Kapanmazsa niçin kapanmaz?

Kendi payıma, başından beri yani kapatma davası açılalı beri Ak Parti’nin kapatılacağına ve Tayyip Erdoğan’ın yasaklanacağına inananlar kampında yer aldım.

Haberin Devamı

Bu görüşüm henüz değişmiş değil ama ben de “kapatılmama ihtimali”nin, şu sırada, bugüne dek olmadığı ölçüde güçlendiği kanısındayım.

“Gerekçelerim”i aktarıyorum.

Geçen hafta Bağdat’tan dönerken, uçaktaki sohbetimizde Başbakan Tayyip Erdoğan, o an pek azımızın dikkat ettiği bir sinyal verdi; Türkiye’nin Amerika ile İran arasında “devreye gireceği” sinyalini.

Önceki gün birbiri ardına Ankara’ya gelen ABD Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Stephen Hadley ile İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki’nin temaslarına dikkat çekiyor olmalıydı.

Aslında, Bağdat’a uçmadan bir gece önce, bürokrasideki bir “üst düzey” kaynaktan, İran ile ilgili son “uluslararası girişimler”in “perde arkası” bilgilerini edinmiştim. BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ile Almanya ve bu arada AB’nin en yüksek Dış Politika ve Güvenlik yetkilisi Javier Solana, İran, uranyum zenginleştirmeyi durdurması halinde kolay kolay geri çeviremeyeceği bir öneri üzerinde anlaşmışlardı. Bu uluslararası gruba (5+1) deniyor. Artıdan sonraki 1, Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olmayan ama Batı dünyasında İran’la her vakit özel ilişkileri sahip bulunan. Almanya. Buna konunun “kıdemlisi” sayılan Javier Solana üzerinden AB’yi de ekleyin.

Haberin Devamı

Ve, Türkiye’yi de ekleyin. Söz konusu olan (5+1+1).

Son temaslar, Amerikan Başkanlık seçimlerinin yapılacağı Kasım 2008 ile yeni Başkan’ın Beyaz Saray’a yerleşeceği 20 Ocak 2009 arasında İran’a okkalı bir askeri saldırı hesapları yapan Dick Cheney cereyanının güç yitirdiğine işaret.

Stephen Hadley, tıpkı Condoleezza Rice gibi, Bush yönetimi içinde Cheney’in, “İran’a saldırı”çizgisinin karşısında yer alanların başında.

 

***                 ***               ***

 

Türkiye’nin (ve bu arada doğrudan doğruya Tayyip Erdoğan’ın) uluslararası politika gündeminin en başında yer alan maddelerde , “işlevsel ve etkili” bir “aktör” olarak sahnede belirmesinin, bizim iç politikamız ve iç politikamıza “izdüşümü” açısından özel bir önemi de var.

Haberin Devamı

Bir Türkiye düşünün, Suriye ile İsrail arasında, her iki tarafın onayıyla, dünyanın en belalı ve çatışmacı bölgesinin en kangrenlenmiş sorunlarından birine ilişkin “Ortadoğu’da istikrar arayışı”nda ön alabiliyor.

Fransa’nın yapamadığını ve yapamayacağını başarıyor.

Bir Türkiye düşünün ki, o olmazsa, Sarkozy’nin “Akdeniz Birliği” projesi ölüme mahkum ve Tayyip Erdoğan, Paris’e giderek “Akdeniz Birliği” projesinin yolunu açarken, AB Dönem Başkanı Fransa, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinde iki fasılı daha açma kararı alıyor.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz-Ortadoğu eksenindeki rolü, Fransa’nın –hem de bizzat Sarkozy’nin- AB’de “anti-Türkiye” tutumunu “silahsızlandırma potansiyeli”ne sahip.

Haberin Devamı

Bir Türkiye düşünün ki, bir hafta önce Irak ile belki de 21.Yüzyıl’ın Ortadoğu’da oluşacak “en heyecan verici” ekseninin temellerini atıyor. Bizzat Iraklılar, bunu, 1950’lerdeki Fransa-Almanya ekseninin Avrupa için taşıdığı anlamla karşılaştırarak bana Bağdat’ta anlattılar.

O Bağdat akşamüstünde, adını vermeyeceğim, şu anda Irak’ın Batı dünyası nezdinde özel bir ağırlık taşıyan en başta gelen üç yöneticisinden biri beni köşeye çekerek, salonun ucunda oturanTayyip Erdoğan’ı işaret etti ve “Türkiye’deki iç gelişmeleri anbean izliyoruz. Türkiye’deki yönetim modeli ve performansı, bizler için, hepimiz, tüm bölge için en optimali. Türkiye’nin istikrarsızlığa girmesi, tüm Ortadoğu masaların altını üstüne getirir. Türkiye’nin iç politikası, Ortadoğu’nun istikrarı ve geleceği ile eş anlamlı hale geldi” dedi.

Haberin Devamı

Türkiye-Irak “dış politika-ekonomi-enerji” zeminli “bütünleşme projesi”, Körfez-Avrupa jeopolitiğine oturduğu ve Körfez enerji kaynaklarının Batı’ya aktarımını potansiyel “İran tehdidi”nden arındırdığı için, ABD ve AB tarafından “sponsor” edilebilecek bir gelecek tasavvuru.

Bu arada, Türkiye, dış politika ve “enerji güvenliği” bakımından, Ortadoğu-Körfez ile Avrupa arasındaki “işlevselliği” ile Amerika-İran arasında da “işlevsel” bir rol kazanmaya başlamış görünüyor.

 

***                 ***               ***

 

Bu ne demek?

“Uluslararası sistem”in, göz göre göre, Türkiye’yi “istikrarsızlaştırma” girişimlerine ve iktidar partisinin kapatılması ve Tayyip Erdoğan’ın yasaklanması yoluyla “işlevsiz” kılınmasına göz yummayacağı ve izin vermeyeceği demek.

Haberin Devamı

Ankara’nın dünyaya sırtını dönmüş arkaik bürokratları, Ergenekoncu ulusalcılar ile medyadaki kimi bilinçli, kimi şaşkın müttefiklerinin cılız “ters akıntısı”, güçlü “uluslararası dinamikler”in karşısında ne kadar etkili olabilir?

Dünyanın en güçlü ülkesi Amerika, “Obama Amerika’sı”na doğru yol alır, bir yandan da mevcut Amerikan Yönetimi’nde Rice-Hadley hattı; İran’a vurmaktan yana, Tayyip Erdoğan’ın elimine edilmesine gözyaşı dökmeyecek Cheney hattına galebe çalarken, Michael Rubin cinsi maskaraların tezleri artık anlamsızlaşır ve Harp Akademileri’ne bundan sonra davet edilecekleri şüpheli hale gelirken, Ak Parti’yi kapatmanın yol açacağı tahribatın altından, bunu isteyenler ve gerçekleştirecek olanlar kalkabilir mi?

Ankara’da bir nebze akıl kalmışsa, böyle bir yola girmezler.

Ya kalmamışsa?

Soru da bu zaten...

Yazarın Tüm Yazıları