İntihar saldırısının ardında ne var

ABD’nin İstanbul’daki başkonsolosluğuna yapılan saldırı bir "intihar saldırısı"dır...

Haberin Devamı

Peki bu saldırı nereden çıktı?/images/100/0x0/55eac81bf018fbb8f89657d5

Bu sorunun cevabı için kısa bir analiz gerekiyor.

Alt alta yazalım:

ABD, Türkiye’den Afganistan’da muharip güç kullanmasını istedi. Yani El-Kaide ile savaşacak güç...

ABD istihbaratı Türk polisiyle işbirliği yapıp El-Kaide’ye Türkiye çapında darbe vurdu. Çok sayıda militan yakalandı.

Türkiye El-Kaide’nin Irak’taki faaliyetlerine karşı ABD ile işbirliği yaptı... Önemli bir El-Kaide yöneticisinin yakalanmasından Türkiye sorumlu tutuldu. El-Kaide yönetimi Türkiye’yi suçladı.

Türkiye El-Kaide için yapılan işbirliğinin terör örgütü PKK için de geçerli olmasını istedi. ABD Türkiye’ye Kuzey Irak için istihbarat verdi. Hava ve kara sahasını açtı. Türkiye PKK’ya ağır kayıplar verdirtti.

ABD, PKK’yı ortak düşman ilan etti. Böylece ABD ve Türkiye’nin iki ortak düşmanı oldu. PKK ve El-Kaide. Ve doğal olarak iki ortak düşman, kendi ortak düşmanları olan ABD ve Türkiye’ye karşı "işbirliği kararı" aldılar. Böylece El-Kaide büyük şehirlerin varoşlarındaki PKK zemininde çalışmaya başladı.

ABD Başkonsolosluğu’na saldıran teröristlerin geçmişine bakınca her şey ortaya çıkıyor.

Belli ki daha yeni başlıyor.

Şimdi karşımızda bir de El-PKK Kaidesi var...

Haberin Devamı

İKİNCİ YAZI

ASKERİ MAHKEME OLACAK MI

BÜTÜN hafta tartışıldı...Soru şu:- Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan emekli orgenerallerle, emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen "darbe günlükleri" arasında bağlantı var mı?

- Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök bu konuyla ilgili ne diyor?

- Var mı, yok mu?

Özkök Paşa bu konuda üç kez konuştu. Bir elektronik mesaj gönderdi. Ve bir de Cumhurbaşkanı’nı göreve çağırdıktan sonra Gül’le yemek yedi...

Ne anladık?/images/100/0x0/55eac81bf018fbb8f89657d7

Önceki gün bu soruyu sordum. Paşa’dan gelen e-mail’i (kendi isteği üzerine) yayımladım.

Ve dedim ki: - Ey okur. Benim kafam karıştı. Lütfen e mail’i siz de okuyun ve hurriyet.com.tr’den ne anladığınızı yorumlayın... Belki birlikte çözeriz.

Yüzlerce yorum geldi. Ağırlıklı sonuç şu:

- Özkök Paşa daha açık konuşmalı. Kafamız karıştı. Bir şeyler biliyor. Ama neden müdahale edip askeri mahkemeye vermediniz sorusu yüzünden kendisi de suçlu olur diye susuyor. Eğer görülmekte olan bir dava olduğu için açık konuşmuyorsa neden tümüyle susmuyor? Kafaları daha fazla karıştırıyor?

Bir bölümü Özkök Paşa’yı suçluyor. Bir bölümü de Paşa’nın bazı şeyleri sorumluluk gereği açıklamadığını söylüyor.

Kafa karışıklığı aslında Özkök Paşa’da da var. Çünkü telefon konuşmamızda şöyle demişti:

- Resmi bir aktörün çıkıp anlatması gerekir. Çünkü sokakta benim önümü çevirip soruyorlar. "Ne oluyor?" diye. Ben de bilmediğimi söylüyorum. Milletin kafası karışık. Bu yüzden açıklanmalı...

Sizden gelen yorumlara dönersek.

Önce Paşa’nın e-mail’ini hatırlayalım:

Sayın ÇEKİRGE

Geçen hafta sonundaki telefon konuşmamızda sorunuza verdiğim cevap, gazetelerde, size atfen, yanlış şekilde yer almaktadır. Ben size benim zamanımda Ergenekon veya sözde Anılar’da bahsi geçen olayların ne olduğunu, ne de olmadığını ifade ettim.

Esasen böyle bir soru da sormadınız.

Siz bana Ergenekon soruşturmasında iki muhterem orgenerale atfedilen suçlamaların, Em. Ora. Ö. Örnek’in olduğu iddia edilen Anılar’da benim zamanımda geçtiği ifade edilen olaylarla ilişkili olup olmadığını sordunuz. Ben de bunlar o zaman olduğu iddia edilen olaylar olsaydı buna askeri mahkemelerin bakması gerektiğini, dolayısıyla şimdi sivil savcıların iddialarının adı geçenlerin emeklilik dönemlerini kapsadığını sandığımı söyledim. Tekrar ediyorum ki ben size sözde Anılar’da bahsi geçen olayların ne olduğunu, ne de olmadığını ifade ettim. Bu benim bu konuda baştan beri izlediğim tutumumdur. Yanlış yorumların önlenmesi için konuyu bugün internet sitenizde ve en kısa zamanda gazetenizdeki köşenizde düzeltmenizi istirham ederim.

Saygılarımla

Em. Org. Hilmi ÖZKÖK


Evet, e-mail buydu...

Şimdi gelen yüzlerce yorumdan ikisini aktarıyorum. Yorumların tümünü hurriyet.com.tr’den okuyabilirsiniz...

YORUM 1) Fatih Bey, sizin açıkça yazamadığınızı ben açıkça yazıvereyim: Siz ve herkes diyor ki; bu kadar gürültü koparan bir konuda en güvenilir ve net olması gereken kişiye bu muğlak ifadeler yakışıyor mu? Paşam, açıkça söyleyin, ne söylemek istiyorsanız. Nokta.

* * *

YORUM 2) Sayın Çekirge; Sayın Özkök Paşa ile yaptığınız telefon röportajı ile yayınladığınız e-mail bire bir örtüşüyor. Konuyu basından takip eden bizler şaşkın durumdayız. En azından ben şaşkınım. "VAR DA DEMEM YOK DA DEMEM" sözünü anladığım şekilde yorumlayabilirim. Sayın Çekirge, göl değil, deniz bulandı.

VE BENDEKİ YORUM:

Eğer Ergenekon soruşturması "darbe günlükleri" iddialarına uzanırsa...

O zaman dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün konuşması gerekecek. Açıkça sorulacak. Böyle bir girişim var mıydı yok muydu?

Eğer varsa; Paşa "Askeri mahkeme devreye girsin. Çünkü görevdeki dönemleri kapsıyor" diyecek.

Belki de bu nedenle sivil bir mahkemeye konuşmak istemiyor. Bu durumda olay daha fazla sayıda komutana uzanabilir. Mahkeme sürerken eğer böyle bir sürece dayanırsa bu durumda mahkeme görevsizlik verip davanın o bölümünü ya da tümünü askeri mahkemeye gönderebilir.

Cumhurbaşkanı’nın devreye girmesi ise bu yüzden önemli. Çünkü;

- Aynı zamanda ordunun başkomutanı durumunda olan cumhurbaşkanı, bu soruşturmanın TSK’ya kurumsal olarak zarar vermeden yürütülmesinden de sorumludur.

Org. Özkök büyük ihtimalle bu nedenle cumhurbaşkanını göreve çağırdı. Çünkü olay kendi dönemini de kapsayan bazı iddialara uzanırsa daha da dallanıp budaklanacak. Suçlanan komutan sayısı artacak. TSK’nın komuta kademesinde sancılar başlayacak.

Her durumda görünen şudur:

- Org. Özkök bazı şeyleri biliyor. Ancak bu şekilde konuşamıyor. Kendi pozisyonunun hukuki yapısına bakıyor. Çünkü kendi altında olanlardan habersiz bir komutan durumuna düşmek istemiyor.

Bu nedenle "ağzımda bakla var" diyor. Ama, "Varsa neden gereğini yapmadınız?" sorusu yüzünden "bakla ve sakla" arasında duruyor.

Normalde Org. Özkök böyle bakla ve sakla arasında kalmayacağına göre, bu kadar "boşluk bırakan", "kuşku yaratan" ifadelerden sonra "Mutlaka konuşacaktır" diyorum. Sanıyorum istediği hukuki ortamı arıyor.

Ama eğer iddialar hakkında bir şey bilmiyor, ya da bilip de konuşmayacaksa, verdiği zarar, "dedikodu" ve "şüphe" noktasında kalacak ve çok büyük olacaktır.

Üstelik bu zarar, yalnızca TSK’ya olmayacaktır.

Bu zarar belki de daha fazlasıyla, laik demokratik hukuk devletinin kurumlar arası yapısına olacaktır.

Haberin Devamı

ÜÇÜNCÜ YAZI

DTP’NİN BARIŞI TASFİYE KURULTAYI

SALONDAKİ manzara şu:DTP Genel Başkan olması beklenen Emine Ayna, "Sayın Öcalan" diye konuşuyor. Ahmet Türk ve arkadaşları sessizce seyrediyor.

Belli ki ayrım netleşmiş.../images/100/0x0/55eac81bf018fbb8f89657d9

Terörist Öcalan DTP içinde bir tasfiye kararı almış ve uygulattırıyor.

Olay eskiye dayanıyor. Ahmet Türk parlamento grubunda konuşacakken, Emine Ayna aynı saate partide basın toplantısı gündemi koyuyor. Türk, Meclis’te konuşmaktan vazgeçiyor. Böylece parti yönetimi ile parlamento grubu çatlıyor...

O çatlak büyüyor.

Bir tarafta şu düşünce var: "Toplumdaki karşılıklı hassasiyetler" yüzünden "içinde Öcalan adı geçmeyen bir demokratik çözüm arayışı"...

Diğer tarafta: Öcalan’sız hiçbir çözüm olmaz diyenler...

Kuzey Irak harekátından sonra "mağlubu olmayan" bir çözümle silahların bırakılması gündeme gelmişti. Bunun adı siyasallaşmaya gidişti. Ancak terörist Öcalan, akan kanın simgesi olduğu için adının geçmemesi gerekiyordu.

İşte şimdi bu tasfiye ediliyor.

Bebek katili, kendisinden "sayın" diye bahsedenleri partinin yönetimine getirerek "bensiz olmaz" demeye çalışıyor.

DTP kurultayı bu açıdan önemlidir.

Haberin Devamı

DÖRDÜNCÜ YAZI

ŞENER İLE SAADET PARTİSİ

ABDÜLLATİF Şener’in yeni parti arayışında Milli Görüş etkisinin dozu ne olacak?

Çok iyi biliyorum ki, şu anda Saadet Partisi’nde bir değişim hazırlığı var. Recai Kutan’ın yerine Numan Kurtulmuş ya da bir başka genç ismin gelmesi için Erbakan Hoca’dan izin alma hazırlığı yapılıyor. Kutan razı... Hoca bekliyor..

İşte tam bu noktada Şener ortaya çıkıyor. Çıkarken de Milli Görüş çizgisinin birkaç tonunu yanına alıyor. Örneğin Irak’ta olanlara karşı sessiz kalınmasının eleştirilmesi gibi... ABD ile kayıtsız şartsız ilişkiye eleştiri gibi. Özelleştirme politikası eleştirisi gibi..

Şener’in Saadet Partisi’nin genç kadrolarıyla olan ilişkisi, belirleyici olacak.

Nasıl mı?

Belki siyasi olarak "ayıp" sayılabilir ama, bütün bu gelişmeler kapatma davası sonrasına ayarlanıyor. AKP içindeki Milli Görüş’e dikkat çekiliyor. Sanki doğacak bir boşluk için hazırlanılıyor.

Peki bu iyi mi?

Siyaset dışı bir "fırsatçılık" olabilir...

Ama Türkiye’de siyaset ne yazık ki içinden değil, hep dışından değişebiliyor.

Çünkü siyasi partiler yasası aslında "lider partileri" yasasıdır. Ve liderler istemedikçe delege bir şey yapamamaktadır. Çünkü değiştirecek delegeyi de lider seçmektedir.

Yazarın Tüm Yazıları