğünü çalmaz mola" türküsüne ise biraz fazla klişe kaçacağından girmek istemiyorum...

DÖRT: Trenden sonra Konya sokaklarındayız... Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Deniz Kavukçuoğlu ile dolaşırken, "Konya irticai bir şehir midir?" tartışması başlıyor... Başı açık kadınlar ile başı örtülü kadınlar arasında yapılan kıyaslamadan bir sonuç çıkmıyor... Siyasi partilerin oy dağılımından bir şey çıkıyor ama çıkan şeyin ne olduğu konusunda bir karar veremiyoruz... Mahalle baskısı teorilerine Konyalılar şiddetle itiraz ediyor... Ancak onların da yanıtlayamadıkları sorular oluyor... Sonunda geldiğimiz yer şurası oluyor: Konya böyle mutlu ise bize ne?

BEŞ: Konya’nın gerçekten çalışkan bir belediye başkanı var... Tuttuğunu koparıyor... Aldığı inanılmaz oy desteğine rağmen, sanki bir dahaki seçimi kazanamayacakmış gibi çabalıyor... Kurumlar arası mutabakatı sağlamış... Turizmde inanılmaz bir rakama ulaşmış... Şehircilik açısından harika işler yapmış... Ayrıca hayata bakışı değişmiş ve bu değişimi ifade etmekten kaçınmıyor...

TAYYİP ERDOĞAN FARKI

EĞER "İhbar vardı kaçtı" iddiası...

Süleyman Demirel başbakan iken söz konusu olsaydı...

Demirel zerre kadar öfkelenmez, kendine özgü bir üslupla yalanlardı...

Erbakan bu iddiaya yanıt vermeye bile tenezzül etmezdi...

Mesut Yılmaz, "Böyle bir şeyin söz konusu olmadığını" söylemekle yetinirdi...

Tansu Çiller, bu iddiadan bir öfke çıkarmazdı...

Devlet Bahçeli de...

Baykal ise çok uzun bir yanıt vermeyi tercih ederdi...

Ama Tayyip Erdoğan ne yaptı?

Ne yapacak?

Öfkelendi... Saydırdı... Meydan okudu...

"Tayyip Erdoğan kaçmaz" diyerek havasını attı...

"Arkadaşlarımı bırakıp kaçmam" diyerek satışçı olmadığının altını çizdi...

"Bunu söyleyen edepsizlik yapıyor" diye saydırdı...

Yani?

Yanisi şu:

Erdoğan, racon kesme, meydan okuma, delikanlılık yapma fırsatını hiçbir zaman kaçırmadı / kaçırmıyor...

Onun vatandaş ile arasında kurduğu büyülü bağda bunun da bir etkisi yok mudur?
Yazarın Tüm Yazıları