Martin Mystere’yi bul, Diana’yı çöz!

ERGENEKON Terör Örgütü, adını Agarta Efsanesi’nden alıyormuş. İddianameden gazetelere yansıyan bilgi bu!

Bugün Hürriyet’te bu efsane ile ilgili bilgileri içeren bir haberi de okuyacaksınız.

Agarta Efsanesi, benim gibi çizgi roman meraklıları için bilinmedik bir şey değil.

Türkiye’de vaktiyle Atlantis adıyla yayımlanan, sonra Yalvaç Ural sayesinde "kendi ismine kavuşan" Martin Mystere isimli çizgi roman kahramanı Agartalı’dır!

Agarta’da Kut Humi tarafından eğitilen Martin, bir profesör. Arkeoloji, antropoloji, sanat tarihi, sibernetik gibi konularda bilmediği yoktur. Geçmişte çok ileri medeniyet seviyesine ulaşmış ama sonra savaşlar yüzünden yok olmuş uygarlıkları arar durur.

Tam bulacağı zamanda "kara adamlar" çıkar ve bütün kanıtları yok ederler!

Serinin diğer kahramanları Java, Himalaya’da Martin ile karşılaşan, nasılsa bugüne kadar yaşayabilmiş bir Neanderthal insanıdır. Koku alma ve altıncı his yetenekleriyle Martin’e çok yardım eder. Diana, Martin’in uzatmalı sevgilisidir, Martin kıvırttığı için bir türlü evlenemezler.

Sergei Orloff, Agarta’da Martin ile birlikte yetiştirildiği halde "gücün kötü yanını" seçen, yüzü bir macerada yandığı ve bir gözü ile elini kaybettiği için Martin’i suçlayan bir antikahramandır. Büyük şirketleri var ve zengin.

Bütün bunları niye yazdım?

Şimdi bu Ergenekon’da kim Martin rolünde merak ediyorum. Günü gelince yeraltından çıkıp, kötülükle savaşacak olan adam yani! Eruygur mu, Tolon mu? Yoksa adı hálá ortaya çıkmamış birisi daha mı var?

Sergei Orloff, zenginlik bakımından Sinan Aygün ile yarışır.

Java ise sanırım örgütün tetikçilerinden biri.

Martin’in kim olduğunu bulursak, bence Diana’yı da çözebiliriz!

En iyisi 21. gizli tanık olarak Yalçın Küçük’ü davet etmek sanırım.

Bu karmaşık meseleleri ondan daha iyi çözebilecek başkasını tanımıyorum!

Çok önemli bir fırsat harcanacak

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, kendisine yapılan "Ergenekon Savcısı" yakıştırmasını, "Biz millet adına hakkı aramanın, hakkı savunmanın gayreti içindeyiz. Bu anlamda savcılıksa, evet savcıyız" diye yanıtladı.

Muhalefeti Deniz Baykal olan ülkenin, iktidarı da böyle oluyor işte!

Biri avukat, diğeri savcı!

Ortada son derece ciddi iddialar içeren bir iddianame var.

Bu konunun aydınlatılması, suç varsa suçluların cezalarını çekmeleri bu ülkenin geleceği için önem taşıyor.

Suç yoksa aklanmaları da kişisel olarak her sanık için önemli.

Böyle önemli bir dava üzerinden siyaset yapmak, bunu günlük siyasi nutukların başköşesine oturtmak, karşılıklı "savcı" - "avukat" kılığına girip çene yarıştırmak, böyle bir davaya zarar verir.

Sanıklar açısından da zararlıdır, iddia makamı açısından da!

Ve her halükárda kaybeden Türkiye’de adalete olan inanç olur.

Aynı konuda savcılığın da iyi bir sınav vermediğini söylemem gerek. Daha iddianame yazılıp, mahkemeye sunulmadan suçlamalar basın bültenleri halinde iktidar yanlısı medyaya dağıtıldı.

Konuyla ilgili yayın yasağını delenlere karşı çifte standartlı bir uygulama yapıldı.

Savcılık, bu davada iyi bir sınav veremedi.

Bugün, kamuoyunun belli bir kesiminde bu davanın "siyasi emirle, intikam için açıldığı" kanaati uyandıysa, bunu savcılık ve AKP medyası el ele vererek yarattı.

Ve sadece bu nedenle çok önemli bir fırsatın, devlet içindeki çetelerle hesaplaşma fırsatının kaçırılmasından endişe ediyorum.

Uçak paraları boşa gitti!

YABANCI ülkelerde Türkiye’yi temsil eden yaklaşık 140 büyükelçi, Ankara’ya çağrıldı.

Hürriyet internet sitesinde bunun ilk kez düzenlenen bir toplantı olduğu yazılıydı.

Büyükelçilerin bu toplantıda önemli dış politika konuları üzerinde konuşup, tartışacakları ve Türk dış politikasının geleceği konusunda bir beyin fırtınası yaratılacağı belirtiliyor.

Bu toplantının açılışında Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın konuşmasını merakla dinledim.

Karşımızda her zamanki sıradan nutuklarından birini atan bir taşra politikacısı vardı sanki!

Yanlış anlaşılmasın, niyetim Ali Babacan’a hakaret etmek değil. Konuşmasını yaparken kullandığı üsluptan, okuduğu metnin kuruluğundan söz ediyorum.

Bu kadar büyükelçiyi bir araya getirip, beyin fırtınası yaptırtacak bir bakanın konuşmasının tartışmayı özendirecek ipuçları içeren, sofistike bir konuşma olmasını beklerdim.

Zaten televizyonun karşısına da bu nedenle oturdum ve hayal kırıklığına uğradım.

Tartışmanın zemini ve düzeyi bu olacaksa bu kadar büyükelçiyi buralara kadar getirtmenin anlamı yoktu.
Yazarın Tüm Yazıları